RTÜK, CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın 28 Kasım 2020’deki “Gerçek Fikri Ne?” programında “Türk ordusu satılmış” şeklinde bir cümle kullanmasından dolayı Habertürk Televizyonuna ceza yağdırdı. Beş kez program durdurma ve en üst sınırdan idari para cezası.
Akıl alır gibi değil.
Neden mi?
Sözleri sarfeden moderatör değil. Bu sözleri sarfeden, Habertürk Grubunda çalışan ve ifadeleri Habertürk’ü bağlayabilecek durumda olan biri de değil. Bu cümleleri söyleyen misafir konuk. CHP Mersin milletvekili.
Katar devlet fonunun, tank palet fabrikasının işletim hakkını hem de uzun bir dönem için elinde bulundurmaya sözleşme ile hak sahibi olmuş BMC’nin hisselerinin %49’una sahip olması eleştirilemez mi? Daha birkaç gün önce bu köşede bunu, ben de eleştirdim. CHP Mersin milletvekili ise eleştirisini ‘çarpıcı’ biçimde ifade etmeye kalkayım derken haklı meselesinde kendisini haksız konumuna düşürdü. Söz konusu durumun sorunlu olduğunu dile getirmek ayrı şey, ‘Ordu satılmış’ demek ayrı şey. İyi de, Başarır’ın sözleri zaten yayında gereken tepkiyi alıyor. Yayının ilgili bölümünü tekrar izleyen herkes görecek ki, yine ‘Habertürk’ün davet ettiği’ diğer konuklardan Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu ve Hilmi Daşdemir, Başarır’a şiddetle mukavemet etti. Moderatör Eren Eğilmez, Başarır’ı durdurup ‘İtirazları alalım’ diyerek sözü, Başarır’ın maksadını aşan cümlesine muhalefet eden konuklara verdi. Başarır’a da, ‘Sözlerinizi düzeltmek ister misiniz?’ diye sordu. Başarır da müdahaleler sonucu ilerleyen dakikalarda “Ben tank palet fabrikasını ordumuzun parçası olarak görüyorum da ondan…” diyerek kendisini tevil etmek zorunda kaldı.
Daha ne olacaktı? Başarır kuyruğuna teneke bağlanıp mehter marşı eşliğinde stüdyodan kovalanacak mıydı? Başarır Habertürk’ün davet ettiği konuktu ama Yaşar Hacısalihoğlu ya da Hilmi Daşdemir orada tesadüfen mi bulunuyorlardı?
Geçiniz Allah aşkına.
Zaten tartışma programları, epeydir fazlaca genişlemiş ‘milli güvenlik’ çeperine aynı mutabakat üzerinden tutunanların yeşil ve kırmızı renklerinden oluşuyor.
Fırat Kalkanı mı konuşulacak; evet harika oldu diyenlerin sağ ve sol renkleri.
Ayasofya mı konuşulacak; evet muhteşem oldu diyenlerin kırmızı ve yeşil tonları.
AB ile ilişkiler, NATO mu konuşulacak; ‘Bizi kıskanıyorlar’ ya da ‘Yaa bu NATO da çok oluyor, salsınlar bizi, gidelim Avrasya ile gül gibi yaşayalım’ diyenlerin ulusalcı milliyetçi ve muhafazakâr versiyonları.
S-400 mü konuşulacak? ‘Ne şahane işte, Türk’ün göstermesi gereken basiret budur’ diyenlerin az coşkulu alkışlayanları ile çok coşkulu alkışlayanları.
Tarafların her biri ‘embedded,’ her biri hükümete yakın ise doğrudan, değilse dolaylı yoldan ‘akredite’.
Tartışma tarafları ve hattâ konular bile ‘muvazaalı.’ Liberal tonlar yok. ‘Ben dindarım, AK Parti’nin arka bahçesinde, yedeğinde, çantada gördüğü kesimdenim, ama AK Parti’ye muhalifim’ diyenler asla temsil edilmiyor. Demokrat taraftarlar ya az ya hiç yok.
