Ana SayfaManşetFransa Türkiye gerilimi üzerine: Neo-rekabet

Fransa Türkiye gerilimi üzerine: Neo-rekabet

1982’den beri Fransa’da yaşayan ve çalışan Türkiyeli akademisyen M. Şehmus Güzel, Serbestiyet için Türkiye-Fransa, Erdoğan-Macron ilişkilerini değerlendiren, üç gün üst üste yayımlayacağımız üç bölümlü bir yazı kaleme aldı. Güzel, dizinin bu ilk bölümünde Fransa ve Türkiye arasındaki gerilimin gerisinde yatan ‘yeni türde’ rekabeti anlatıyor.

Sorun, Recep Tayyip Erdoğan (RTE) ile Emmanuel Macron (EM) arasındaki kişisel bir mesele değil. Petrol, gaz ve jeostratejik yeni tür rekabeti ve çekişmeleri; Fransa Cumhuriyeti (FC) ile Türkiye Cumhuriyeti (TC) arasındaki devletlerarası ilişkileri kapsıyor. Ayrıca onların saklamak istedikleri devletler üstü şirketlerin kapışmasını da içeriyor. İki lider arasındaki karakter ve insani uyumsuzluğun rolünü de unutmamalıyız.

Oysa Fransa’dan bakınca mesele sadece Erdoğan etrafında dönüyor ve onunla anlaşamamazlık üzerine kuruluyor. Örneğin Fransa’nın Yunanistan’ı silahlandırması, Libya’ya müdahalesi tümden göz ardı ediliyor. Erdoğan’ın “5 cephede 5 savaş” yaptığı ve ülke içindeki ekonomik dertlerini örtbas için bu yollara gittiği ileri sürülüyor. “RTE’nın Yeni-Osmanlı projesi,” “Pan-İslamist” yaklaşımı iddiası ve nihayet Suudi Arabistan ile ümmetin liderliği yarışı öne çıkarılıyor…

Önce şunu hemen eklemeliyim: İsmini koymasa da, itiraf etmese de Macron kimi alanlarda Erdoğan’dan kopya çekiyor. Bir örnek: Yeni atadığı Fransız Başbakanını, Türkiye’deki deyimle “Yalova kaymakamlığı” yapmak için görevlendirdi. (Bu vesileyle Binali Yıldırım’ı düşünmemek olmaz.) Macron fiilen başkanlık sistemine geçti. Göreve geldiği ilk aylarda ise Genelkurmay Başkanı’nı istifaya kadar iteledi…

Macron, başkomutan rolünü oynamaya bayılıyor. Daha görevi alır almaz Fransa’da hiç görülmemiş bir davranışla, Saray’dan ilk çıkışını askeri ve açık bir jeeple yaptı. Jeepte ayakta durması gözlerden kaçmadı. Daha sonra Mali’ye ve Fransa’nın “savaş yaptığı” diğer alanlara ziyaretlerinde bir tek mareşal üniforması eksikti: Savaşa meraklı.

Erdoğan’ın “Yeni Osmanlıcılık” yaklaşımıyla, kimi gazete (sağcı Le Figaro) veya dergiye (L’Express, Le Point – ikisi de orta sağ) göre, hiç vakit yitirilmeden mücadele edilmesi gerekiyor. “Yeni-Osmanlı hayali,” öteden beri Fransız medyası ve bazı “Türkiye uzmanları” tarafından vurgulanıyor.

1974’ten bu yana Avrupa Birliği üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuzeyini “işgal ettiği” belirtilen Türkiye’ye doğru, Fransa dahil hangi AB üyesi, bu konuda çözümleyici bir adım attı? AB bu meseleyi çözmek için bir şey yaptı mı? Neredeyse aradan yarım asır geçti.

AB üyesi bir devletin başkenti de, toprakları da ikiye bölünmüş. AB, bir üyesini en yakından ilgilendiren bu meseleyi bile çözemedi.

Fransa, Yunanistan’ın ve Kıbrıs’ın çıkarlarını ne ve kim(ler) adına korumak istiyor?

Fransız medyasına bakılırsa Türkiye hırçın ve saldırgan. O halde “zavallı” kurban konumundaki Yunanistan’ı ve Kıbrıs’ı korumak lazım. Macron, bu durumda, dulu da evladını da kurtaracak şövalye rolünde. Ah keşke öyle olsaydı.

Fransa ile bu iki devlet arasındaki son iki aydaki ilişkilere bir bakalım.

