Bundan üç yıl önce 31 Mart’ı 1 Nisan’a bağlayan gece sosyal medyada bir reklam filmi hızla yayılmaya başladı.
Ülker’in resmi twitter hesabından paylaşılan 1 Nisan “eşek şakaları” temalı reklam aslında 10 gündür gösterimdeydi.
https://www.milliyet.com.tr/milliyet-tv/ulkerin-tartisilan-1-nisan-reklami-video-4645713
“1 Nisan yaklaşıyor, tuhaf şeyler oluyor” diye başlayan reklamda bozuk, gizemli, korkutucu bir ses Ülker’in “Mutluluk her yerde” sloganı için yazılmış şarkıyı söylüyordu:
“Mutluluk planlanır, mutluluk şakalanır.
Mutluluk orada mutluluk burada karşına çıkabilir
Küçük kardeş olmak şakaya maruz kalmak
Zorlu kardeş hayatı şimdi hesaplaşma zamanı”
Bu sırada çeşitli 1 Nisan eşek şakaları gösteriliyordu.
“Eve dönerken bir parlama gözünü alacak. Evini folyoyla kaplı bulacaksın…”
“Aniden kendini kale direği olarak bulacaksın. Pis burunla çekilmiş şutlar seni bulacak.”
“Bir mekanda tatlı tatlı siparişi vereceksin. Ama acılar seni bulacak.”
Reklamın sonunda da şöyle deniyordu:
“1 Nisan geliyor, hesaplaşma zamanı yaklaşıyor.
Sana süprizlerim olacak ???
#küçükkardeşolmak bunu gerektirir.”
İzleyince absürd, tuhaf gelen bu reklam “Küçük kardeş olmak” temalı bir dizi reklamın parçasıydı. Seride başka reklam filmleri de vardı.
Bu reklam kampanyası için kucukkardesolmak.com diye bir site açılmış, küçük kardeşlere “Abilerinizden, ablalarınızdan intikam alma zamanı, onlara 1 Nisan şakaları yapın, sitede bizimle paylaşın, biz de şakanıza sponsor olalım” deniyordu.
Cin fikirli reklamcıların epey zorlama bir reklam filmi ve kampanyası vardı karşımızda.
Ama kim derdi ki küçük kardeşlere abinin, ablanın pastasının üzerine acı biber ekip eşek şakası yap diyen bir 1 Nisan reklamından, subliminal Cumhurbaşkanını zehirleme mesajı çıkarılacak!
Ama Türkiye’nin ruh hali buna fena halde uygundu.
Bir yıl önceki darbeyle psikolojiler bozulmuştu, 15 gün sonra da kritik bir referanduma doğru gidiliyordu, her şey siyaseten kullanıma açıktı.
Bir de üstüne, o günün akşamında aralarında Atilla Taş’ın da olduğu “FETÖ” iddiasıyla tutuklu yargılanan 21 yazar-gazeteci için mahkeme tahliye kararı vermişti.
Tahliye kararları, geçenlerde meşhur bir trolün anlattığı gibi, sosyal medya temyiz mahkemesinden dönmüş, gazeteciler, kapıda aileleri tahliyelerini beklerken hapishanede tekrar tutuklanmıştı.
O gece hepsi birleşince ortaya bir reklam filminden delice bir paranoya çıktı.
Kuyuya taşı ilk kim attı, ilk kim reklam filminde subliminal darbe mesajları görerek algıyı yönlendirdi kısmına az sonra geleceğiz.
Ama bu ilk taştan sonra, bu reklamda gizli darbe, suikast planları olduğu fikri bir anda dolaşıma girdi ve hemen kabul gördü.
Reklamı her izleyen, başka bir gizli mesajı deşifre ediyordu.
O gün yani 1 Nisan günü Erdoğan Diyarbakır’da konuşacaktı.
