Chora Kilisesi 6. yüzyılda Bizans İmparatorluğu tarafından inşa edilen, içerisindeki fresk ve mozaikler sebebiyle Rönesans’ın habercisi sayılan bir kilise iken İstanbul’un fethinden sonraki yıllarda, II. Bayezid döneminde, camiye çevrilerek Kariye Camii olarak anılmaya başlanmış bir yapı.
Kariye Camii 1948 yılında ise Bakanlar Kurulu kararıyla Müzeler İdaresi’ne bağlanarak müze haline getirilmiş, kapalı olan fresk ve mozaikler yeniden açılmış.
Yapı 2020 yılında yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile beraber ise yeniden cami statüsüne alınıp, Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi. Kararla beraber dört yıl sürecek olan restorasyon çalışmaları başlamıştı ve içerideki eserlerin akıbetinin ne olacağı yine merak konusu olmuştu.
6 Mayıs 2024 itibariyle Kariye Camii ibadete açıldı. Serbestiyet olarak Kariye Camii’ni ziyaret ettik. Fresk ve mozaikleri inceledik. Turistlerle, rehberlerle ve Kariye’deki esnafla görüşerek izlenimlerini sorduk.
Kariye’ye vardığımızda öğle namazı vaktiydi. Ezan okunurken avluda bir yandan namaza yetişmeye çalışan cemaat koşturuyor, bir yandan da yabancı turistler heyecanla yapıyı inceliyorlardı. Avlunun girişindeki türbede ise sahabe Ebu Said El-Hudri’yi ziyaret edenler vardı.
Biraz ilerideki güvenlikten geçip camiye girdiğimizde ilk olarak bizi o ünlü fresk ve mozaikler karşıladı. Hz. Meryem’in doğumunu, annesi ve babası tarafından mabede getirilişini, Hz.İsa’nın doğumunu, Hz. İsa’nın mucizelerini gösteren fresklerdi bunlar. Bazı fresklerde İslami kaynaklar tarafından da desteklenen kıssalar resmedilmiş.
Kariye’nin dört yıl süren restorasyon sürecinde en çok tartışılan nokta fresklerin kapatılmasıydı. 2020 yılında İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat tarafından paylaşılan fotoğraflarda fresklerin kapandığı görülmüş ve bu duruma tepki gösterilmişti.
Şimdi ise freskler açıkta. Sadece ziyaretçilerin duvarlardaki mozaik ve fresklere yaklaşmasını engelleyen cam korkuluklar var.
Hz. İsa’nın ekmek, balık ve şarap mucizelerini, Lucifer’in Hz. İsa’yı günaha davet etmesini, kilisenin kurucuları olan azizleri tasvir eden fresk ve mozaikler arasından geçerek ibadete açılan bölüme doğru gidiyoruz. Namaz kılınan bölüme bir adım geriden bakıldığında cemaat ve freskler iç içe geçmiş gibi gözüküyor. Bu noktada ortaya alışılmışın dışında bir görüntü çıkıyor. Cemaat oldukça kalabalık. Açılışın heyecanıyla Kariye’de namaz kılmak isteyen cemaat camiyi doldurmuş durumda.
Cemaat dağıldıktan sonra erkeklerin namaz kıldığı ana bölüme girmek istediğimizde güvenlik tarafından “haram” olduğu gerekçesiyle girişimiz engellenmek istense de bir şekilde içeri giriyoruz.
Kariye’de sadece bu bölümde minberin ve kürsünün yanındaki iki resmin ve kapının üzerindeki bir resmin üzeri yapıyla uyumlu şekilde perdelerle kapatılmış. Dolayısıyla yapının bu kısmı müze kısmından çok farklı ve sade görünüyor.
Camiyle ilgili görüşlerini almak üzere ziyaretçilere yöneliyoruz. Ziyaretçiler arasında uzun zamandır restorasyonun bitmesini bekleyen tur rehberleri, turistler, gazeteciler ve yerel halk var.
