Size geçmişte yaşadığımız bir darbenin inişli çıkışlı ilginç kaderinden söz etmek istiyorum. 12 Mart 1971, yaşadığımız darbeler içinde değişik ve kendine özgü bir yere sahiptir. Ordu içinde sağcılar meşruiyeti temsil eden Meclis’i savunurken solcular Meclis’i kaldırmayı amaçlamışlardı. Yönetimi hedef alan darbe muhtırası, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni fesh etmiyordu.
Ordunun temel talebi, yönetimdeki Süleyman Demirel Hükümeti’nin görevden ayrılmasıydı. Askerler, başbakan olarak sola yakın bir ismi Nihat Erim’i istemiş ve kabul ettirmişti. Bakanlar ise her iki eğilimden siyasetçiler arasında dağıtılmıştı. Darbe muhtırasını imzalayan dört üst düzey komutandan ikisi sol çevrelerde, diğer ikisi de sağ çevrelerde desteklenen isimlerdi. 12 Mart müdahalesinin ilan edilmesinden üç gün önce yani 9 Mart 1971 gecesi ordunun sol kanadı süngülerini indirmiş, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç’la uzlaşmış, darbe girişiminden vazgeçmişti. O andan itibaren Muhsin Batur, Faruk Gürler ikilisi ile Memduh Tağmaç, Celal Eyicioğlu arasında bir denge oluşmuştu. Tağmaç, ordu içindeki solcuları temizlemek, ülke çapında bir antikomünist avı başlatmak istiyor, Gürler ve Batur ise bu tür bir operasyona destek vermiyordu. Elrom etkisi Her şey İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’un kaçırılmasıyla alt üst oldu. 17 Mayıs 1971 günü kaçırılan Elrom’un cesedi 23 Mayıs’ta bulundu.
Asıl darbe ondan sonra başladı. Ülke çapında solcu, ilerici ne kadar muhalif varsa darbecilerin hedefi haline geldi. Elrom’un öldürülmesi ordu içindeki ve devlet içindeki dengeleri sarsmış, alt üst etmişti. Denge, sağcıların lehine bozulmuştu. Bu kritik nokta geçilince devrimciler ağır kayıplara uğradı. 68 Kuşağı’nın önde gelen isimleri hedef haline geldi. Meclis, askeri vesayet altında bile olsa yaşıyordu. Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere partiler faaliyetlerini yürütüyordu. Siyaset baskılara rağmen hayattaydı. Askeri darbe koşullarında İsmet İnönü’ye başkaldıran genç politikacı Bülent Ecevit, CHP’ye genel başkan seçildi.
Toplumda askeri darbeye bir tepki oluşuyordu. Cumhurbaşkanı olmak isteyen Faruk Gürler, Meclis’i kuşattı ve direnen partileri tehdit etti. Partiler, Gürler’e boyun eğmedi, bu direnişi gören ordu da Gürler’in arkasından çekildi. Bu bir dönüm noktasıydı. Meclis, darbecileri yenmişti. Onca baskıya rağmen Meclis’in varlığı tayin edici bir rol oynamaya imkan vermişti. Askeri vesayet ciddi ölçüde geriletilmişti. Meclis’in feshedilmesine engel olan “sağcı”, “gerici ” denilen Memduh Tağmaç’tı. “Solcu” Gürler ise Meclis’i kapatmaktan yanaydı. Bu durumda sizce kim ilericiydi, kim gericiydi?