Reklamda geçen “1 Nisan yaklaşıyor, hesaplaşma zamanı geliyor” bu mitingde Erdoğan’a yönelik gizli bir suikast girişimi mesajıydı.
Hatta reklamın bir yerindeki 04.00’ü gösteren saat de bu suikastın 16.00’da yapılacağını söylüyordu.
Bazılarına göre ise bu saat 1 Nisan gecesi darbenin saat 04.00’de start alacağı anlamına geliyordu.
Neden bu kadar gizli planlar herkesin göreceği bir reklam filmine saklanıp riske atılsın sorusu kimsenin ilgisini çekmiyordu.
Gece ilerledikçe daha da yaratıcı şifreler çözüldü.
Reklamdaki eşek şakalarından biri olan ‘Evini folyoyla kaplı bulacaksın’ın baş harfleri çıkarılmıştı: EFKB. Bu uzaktan kumanda ile patlatma sistemi demekti. Mesaj açıktı:
“Filmde evini folyoyla kaplı bulacaksın” diyor ve PATLAMA. EFKB, yani uzaktan patlatma sistemi. Erdoğan iyi korunmalı, aman dikkat.”
Ama reklamda tek bir tehdit yoktu ki!
“Ülker’in reklam filmindeki pastanın üstüne bir şeyler ekleniyor. Erdoğan’ı zehirleyin diyorlar. Allah sizi kahretsin.”
“Direğe bağlanmış insan figürü. Yani tutuklanma olamaz mı?”
Kelime kelime, fotoğraf fotoğraf reklam deşifre edildi.
Reklamda geçen “küçük kardeş olmak”, Küçük Amerika Türkiye demekti. “Şimdi hesaplaşma zamanı” 16 Nisan öncesi beklenen kalkışma. “Acılar seni bulacak”, Nisan geliyor, hesaplaşma zamanı zaten apaçık tehditlerdi.
Ama hızını alamayanlar, daha açık olmayan tehditleri de deşifre ettiler.
Hem de akıllara gelmeyecek bir yöntemle:
Reklam filmdeki sesleri tersten yavaşlatılmış olarak dinleyerek!
Bir anda sosyal medya korkutucu ağır çekim anlaşılmaz ses videolarıyla doldu. Yüzde 80 yavaş modunda, bası azaltılmış olarak dinleyenler başka, yüzde 60 yavaş modunda baslı dinleyenler başka gizli mesajlar duyuyordu.
Aslında hiçbir anlamı olmayan seslerin altına altyazı olarak kim ne yazarsa, psikolojik olarak kulaklar da onu duyuyordu.
“Ramazan şakası” denildiğini, yani Mısır’daki darbeyle ilgili gizli bir mesaj verildiğini duyanlar da vardı, “Millet alkışlanır, şarkılar okunur, dualar okunur, dağlar taş olur, Allah’ı unuttum, Allah’ın sınavı yaklaştı” gibi sesler duyduğunu iddia edenler de…
Gece yarısı binlerce insan bu anlaşılmaz korkutucu sesler içinden gizli mesajları çözmeye çalışıyor, aynı zamanda korku filmi gibi olan bu şeytani akla lanet okuyordu.
Tepkilerin hedefinde tabii ki anında FETÖ’cülüğü ilan edilmiş, hemen bir operasyonla hesap sorulması istenen Ülker vardı.
Önce Ülker’den rasyonaliteye çağıran bir açıklama geldi:
“Bir şaka reklamı, başlatılan bir sosyal medya kampanyası ile farklı noktalara çekildi, içinde asla olmayan ve olması dahi düşünülemeyecek anlamlar yüklenerek markamıza yönelik olumsuz yargılar oluşturulmaya çalışıldı. Reklam film görüntüleri ve üzerindeki yazılarla oynanarak deformasyon oluşturuldu ve sanki bu görüntü ve sözler markamıza aitmiş gibi lanse edilmeye çalışıldı. Aslında, Ülker’i hedef almış gibi görünmekle birlikte, milletine ve ülkesine bağlı saygıdeğer vatandaşlarımızı da tahrik etme ve hasmane tutum almaya zorlamayı amaçlamıştır. Bu vesile ile bu haksız algıdan incinmiş olan tüm vatandaşlarımızdan da ayrıca özür diliyoruz.”
