Nihal Bengisu Karaca’nın yazısından bir bölüm şöyle:
“28 Şubat süreci bu topraklardaki ilk kitlesel kadın düşmanlığı örneğidir.
O kadar sistematik ve odaksal bir biçimde ‘başörtülü kadınlar için sürek avı’ rolü görmüştür ki, Süleyman Demirel yukarıda bahsettiğim söyleşisinde “1997’de başladı 2009’da bitti” diyor. Nedir 2009’da olan ve ‘bitti’ dedirten?
Şunu kastediyor: 1997’de üniversiteden yasaya ve hatta yönetmeliklere bile aykırı şekilde üniversiteden uzaklaştırılan genç kızlar yıllar sonra 2009’da, kamuoyunda Af Kanunu olarak bilinen 5806 sayılı Kanun çerçevesinde okullarına dönme ve eğitimlerini tamamlama hakkı kazandılar. Demirel’in 28 Şubat, 2009 yılında bitti demesinin nedeni bu.
…
Velhasılı 28 Şubat, hakları için direnen, rejime karşı dik durabilen, devlete karşı sesini yükseltebilmiş bir nesil kadının hayatını mahvettti. Erdoğan’ın direnciyle ve kadınların mücadelesiyle yasaklar kalktığında, çoğu için artık çok geçti.
O yüzden kimse travmaların birdenbire, hem de hiç doğru dürüst özür dilenmeden geçip gideceğini sanmasın.
Öte yandan AK Partililer de, hala 28 Şubat haklıydı diye konuşan parti liderleriyle flört edip, ekranlarında 28 Şubat haberciliğinin en azılı örneklerini sergilemiş ‘mutfak’ elemanlarına 7/24 sahne verip, faturayı o dönemi kısmen de olsa sorgulayan kesimlere kesmeye kalkmasın.
Gece yarısı Merve Kavakçı’nın evini basan Nuh Mete Yüksel’le aynı fikir ikliminden kişiler bugün sırf sizinle aynı mecradalar diye onları benimseyeceksiniz, sonra tek suçu “28 Şubat yanlıştı tamam ama bugün yapılan haksızlıklar nereye kadar 28 Şubat ile meşrulaştırılacak?” diye sormak olan kişileri “28 Şubatı karikatürize edemezsin” diye linç edeceksiniz. Pek tutarlı bir meşgale değil.
28 Şubat’tan gereken insani dersin çıkarılabildiğini düşünmüyorum.
28 Şubatçılar, rejimi tehdit ediyorlar iddisıyla, rejimi değiştirmek gibi bir güçleri ya da niyetleri olmayan başörtülü kadınları üniversite ve kamu kurumlarının dışına kilitlemişlerdi.
Bugünün muktedirleri ise 15 Temmuz hain darbe girişimine iştirak etmiş olması mümkün olamayacak, FETÖ bir zurna ise onun ancak son deliği olabilecek pek çok başörtülü kadını darbeci oldukların bahisle cezaevine kilitledi.
Talimatla hamile kaldıkları bile iddia edilebilmiş, bebeklerine cezaevinde bakmak durumunda olan kadınlar bunlar. Cezaevi ve çocuk, yan yana gelmemesi gereken iki kelime olmasına rağmen, nerede hangi partinin siyasetçisine sorsanız, kulağınıza eğilerek, fısıltıyla “Evet hiç doğru değil, bunun hesabı nasıl ödenir bilemiyorum” cümlesini kurmalarına rağmen, bu uygulama sürüyor.
Hadiseye böyle baktığımda şüphelenmeden edemiyorum.
28 Şubat bitmiş olabilir. Ama genelde kadın düşmanlığı, özelde ise “Kurtlukta düşen başörtülüyü yemek kanundur” prensibi değişmedi. Doğru zamanda, doğru tarafta, yani güçlü ve gücünden ötürü ‘haklı’ olan tarafın yanında yer almayın bakalım, FETÖ’cü ilan edilmeniz kaç dakika sürüyor… Ben söyleyeyim 5 dakika. NŞA’da bir erkek için bu süre daha uzun.
28 Şubat’ta devlet kadınları tek bir kalıba dökmek, devlet nasıl istiyorsa öyle inanmalarını, giyinmelerini istiyor, bu yolda gözünüzün yaşına bakmıyordu.
Bugün ise arkasına iktidarın gücünü alan çoğunluk, sizden farklı düşünme, birey olma, sürüden ayrılma hakkını almak istiyor. İstanbul Sözleşmesi’ni destekleyen başörtülü kadınlara yönelen ahlaksız ithamlar tam olarak böyle bir hizaya getirme arzusunun göstergesiydi.
Sözün özü, 28 Şubatın bitip bitmediğini kadınlara bakmadan, kadınlara sormadan yanıtlayamazsınız.”
Yazının tamamını okumak için:
https://www.haberturk.com/yazarlar/nihal-bengisu-karaca/2988488-yine-28-subat