Ana SayfaHaberlerİZLENİM - Boğaziçi Üniversitesi’ndeki protestoda neler yaşandı?

İZLENİM – Boğaziçi Üniversitesi’ndeki protestoda neler yaşandı?

Dünyanın demokrasiyi en az benimsemiş ülkelerinde bile “barışçıl” ve “demokratik” olarak görülecek böyle bir protestonun şiddetle, gözaltılarla sona ermesi, Türkiye’nin demokrasiden demir aldığının bir başka göstergesi olarak kayıtlara geçti.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin organize ettiği protesto gösterisini Serbestiyet için başından sonuna kadar takip ettim. Eylemin bir kısmını canlı olarak, bir kısmını ise fotoğraf ve videolar ile sosyal medyadan Serbestiyet takipçilerine ulaştırdık. Fakat eylem sonrası eve dönüp de sosyal medyada yazılanları, paylaşılanları görünce, yaşadıklarımı ve gördüklerimi, gerçeklere bir not düşmek açısından yazmaya karar verdim. 

Gösteri, daha önce de duyurulduğu gibi saat 14:00 sularında Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü önünde başladı. Katılım oldukça yoğundu.

Eylemi, ‘Boğaziçi Dayanışması’ adındaki öğrenci topluluğu organize ediyordu. İlk olarak bu ekip adına bir öğrenci basın açıklamasını okudu ve öğrencilerin  taleplerini dillendirdi. Bunlar “Demokratik bir üniversite ortamı – Atanmış değil, seçilmiş rektör – Üniversitenin geleneklerinin korunması” gibi taleplerdi.

Güney Kampüs önünde gerçekleşen basın açıklamasının ardından, farklı üniversiteleri temsilen gelen öğrenciler de söz alarak, birkaç cümle ile Boğaziçili öğrenci arkadaşlarının yanında olduklarını, taleplerini desteklediklerini ifade ettiler. 

Yıldız Teknik Üniversitesi’nden, Marmara Üniversitesi’nden, İstanbul Üniversitesi’nden, kapatılan Şehir Üniversitesi’nden ve daha birçok üniversiteden öğrenci, destek için Boğaziçi Üniversitesi’nin önünde toplanmıştı.

Bu esnada, kalabalığın içerisinde çok sayıda sivil polis olmasına rağmen, Güney Kampüs girişinde polis ekipleri toplu bir şekilde bulunmuyordu. Eylem için gelen çevik kuvvet ve diğer polis ekipleri eylem yapılan yere uzak sayılabilecek bir noktada bekliyordu.

Güney Kampüs önünde yapılan açıklamaların ve atılan sloganların ardından, grup Kuzey Kampüs’ün önüne doğru yürüme kararı aldı. Atılan sloganlar ve açılan pankartlar eşliğinde yapılan yürüyüşün ardından Kuzey Kampüs’e varıldı. Bu esnada Kuzey Kampüs’ün önünde ya da içerisinde de polisler bulunmuyordu. Sadece okulun kendi güvenlik görevlileri bulunmaktaydı.

Kapıda bulunan güvenlik görevlisi, içeriye sadece öğrenci kartı olanları alabileceğini söyledi. Boğaziçi Dayanışması grubundaki öğrencilerden birkaçı kartları ile üniversitenin bahçesine girmeye başladı. O esnada, kalabalık içinden üniversite öğrencisi olup olmadığını bilmediğim bir kişi “Kayyum rektör bu üniversiteye girebiliyorken neden tüm üniversiteliler giremiyor?” diye tepki gösterince, giriş kapısında kısa süreli bir tartışma yaşandı. Olay yerine gelen yetkili güvenlik amiri, herkesin bahçeye alınmasını söyledi ve böylece protesto gösterisi için gelen tüm kişiler Kuzey Kampüs’ten içeriye girdi.

Katılım öylesine yüksekti ki, Kuzey Kampüs’ün bahçesi doldu, taştı. Kampüsün bahçesindeki cam piramidin önünde toplanan kalabalık, burada bir yarım ay şeklinde dizilerek forum düzenlemeye başladı. Söz almak isteyen herkese söz veriliyor, karşılaşılan problemle ilgili düşüncelerini ve çözüm önerilerini paylaşmaları isteniyordu.

Öğrencilerden bazıları “Dersleri boykot edelim, Zoom toplantılarına ‘Kayyum Rektör İstemiyoruz’ yazılı fotoğraflar ile çıkalım” derken, bazıları “Bu eylemleri sonuç alana kadar sürdürelim” dedi. Neredeyse tüm konuşmalardaki ortak mesaj ise “Demokrasi, özgürlük ve seçim” isteğiydi.

O esnada megafonu alan öğrencilerden biri (Boğaziçili olup olmadığını bilmiyorum), “Duyduğumuz kadarıyla Melih Bulu Güney Kampüs’e gelmiş. Burada oturup bekleyecek miyiz? Somut adımlar atmamız lazım” dedi. Bu esnada eylemi organize eden Boğaziçi Dayanışması üyelerinden bazıları, bu öğrenciye -öyle tahmin ediyorum ki- grubu galeyana getirdiği için tepki gösterdi. Öğrenci ise kalabalığa dönüp, “Topluluk ne istiyorsa onu yapalım, burada oturmak mı istiyorsunuz yoksa Güney’e yürümek mi?” diye sordu.