Ama açıklama linci durdurmayınca bu kez Murat Ülker, bu paranoyalara hak veren bir tweet attı:
“Yurtdışındayım. Şimdi duydum. Haber verenlere teşekkürler. Kumpası kuranlar hak ettiklerini bulacaklar. Milletimizin yanındayız.”
Aralarında benim de olduğum bu paranoyayla dalga geçenler de bizzat patronun “kumpas” diyen bu açıklamasından sonra ağır bir linçle karşılaştı.
O gece kimler neler neler yazmadı ki?
16 Nisan referandumu öncesi halkı teyakkuz haline sokacak fırsat tepe tepe kullanıldı.
En popüler mesajlardan bir kaç örnek:
“Can verirken salavat getiren, şehid olurken Cennet’i gören bir millete ne korku, ne keder ey #Ülker”
“Ülker hepimizin gözüne sokarcasına 1 Nisan darbe tehditinde bulunurken sahibi ise yurtdışında. Teyakkuzda olmamız için bir sebep daha!”
“Bu millet darbecilere, darbe severlere haddini bildirdiyse Ülker’e de haddini bildirecektir…”
“Soruyorum; Sözüm ona bu reklam filmi ile kime ve neye HİZMET ediyorsunuz @Ulker Hangi abi ve ablalara mesaj gönderiyorsunuz?”
“Ülker reklamı subliminal mesajı aşmış, doğrudan mesaj veriyor. Bisküvi çikolata firması nasıl bir hesaplaşmadan bahsedebilir. Kim ne üfledi!”
“Küçük kardeş olmak = Küçük Amerika Türkiye Şimdi hesaplaşma zamanı = 16Nisan öncesi beklenen kalkışma Pasta sahnesi = Suikast (zehirlenme)”
“Bu olayın arkasında Nato ve CIA var. Sokaklara çıkmasın kimse. Erdoğan gereken çağrıyı yapar bize, en ufak taşkınlık onlar için bahane olur.!”
“Zaman gazetesi sübliminal mesajları gibi olmuş… Abiler ablalar… Küçük kardeşler… 1 Nisan’da büyük sürprizler..”
“Ülker’in reklamından tiksinmek ve subliminal mesaj aramak için paranoyak olmaya gerek yok. Bir şeyler dönüyor birkaç gündür. Tedbir şart !”
“Alçakça hazırlanmış bir reklam filmiyle milletimize bir tehdit daha yapıldı 2)Bilinçaltı korku oluşturma 3)FETÖ içi tekrar moral aşılama”
“Tabi tabi … Bi de yedik… Alçak herifler… Bu halk size subliminal bir mesaj verecektir…”
“Reklam filmiyle basbayağı tehdidi yedik. Hiç bir şirket kendine böyle alenen vurmaz. Başından beri iyi niyet yoktu ki ayaklarına dolanıverdi.”
(Daha fazlasını merak edenler o gece atılan ibretlik tweetleri buradan okuyabilirler.
Ama iş sosyal medyada kalmadı.
“Bu gece bize uyku yok” mesajlarını, Kısıklı’da toplanma çağrıları izledi:
“Evden tedirgin beklemek istemeyenler Kısıklı’ya geliyor. Nöbetçiler yerlerine gidiyor. Ben de yoldayım. Vatan görevi kutsaldır”
“Gelmek isteyen olursa ben birazdan Kısıklı’da olacağım. Bu gece uyumak yok!”
Gerçekten de gece yarısı aralarında milletvekillerinin, belediye başkanlarının olduğu yüzlerce kişi Kısıklı’da Cumhurbaşkanı’nın evinin karşısında nöbet tutmaya başlamıştı.
