İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Ali” derken, bir ‘öteki’ne ilişkin farkındalığını ifade ediyordu. 10 gün önce 40. yılını tamamladığımız 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ön hazırlıklarında en önemli malzeme olarak kullanılan konu, Alevi-Sünni çatışmasıydı.
Kahramanmaraş, Malatya, Çorum, Sivas başta olmak üzere birçok il ve ilçede, Alevilere yönelik katliam girişimleri denenmişti. Sağ-sol çatışması olarak gelişen ve toplumu tamamen korku havasına sürükleyen yıllar, Alevilere yönelik büyük kitlesel çatışmaların ve darbe sürecinin önünü açmıştı.
Bu ayrışmada genel olarak solcular Alevilerin, sağcılar Sünnilerin yanına sıralanmıştı. Oysa Sünniler içinde hem sağcı hem solcular vardı, Aleviler içinde de solcuların yanında az da olsa sağcı yer alıyordu.
Kitlelerin bölünmesi, askeri darbeyi topluma dayatan ve toplumu çaresizleştiren bir süreçti. Hedef, şehirlerin içinde “kurtarılmış bölge”ler oluşturup, toplumsal çeşitliliği “birbirine düşman ötekiler” haline dönüştürmekti.
Ali’nin anlamı
Son günlerde, sağcı gelenekten gelen, Ülkücü arka plana sahip Meral Akşener’in “Ali” diye seslenmesi, önemsenmeli. Bu yeni bir anlayış ve zihniyet iklimine dair bir işarettir. Hz. Ali bir toplumsal simge. İslamın kuruluş tarihi açısından bakarsak, ezilenlerin, sesi az çıkanların, haksızlığa uğrayanların temsilcisi, sözcüsü.
Yakın tarihimiz açısından bakarsak, inançları nedeniyle “ötekileştirilmiş” bir toplumun tarihteki kahramanı, önderi. Demokrasi, farklı olanların bir arada siyaset yapabilmesini, farklı olanın, karşı safta bile olsa, düşman görülmemesini içerir. Meral Akşener, temsil ettiği toplumsal grupları pekiştirmek adına katı sınırlar çizmektense, farklı olanı anlamaya çalıştığını, farklı olanla iletişim kurmak istediğini ortaya koyuyor.
Çözüm Süreci’ni de eksiklerine ve hatalarına rağmen, bu konuda atılmış önemli bir adım, bir arayış olarak görebiliriz. O da öteki meselesini anlama bakımından devlet katında girişilmiş bir çabaydı. Bütün bu çabalar, “oy alma” hesaplarının ötesinde, siyaset üstü bir anlam taşıyor.