Ana SayfaManşetHalep Kırmızısı

Halep Kırmızısı

Şehrin ortasındaki büyük çocuk parkı demir salıncak ve kaydıraklardan mürekkep bir ölüye dönüşmüş. Birilerine göre gotiğin ve dehşetin kurgusu belki. Fakat bomba vurmuş ağaçların rüzgardaki iniltisini kurgulayamazsınız, burada her şey gerçeğin ta kendisi. Başka hiçbir görüntü olmasaydı da parka bakıp Halep’e ne olduğunu bilebilirdik.

Birkaç yıla kalmaz Suriye savaşı unutulur yaşananlar yaşanmamış gibi olur. Kısa süreli bellekteki bilgilerimiz tamamen siliniyor, uzun süreli bellekten de sistem bağlantılarını yeterince kuramadığımız için bilgileri doğru biçimde geri çağıramıyoruz. Sıcak evlerden kafelerden izlediğimiz gibi yukarıdan çekimden ibaret değil Suriye’nin acısı. Halepli genç gazeteci Waad el Kateab iyi ki şehri terk etmeyi reddedip 500 saatlik görüntüleri çekti ve Sema İçin(2019) belgeselini dünyayla paylaştı. 1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan, 2006’da İslam Kültür Başkenti olan Halep’i defalarca gezip dolaşmış biri olarak, yıkılışını görmek, hayatımın en büyük acılarından biridir.

Dünya silah endüstrisinin yüzünü güldüren Suriye savaşında yukarıdan atılan bombaların aşağıda nelere yol açtığını bütünlüklü olarak göremiyorduk bir türlü. Hayalete dönüşen şehri binlerce insan terk etti. Kaçamayanların ve bilinçli olarak şehrini müdafaa etmek isteyen sivillerin hikayesi Waad’in belgeseli. Evden Halep Üniversitesinde iktisat okumak için ayrılmış olan genç kızı, koşullar yaşanan felaketi dünyaya duyurmayı görev edinen bir gazeteciye dönüştürmüş. Kişisel olanın kamusal olanla iç içe geçtiği filmini, yaralıların yerlerde yatırıldığı bir hastanede doğan kızı Sema’ya belge bırakmak için çektiğini söylemesi Mustafa Akkad’ı hatırlattı. O da Çağrı filmini çocuklarına İslam hakkında bir şeyler anlatabilme umuduyla ele aldığını söylemişti. Çocuklarımıza aktarma istenci üretmede büyük motivasyon.

Waad dedesinin on yaşından beri yaşanan diktatörlüğe karşı içinde büyük bir tepki büyütmüş. Yozlaşma adaletsizlik ve baskılardan yılan gençlerin kendi üniversitesinde 2010’da başlayan gösterilerini, bir el kamerasıyla çekerek başlamış görüntü biriktirmeye. Müslümanlar ve Hristiyanlar birlikte başaracağız yazıyor bir bez afişte. Umutlu heyecanlı gençlerin yerini sessiz kimsesiz sokaklar alıyor bir süre sonra.

Gazeteci ile mezun olur olmaz kendini ağır yaralıların ortasında bulan okul arkadaşı doktor Hamza arasında gelişen aşk, bomba seslerini bastıran düğün müziği ve bütün pencereleri kum torbalarıyla kapatılmış küçücük odada verilen davet. Sonra belgeselin adandığı Sema’nın dünyaya gelişi ve şehri terk etme fırsatlarını ellerinin tersiyle iten ebeveyniyle kanlı maceralara atılması.  

Waad metanetini koruyarak bomba düşen ev içlerini, hastane koridorlarını, sığınakları, bodrumlarda yaşananları görüntülemiş. Varil misket ve prolin gazı bombalarıyla vurulmuş çocukların mavi bezlere sarılan ölü bedenlerini. Sonra şehirde sebzenin meyvenin her türlü gıdanın tükenişini, süt ve çocuk bezi bulunamayan günlerin gelip çatmasını. Savaşta insan sesleri duyulmaz olur, efendilerin haklılık ahlakının belirlediği değerler her şeyin üstündedir. İşte savaşta kıymetsizleşen, teferruata dönüşen hayatları ön plana almış Waad.

Şehrin ortasındaki büyük çocuk parkı demir salıncak ve kaydıraklardan mürekkep bir ölüye dönüşmüş. Birilerine göre gotiğin ve dehşetin kurgusu belki. Fakat bomba vurmuş ağaçların rüzgardaki iniltisini kurgulayamazsınız, burada her şey gerçeğin ta kendisi. Başka hiçbir görüntü olmasaydı da parka bakıp Halep’e ne olduğunu bilebilirdik. Derin sessizliğin hayra alamet olmayışı, gümüş gibi parıldayan ezana karışan kahrolası bomba sesleri. Hastaneye kardeşlerinin kuzenlerinin akibetini öğrenmeye gelmiş tozlar içindeki takatsiz çocuklar. Dışarı çıkmıştık diye itiraf ediyorlar suçlarını, ölümlerine özürle karışık açıklama getirmeye çalışıyorlar.

Yıkıntıların arasında satranç oynayan adamlar, çamurlu bir su birikintisinde yüzen, misket bombasıyla delik deşik olmuş bir otobüsü boyayan çocuklar. Yan yana durmayın dağılın kaçın diye haykıran adamlar, bodrum katlara taşınan sınıflar. Vurulup ölmüş annenin karnından çıkarılan dumura uğramış bebeğin yaşamayı uzun süre reddettiği sahneler. Rus uçakları bombalayacakları yerleri göremesinler diye lastik yakan gençler, asfalt kalmamış güzelim ana caddede-birçok kez geçtiğimi tahmin ediyorum-molozların arasına kurulan pazarlar, tezgahların arasında aceleyle koşturan kadınlar. Hastane kapısında hiç ağlamadan, bütün ailem vuruldu diyen, kan damlayan kollarını uzatan bir çocuk. Rejim tarafına kaçmak isterken vurulanlar. Waad gözlerini kapadığında da sadece kırmızı bir renk gördüğünü söylüyor.

Halkını katleden devleti, sonra güya özgürlük için birbirlerini öldürmeye başlayan sayısız kan dökücü örgütü durduracak gücü olmayan insanlar ne yapabilir? Susturuldukları ama herkesin onlar adına pervasızca konuştuğu bir ortamda? Waad için gözün gördüğü herşeyi kayıt altına almak, Hamza için de yüzlerce ameliyat yapmak, yaralıları tedavi etmek yaşama sebebi olmuş.

Mülteciler hakkında ileri geri konuşmadan önce mutlaka seyredilmesi gereken bir belgesel For Sama. 

- Advertisment -