Bunu duyan öğrenciler ayaklanarak, Güney Kampüs’e doğru yürümeye başladı. Güney Kampüs’ün girişine tekrar gelindiğinde, kapının önünde polis ekipleri barikat kurmuş bir şekilde bekliyordu.

Ülkenin en gözde üniversitelerinden birinin kapısında onlarca polisin bekliyor olması başlı başına karamsar bir tablo oluşturuyordu.

Polisler, barikatın önüne kadar gelen öğrencilere, Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi olanların kartlarını göstererek içeri girebileceğini, okulun öğrencisi olmayanların ise içeriye alınmayacağını söyledi.

Bu esnada öğrenciler arasında da bir fikir ayrılığı yaşandı; bir kısmı içeri girip rektörlük binası önünde protestoyu sürdürmek isterken, bir kısmı grubun bölünmemesi, birlikte kalması gerektiği düşüncesini savunuyordu. Dikkatimi çeken bir nokta ise, Boğaziçi Dayanışması’ndan öğrencilerin megafonla “Arkadaşlar, bugünkü eylemimiz sona ermiştir. Lütfen dağılalım. Evlerimize gidelim. Yarın ve sonraki günler de gelip protestomuza devam edelim” demeleriydi. Bu açıklamaya rağmen kimse alandan uzaklaşmadı.

Artık kalabalık tamamen Güney Kampüs’ün girişindeydi. Okul ile aralarında ise set oluşturan polis ekipleri vardı. Öğrenciler uzun tartışmalar sonucunda hep birlikte polislerin oluşturduğu barikatı aşarak üniversiteye girmeye ve protestolarına içeride devam etmeye karar verdiler. Bir anda kol kola giren öğrenciler, karşılarında bekleyen polislere doğru yürümeye başladı.

Medyaya yansıyan görüntüler tam bu sırada meydana geldi. Üniversiteye girmek için yürüyen öğrencilere, Boğaziçili olmayanların girişine engel olmak için set oluşturan polisler müdahale etti. Yürüyüşe geçen öğrencilere ilk önce coplarla müdahale edilirken, daha sonra üzerlerine biber gazı sıkıldı.

Zaten üst solunum yollarına büyük zarar veren bir virüs ile mücadele edilirken, polisler dahil herkesi öksürten biber gazı uygulamasına neden başvuruldu, anlamak gerçekten güçtü.

O esnada yere düşen, ters kelepçe ile gözaltına alınan, biber gazından etkilenen öğrenciler oldu. Sosyal medyada görüntüsü çokça dolaşan, kampüs kapısına vurulan kelepçe de bu esnada, polis bariyerini aşan öğrenciler olursa içeri giremesin diye takıldı.  

Biber gazından ve polis müdahalesinden etkilenen öğrencilerden birkaçı, olayın şokuyla polislere dönerek “katil polis” diyerek bağırdı. Öyle bir muameleye uğradıktan sonra, çok da düşünülmeden ya da tartılmadan, olayın heyecanı ile sarf edilmiş bir cümle olduğu çok belliydi.

İktidar medyası ise bu sözü alıp bütün protestoya ve protestoculara mal etti. İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı, bir gün sonra yaptığı açıklamada polisin herkesin polisi olduğunu, bu sloganların kendilerini çok üzdüğünü söyleyerek sanki eylem tümüyle bunun üzerinde dönmüş algısı yaratmaya çalıştı.

Oysa, olayın şoku ile “katil polis” diye bağıran gençlerin yanında, polislere dönerek “Siz bu ülkenin polisi değil misiniz? Burası bu ülkenin üniversitesi değil mi? Biz bu ülkenin gençleri değil miyiz? Bu yaptığınız size de bu okula da yakışıyor mu?” diyen bir öğrenci de vardı.

İktidar medyası ya da bakanlık yetkilileri görmezden gelse de, bir başka öğrenci polislere dönerek “Yarın bir gün sizin çocuklarınız da belki bu okula gelecek. O zaman kendinizden hiç utanmayacak mısınız? Biz sizin çocuklarınızın da geleceğini savunmak için buradayız” sözleri ile tepki gösteriyordu.

Polisin sert müdahalesinden sonra, öğrencilerin protestoları ve sloganları devam ettiyse de, tekrardan üniversiteye girme çabası olmadı. O sırada birçok kişi biber gazının da etkisiyle alandan uzaklaşmışken, polis ekiplerinin önünde, aslında bir ezgi olan ama PKK destekçileri tarafından uyarlanan bir marşın farklı versiyonunu söyleyerek halay çeken grup kaldı. Daha sonra onlar da dağıldı.

Geriye ise, eyleme katılan insanların çoğunluğunun demokratik talepleri değil, birkaç bireysel tutumun devlet eliyle iktidar medyası tarafından büyütülerek bütün eylemcilerin neredeyse terörist ilân edilmesi ve o gecenin sabahında bu öğrencilerin evlerine yapılan baskınlarda kırılan kapılar ve duvarlar kaldı. Dünyanın demokrasiyi en az benimsemiş ülkelerinde bile “barışçıl” ve “demokratik” olarak görülecek böyle bir protestonun şiddetle, gözaltılarla sona ermesi, Türkiye’nin demokrasiden demir aldığının bir başka göstergesi olarak kayıtlara geçti.

- Advertisment -