Acısı dinmiyor. Onun yokluğunun yarattığı sarsıntıyı atlatabilmiş değiliz. Öldürülmesinden 7 ay önce (Mayıs 2006) Antalya’da birlikte katıldığımız bir açık oturumda Hrant sözlerine şöyle başlamıştı: “Türkiye’de hep dile getiririz. ‘Hoşgörülü bir ülke. Geçmişten gelen çok kültürlülük söz konusu.’ Ama ne yazık ki bu, çok gerçeği yansıtan bir durum değil. Türkiye’nin azınlık sicili çok temiz değil…
Türkiye’de azınlıklar bir güvenlik konsepti içinde değerlendirilir. Güvenlik sorunudur azınlıklar… Bir kuşun kanadını kırarsınız, ondan sonra uç özgürsün dersiniz. Bu aynen Türkiye’de yapılandır.” Açık sözlüydü. Cesurdu. Samimiydi. İçimizdendi.
Agos gazetesi bir sorgulama ve arayış döneminde yayına başladı. Türkçe yayınlanan bir Ermeni gazetesi, o dönem için alışılmadıktı. Diaspora’daki Ermeni de Türkiye’deki Ermeni de bu açık sözlü cesur adamı dinliyordu. Geniş bir tartışma ve konuşma dönemiydi.
Başörtüsü, Kürt meselesi, Alevi talepleri, Romanlar’ın sıkıntıları ve Ermeni meselesi ince ince tartışılıyordu… Hrant bütün bu konularda fikri ve tutumu olan bir gazeteci ve düşünce insanı olarak dikkat çekiyordu. Meclis komisyonlarında konuşuyor, panellerin, TV kanallarının, uzun tartışmaların, programların yıldızı oluyordu. Daha önce yaşamadığımız renkli ve canlı günlerdi. Hrant, çalkantılı arayışın içinde, sivrilen, sempatiyle karşılanan, ilgi gören, destek bulan, hayranlar edinen, bazı çevrelerin de düşmanlığını üzerinde toplayan etkili bir sesti.
Kırılma noktası
Hrant, 14 yıl önce ülkedeki durumu şöyle yorumluyordu: “Dindar kesimden bizim korkularımızın, beklentilerimizin giderilmesi, onların üzerine baskı, dayatma yaparak değil, onların bizatihi kendilerinin siyaset yapmalarıyla ve kendi kendilerini reforme etmeleriyle ancak mümkündür diye düşünüyorum. İnşallah, bu süreç kesintiye uğramaz ya da şu karanlık süreci kısa sürede atlatırız.”