Çoğu yayın evcilik oyunu gibi. Sırayla biri anne biri baba oluyor. Tek farkla; evcilik oynayan çocukları izlemek zevkli olabilir.
Habertürk ne yapıyor? Bu ‘yerli ve milli yayın’ trendinde yersiz ve milsiz bir yerden mi katılıyor? Yoo. Ulusal güvenlik gibi konularda hayli dikkatli, hattâ pek çok kişiye göre fazlaca milliyetçi bile sayılabilecek bir çizgi takip ediyor o da. Ama işte, yayınlarında ‘hukuka uygun’ ya da ‘hukuka uygun değil’ ayrımına itina gösteriyor. Normalde her yayın kuruluşunun sahip olması gereken tarafsızlık vasfını korumaya çalışıyor. Yalan habere, söylentilere itibar etmeden, haber kaynağı sağlam ve temiz olan verileri mesnet kabul ederek yayın yapıyor. Evrensel yayın ilkelerine riayet ediyor. Kısmen de olsa ekranlarda temsil edilen renkleri çeşitlendirmeye çalışıyor, muhalefetten yükselen itirazlara da yayıncılık gereği yer veriyor. Böyle bir çizgide durmaya çalıştığı için, sırf var olarak bile diğer kanalların ‘eleştirisi’ olmuş oluyor. Ateş hattında olmasının nedeni bu.
Sadece bu olay değil ki. Tabanı %10’lara varan partilerin başkanlarına ekranlarında yer vermeyerek Türkiye’nin tamamına seslendiklerini iddia eden diğer TV kanallarının aksine, ‘çok partili demokratik siyasal hayatın hâlâ yaşadığını’ kanıtlamaya çalışırcasına, AK Parti ve MHP dışındaki partilere de mikrofon tuttuğu her an linç ediliyor meselâ.
Oysa Habertürk’ün yayınlarında uygulamaya gayret ettiği çoğulcu yaklaşım, hükümete iyilik. Çünkü bu haliyle “Bu ülkede hâlâ toplumun farklı kesimleri, farklı görüşleri medyada karşılık bulabiliyor” algısına dair paha biçilemez bir değer üretmiş oluyor. Hepimiz biliyoruz aslında: Mevcut baskılar, demokrasinin kalitesizliği, yaşanan insan hakları ihl3allerinin boyutlarına dair konuşmanın tabu haline getirilişi vs düşünüldüğünde, ülke, kendisine rağmen kendisi lehine üretilmiş bu algıyı hak etmiyor. Net. Hükümetin yatıp kalkıp teşekkür etmesi gerekirken sergilediği tutum ise bunun tam tersi. Cezalarla yıldırma, konuk ambargosu uygulama ve daha bir çok şey.
İnanılır gibi değil.
Bu ülkede bir kadın çıktı ve TV ekranında komşularını nasıl fişlemiş olduklarını anlattı, “Keşke bir daha böyle bir işe kalkışsalar, silahımız hazır” diyerek ilginç bir av planından bahsetti, bu haliyle AK Parti tabanını da ‘milis’ gibi gösterdi, töhmet altında bıraktı, sunucu tarafından da uzun uzun konuşturuldu. Ama o kanal bile sadece üç kez program durdurma cezası aldı. Üst sınırdan para cezası ya da 5 kez program durdurma cezası değil.
Bu ülke Esra Erol’un programına katılan kadının, bebeğinin kocasından değil de komşusundan olduğu ortaya çıkınca attığı sevinç kahkahalarını konuştu bir ay. Kanal özür dilemek yerine yandaş derneğe “Kanal habercilik yapıyor” yazan komik bir metin yazdırdı. Hattâ programın aile mefhumunun çöküşüne eşlik eden dekadansı, kadını hamile bırakan Cengiz’in de aynı programa davet edilmesiyle sürüyor. Bu sefilliği kışkırtan, devam ettiren, malum kanal ceza almıyor. Ama Habertürk bir konuğun sarf ettiği cümleden dolayı haksız bir cezaya mahkum ediliyor.
Yazının tamamını okumak için