Tur rehberi Hakan Bey Fransa’dan gelip heyecanla Kariye’yi ziyaret eden misafirlerini uğurladıktan sonra bize şunları aktarıyor: “Kariye Bizans sanatının en muhteşem mozaiklerinin olduğu, yıllardır tüm turistlerin çok hoşuna giden bir yapı. Camiye çevrilmesi daha çok yeni, turistler pek durumun farkında değiller. Freskleri görebildikleri için çok mutlular. Biz de mutluyuz, yıllardır restorasyonun bitmesini bekliyorduk. Bu halinden oldukça razıyız. Ayasofya’da iyi de kötü de tecrübelerimiz var. Camiyle müze arasındaki dengenin korunmasını ve fresklerin hep bu şekilde açık kalmasını umuyoruz.”
Diğer bir rehber Ertuğrul Bey ise durumdan pek memnun değil: “Ben Fener doğumluyum, Hayatım Fatih’te geçti. doğduğumdan beri Fatih’te tüm camilerin dopdolu olduğunu hiçbir zaman hatırlamıyorum. Burada bir camiye ihtiyaç var mıydı bilemiyorum. Sıfırdan cami olarak yapılmış birçok bina varken illa bir kilisede ibadet etmenin ne gereği var anlamakta zorluk çekiyorum. Osmanlı döneminde de camiye çevrildiğinden ‘ecdadın mirası’ deniyor ama onun dışında ihtiyaç olmadığını düşünüyorum. Pakistan’dan gelen Müslüman turistler bile Ayasofya’ya götürdüğümüzde bize ‘Sizin hükümetinizin parası mı yok da sıfırdan cami yapmak yerine kiliseleri camiye çeviriyorlar?’ diye soruyorlar.”
Camiyi ziyaret eden turistleri gözlemliyoruz, çok da hoşnutsuz gözükmüyorlar. Rusya’dan gelmiş genç bir turistin izlenimleri şu şekilde: “Bence burası dinlerin çeşitliliğini göstermesi bakımından çok kıymetli bir yer. Freskleri hala açık bir şekilde görebildiğimiz için mutluyuz. Çünkü dindar olsun veya olmasın dünyanın her yerinden bu freskleri görmek için gelen insanlar var. Umarım uygulama bu şekilde devam eder.”
Esnafın da izlenimlerini merak ediyoruz ve mahallede sahaflık yapan Erhan Bey’i ziyaret ediyoruz. Erhan Bey bize görüşlerini aktarıyor: “İslam geleneğine göre aslında bir yer fethedildiğinde ibadethaneler olduğu gibi bırakılır. Kilise kilise olarak kalır ve insanlar rahatça ibadet etmeye devam ederler. Fetihten sonra Beyazıt zamanında Kariye camiye çevrilmiş, sonra Cumhuriyet zamanında müzeye dönüştürülmüş, şimdi de tekrar cami oldu. Şu an Kariye’nin camiye çevrilmesini normal buluyorum. Fakat tabi genel olarak bu sembolik bir hamle ve Cumhuriyet döneminde camiden müzeye dönmesi de, şimdi camiye dönmesi de hep rövanşist hareketler. Yine de bence şimdiki dönüşüm oldukça sağduyulu bir şekilde, kimseyi acıtmadan, incitmeden yapıldı. Öyle şaşaalı bir açılış yapılmadı, ilk namazda içeri herkesi almadılar ve asıl önemli olan içerideki eserler hala görülebiliyor, üzerleri kapatılmamış. Ben Selanik göçmeniyim. Oraya gittiğimizde bir tane namaz kılacak cami bulamıyoruz hepsi dönüşmüş durumda. Bu şekilde de de olsun istemeyiz ki İstanbul’daki Hıristiyanlar bu noktada şanslılar.”
Kariye ziyaretimiz burada sonlanıyor. Bu etkileyici yapının içindeki eserlerin zarar görmeyecek şekilde ziyarete açık olması herkesin ortak temennisi gibi gözüküyor.