Toplanan kalabalık adına açıklama yapan AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk şöyle dedi:
“Bu milleti 1 Nisan şakasıyla tehdit ederek boyun bükecek bir millet değiliz. Bu ülke bizim, bu vatan bizim, bu devlet bizim, bu cumhuriyet bizim. Bize kimse sömürge muamalesi yapamaz. Bu ülkenin bir tane başkomutanı vardır, o da Recep Tayyip Erdoğan’dır” dedi.
Tabii yargı da geri kalmadı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının reklamla ilgili soruşturma açtığı açıklandı.
Ertesi gün iktidara yakın gazeteler bu reklam filmi ve darbe paranoyasıyla ilgili haberlerle doluydu. Reklamı yapan şirket, reklamcı teşhir ediliyordu.
Ülker bu reklamın hazırlanmasında görev yapmış bütün çalışanlarını soruşturma için açığa aldığını açıkladı. Reklamı yapan şirketler açıklama yaparak birbirlerini suçladı, reklamı hazırlayan çalışanının istifa ettiğini duyuruldu.
Olay o kadar büyüdü ki, referandum kampanyasının bir parçası haline geldi.
Başbakan Binali Yıldırım, katıldığı televizyon programında reklam için “İzlemedim ama duydum. Yersiz anlamsız insanlara bir anlamda o darbe günlerini hatırlatan birtakım ifadeler varmış. Bir hesaplaşmadan bahsediliyormuş. “Ablalar abiler” gibi birtakım yersiz laflar içeren ve zaten toplumda bir tedirginlik var, bu tedirginliği tetikleyen maalesef talihsiz bir reklam” dedi.
Sonra pek çok şey gibi, gizli darbe, suikast mesajlarının hem düzden hem tersten yerleştirildiği bu şeytanî reklam unutuldu. Açıldığı duyurulan soruşturmadan da bir şey çıkmadı.
O gece yaşanan delilik hali unutuluyordu ki dün sosyal medyaya bir blog linki düştü.
https://medium.com/@tugrayazbahar/anlat%C4%B1lan-benim-hik%C3%A2yemdir-5377a74b1264
Boğaziçi mezunu genç bir reklamcı, reklam ajanslarında gördüğü kötü muameleleri, mobbingleri, aralarında ödül almış Mersin Arslanköylü Ümmiye Koçak’la Ronaldo’yu buluşturan reklam filminin de olduğu işlerinin nasıl çalındığını, kendisine bu muameleleri yapan reklamcılardan intikam almak için ettiği intikam yeminlerini, intikam anı için onların işlerini takip etmeye başladığını anlatıyor ve konu 1 Nisan 2017 gecesine geliyordu:
“Derken sevgili dostlar; Ekşi’de yediğim lincin ve intikam yeminimin üzerinden sadece 10 gün geçmişti ki, ilahî bir şey oldu. 31 Mart’ı 1 Nisan bağlayan gece, önüme Ülker’in 1 Nisan reklam kampanyası dahilinde, çok ilginç bir reklam düştü. Muhtemelen bu reklamı ilk gören kişilerden biri bendim.
Bakın o gece, benim kafam milyon değildi. Milyar değildi. Trilyon da değildi. O gece benim kafam, gerçekten katrilyondu. Kafam gerçekten çok güzeldi sevgili dostlar… Evde Rocky’nin ünlü soundtrack’i Eye of the Tiger eşliğinde, duvarları yumruklayarak, hayatımın en kötü 10 gününü geçirmiştim. Sinirim inanılmaz bozuktu ve kelimenin tam anlamıyla, intikam aşkıyla yanıp tutuşuyordum. Ve önüme düşen bu reklam filminin sloganı ise “Şimdi Hesaplaşma Zamanı” idi.