Eylül 2020 başında bütün Fransız medyası heyecan içindeydi: Yunanistan Başbakanı, “Dassault Aviation” üretimi 18 Rafal savaş uçağı alacağını açıklamıştı. Fransa Savunma Bakanı “ilk kez bir Avrupa devletinin Rafal’i tercih ettiğini” belirterek memnuniyetini dile getirdi. Şunları söyledi: “Bu açıklama Fransız uçak yapımcılığının ve özellikle Dassault Aviation’un başarısıdır.” Adı geçen şirketin CEO’su ise coştu ve şunları söyledi: “Yunanistan’ın tercihi yaklaşık yarım yüzyıldır geliştirdiğimiz olağanüstü ilişkimizi güçlendiriyor. (…) Yunanistan hava kuvvetlerini, dile getirdiği operasyon gereksinmelerini karşılamak ve böylece Yunanistan halkının güvenliğini ve Yunanistan’ın egemenliğini sağlamak için şirketimiz genel seferberlik ilan etmiştir.”

Bir gazetede aynen şu satırları okuduk: “Fransa büyük bir silahlanma kontratı kopardı.”

Savaş uçaklarının üretimi ve teslimi üç veya dört, belki beş yılı alabilir, ama Yunanistan’a dört belki beş tane de kullanılmış fakat hemen hizmete girebilecek Rafal da satılacakmış.

1980’de ve öncesinde, Fransa’nın Irak’a sattığı savaş uçakları aklıma geliyor, İran’la savaşında kullanılan. Hatta Iraklı pilotlar bu uçakları kullanmaya henüz hazır olmadıkları için uçaklar Irak renkleriyle donatıldıktan sonra Fransız pilotlarca kullanılmış ve İran bombalanmıştı. Tarih işte böyledir, asla unutmuyor. Bu mesele artık bir devlet sırrı olmaktan da çıktı. Peki bizi ne bekliyor?

Yunanistan Başbakanı, Rafallardan başka Yunanistan’ın 4 yeni firkateyn de satın alacağını, dört tanesinin de modernleştirileceğini belirtti. 

Bu durumda Fransa’nın Yunanistan’ı koruyor görünmesi sadece insani açıdan değerlendirilemez gibime geliyor. Bu işin arkasında sadece Dassault değil Total de var mutlaka.

Bir parça, sadece bir parça da ticaret var. Ama tehlikeli tarafından: Fransa, çünkü sadece silah satmıyor; Yunanistan’ı silahlandırıyor. Oysa biz Fransa’nın, AB’nin kuruluş ve varlık ilkeleri gereği meselelerin barışçıl yoldan çözümü için müdahale etmesini beklerdik. Yunanistan ve İtalya ile tartışmalı bölgede askeri tatbikat değil. Silahlandırma değil. Silahsızlandırma.

Ama bir dakika: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde daha birkaç gün önce cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı ve Erdoğan’ın adayı seçildi. Ada’nın iki kesiminin birleştirilmesine/bütünleştirilmesine fena halde karşı. Gelecek adım ne olacak? Fransızlar, tarihi bilenler, Hatay diyor. “İskenderun Sancağı” örneği akla geliyor.  Kıbrıs’ta Erdoğan ikinci adım olarak KKTC’nin bağımsızlığını ilan etmeye hazırlanıyormuş. Ve kısa süre sonra da TC’ye katılmasını…

Tarih yeniden mi yazılacak? Tarih kekeleyecek mi? İşte gelecekte olması mümkün bu işleri önlemek için taraflar ve onların “dayıları” pazularını gösteriyormuş. Demek ki o kadar atışmak bunun içinmiş. İnanıp inanmamak size kalıyor artık.

Şimdi diyeceksiniz: ya bu İtalya neyin nesi oluyor? Tarihe bakmalı yeniden. Libya? Libya tarihte var mıydı? Trablusgarp olmasın? Sonra sultanların sürgüne gönderdikleri için başka bir mekân vardı, yine oralarda. İsmi neydi? Fizan mıydı? İtalya 1912’de oraları istila etmemiş miydi? Evet etmişti. Osmanlı İmparatorluğu ile savaş bile yapmıştı. Bunlar ve sonrası gelişmeler sonucu bugün Libya’ya her müdahale İtalya’yı çileden çıkarıyor. O olmalı.

Libya işine el atana İtalya da el atıyor. Fransa ile birlikte Bengazi’de veya başka bir kentte dansa kalkıyor.

______________

(*) M. Şehmus Güzel 1947’de Ergani’de doğdu. 1978-1982’de SBF’de Sosyal Politika Bölümü’nde; Eylül 1982’den itibaren Paris-VII, Paris-VIII, Paris-X ve Niamey (Nijer’in başkenti) üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. 2013’te emekli olduktan sonra çalışmalarını Almanya, Belçika ve Fransa’da sürdürüyor. Makaleleri ve otuz kadar e-kitabı, e-kitap.ayorum.com sitesinde.

- Advertisment -