Reklam gerçekten enteresandı ve sesiyle, müziğiyle, görüntüleriyle şiddet öğeleri barındırıyordu. Art niyetli birileri tarafından, sağa sola çekmeye çok müsaitti. Muhtemelen o gün, dünya üzerinde benden daha art niyetli bir insan da yoktu.
Bu arada Ekşi’de yediğim linç, aklıma müthiş bir fikrin gelmesini sağlamıştı. “Zeki çocuklar” olarak bildiğimiz Ekşi Sözlük’teki zekâ ortalaması bile içler acısı vaziyetteydi, bunu görmüştüm.
Yani sosyal medya dediğimiz ortamda, sürü psikolojisiyle hareket eden ve bildiği/bilmediği, anladığı/anlamadığı her konuda, müthiş bir özgüvenle yorum yapan milyonlarca cahil ve aptal insan vardı. Ki o dönem, Türkiye’nin tek gündemi de darbe meselesiydi. Herkes darbeyle yatıyor, darbeyle kalkıyordu. Yani ben, bu reklamın sübliminal darbe mesajları verdiğini iddia etsem, elbet buna inanacak ve bu fikrimin yayılmasını sağlayacak birileri olacaktı. Hemen Twitter’a girdim ve sıradan, anonim bir hesapla, bu reklamın sübliminal darbe mesajları verdiğini, bu nedenle de tetikte olmamız gerektiğini belirten bir tweet attım. Ardından bu tweet’ime; Büyük Resmi Görme Uzmanı çok takipçili hesapları ve troll’leri tek tek etiketlemeye başladım. Birkaç tanesi retweet etti. Hemen ardından konu Ekşi’ye düştü. Çok kısa bir süre içerisinde de virale dönüştü ve günün en çok konuşulan konusu olmayı başardı. Artık herkes bu reklamın darbe mesajları verdiğinden bahsediyor ve sokağa çıkma çağrıları yapıyordu.”
Yani ilk taşı reklamı yapan ajanstan intikam almak isteyen eski bir çalışanı atmıştı. Kulaklara karpuz suyunu o kaçırmıştı. Onun yönlendirmesiyle, “Burada subliminal darbe mesajı veriliyor” demesiyle algılar oraya yönlenmişti. Üstelik bunu yapan da Erdoğan’ı devirecek bir reklam filmini yapmayı hayal eden Gezici bir reklamcıydı.
Ama intikam için atılan taş bir çığa dönmüştü ve sonuçları da ağır olmuştu.
O geceki paranoyak linç yüzünden gazetelerde adı deşifre edilen reklam yazarı Türkiye’yi terk edip ABD’ye yerleşmek zorunda kaldı.
O akşam haklarında tahliye kararı verilen 21 gazeteci tahliye edilmedi ve yeniden tutuklandı. Çoğu üç yıldır hala cezaevinde.
O geceki linçten ve tehditlerden sonra Ülker, kendi kurduğu Şehir Üniversitesini de yüzüstü bırakarak Türkiye’den uzaklaştı.
O gecenin de katkılarıyla sürekli canlı tutulan darbe psikolojisi içinde 15 gün sonra yapılan referandumda “Evet”ler az farkla önde çıktı ve Türkiye’nin yönetim sistemi kökünden değişti.
Peki o gece kimler Gezici bir reklamcının algı operasyonuna gelmişti?
Tabii ki en önde gelen külyutmaz iktidar destekçileri, her şeye algı operasyonu diyenler, sürekli büyük resmi görenler, bütün kirli planları deşifre edenler, algı oyunlarını bozanlar…
Üç yıl önce 1 Nisan gecesi bu gofretten darbeyi yiyenler aslında ne kadar kolayca manipüle edilebildiklerini, algılarıyla ne kadar kolay oynandığını da göstermiş oldular.
Blog yazısını yazan reklamcı, yazısına “Anlatılan benim hikayemdir” başlığını atsa da, aslında bu anlattığı maalesef bizim de hikayemizdir.