15 Temmuz 2016 darbe girişimine karşı en kritik direnişlerden birisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yaşandı. O gece tam 107 milletvekili, Ankara semalarındaki uçaklardan atılan bombaların altından geçerek Meclis’e ulaştılar.
Milletvekilleri, önce kendi partilerinin WhatsApp grubundan birbirleriyle iletişime geçtiler. Meclis’e geçme kararına dair ilk mesajı Mustafa Yeneroğlu, AK Partili milletvekillerinin oluşturduğu “AKGRUP” adlı WhatsApp grubuna saat 23:13’te yazdı:
“Grup yönetimimizden talimat gelirse iyi olur. Meclis’e geçelim mi?”
Yeneroğlu, şoförüne telefon açtı, “Hazırlan gel, Meclis’e geçeceğiz” dedi.
Meclis’e ilk giden milletvekilleri ise şu isimlerden oluşuyordu: Aydın Ünal, Jülide Sarıeroğlu ve Ahmet Gündoğdu (AK Parti); Bülent Tezcan, Tekin Bingöl, Özgür Özel ve Aykut Erdoğdu (CHP).
Aydın Ünal o anları şöyle anlatıyor:
“İlk anda bende oluşan kaygı şuydu açıkçası: Biz 3 ya da 4 AK Parti milletvekiliydik, o kadar da CHP milletvekili vardı. Yeterli sayıyı sağlamamış olmak beni asıl kaygılandıran konuydu. Yani bir 50 kişi olsaydı örneğin, öyle bir kaygı olmazdı bende ve ‘toplandık, burada toplanıyoruz’ rahatlığı olurdu ama sayı çok az olunca ben kaygılandım orada. Fakat sonradan sayı arttı.”
Özgür Özel’in tanıklığı ise şöyle: “İçeriye gittiğimizde Meclis Başkanı hemen ‘Birer demokrasi öpücüğü vereyim.’ dedi. O çok anlamlı yani, unutmuyorum onu. Bizim o güne kadar da Sayın Başkanla zaman zaman böyle tartışmalarımız, atışmalarımız hep oldu. ‘Bir demokrasi öpücüğüyle barışalım’ dedi. O öptü, sarıldı. Yerimize oturduk.”
Dakikalar ilerledikçe Meclis’e ulaşan milletvekillerinin sayısı arttı. Ardından bütün partilerin katılımıyla ortak bir bildiri yazılmasının kararı alındı. İşte o sırada, bombalanan Meclis’in sığınağında tarihi bir fotoğraf verildi. Fotoğrafta, soldan sağa Aykut Erdoğdu, Cemil Çiçek, Aydın Ünal, Ahmet İyimaya, Özgür Özel, Erkan Akçay, Oktay Vural yer alıyordu.
O gün Diyarbakır’da bulunan HDP lideri Selahattin Demirtaş ise TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a telefon açarak ortak bildiriye katılacaklarını iletti.
Aykut Erdoğdu, bu fotoğrafın hikâyesini Serbestiyet’e anlattı:
AKP’liler bize “Başkanlık ısrarı hataydı” dediler
“O gece önce kimyasal saldırı filan zannettik. O kadar masumuz. Hiç görmemişiz ki, darbe falan… Ne zaman darbe olduğunu öğrendik, koşarak TBMM’ye gittik. Meclis bombalanırken Meclis’teydik.. Meclis’in tavanından dökülen, öldüren sıva parçaları hala gözümün önünde. Çıkan toz dumandan nefes alamaz hale geldik. Elimizde silahımızla, ‘asla canlı teslim olmayız’ diyen CHP’li vekiller. AKP’li vekiller anlatsın. Onlara, ‘Korkmayın hep birlikte buna karşı duracağız’ diyen biziz. Cemil Çiçek, diğer bakanlar, vekiller bize o gece ne itiraflarda, ne pişmanlıkta bulundular. ‘Başkanlık ısrarı hataydı’. ‘Doğru şeyler yapmamış, hatalar yapmış olabiliriz, bundan sonra birlikte çalışarak doğruları yapalım’, ‘Allah sizden razı olsun, biz CHP’yi böyle bilmezdik’ dediler. İsmail Kahraman sarıldı, üç kere öptü beni TBMM’ye girişte. Hatta ben de ‘Soru önergelerimi artık kabul edersiniz’ diye kendisine takıldım.”
15 Temmuz Darbesini Araştırma Komisyonu
Meclis’in üstüne düşen tarihi sorumluluk burada bitmedi. Darbe girişimi püskürtüldükten sonra TBMM’de grubu bulunan tüm siyasi partilerin ortak önerisiyle “Darbeyi Araştırma Komisyonu” kuruldu. Komisyon, hazırladığı 639 sayfalık raporu 2017’nin Mayıs ayında kamuoyuyla paylaştı.
Darbe girişiminin dördüncü yıldönümünde, komisyonun Başkanvekili Selçuk Özdağ ve üye Aykut Erdoğdu komisyona ilişkin değerlendirmelerini Serbestiyet’le paylaştı:
“Yurtdışındaki üst kademeler, meşru ya da gayrimeşru, Türkiye’ye getirmelidir”
Komisyon çalışmalarında ne gördünüz? Sorularınıza istediğiniz yanıtları bulabildiniz mi?
Selçuk Özdağ: Birincisi, bu darbeyi FETÖ yaptı. Zaten tutuklanan generaller, askerler, emniyet mensupları, rütbeliler, aynı zamanda sivil toplumdaki vakıf elemanları, gazeteciler, bahsettiğimiz sivil kişiler dahil olmak üzere, bunu FETÖ yaptı. Biz bunu gördük. İkincisi, bu tür yapılara müsaade etmemek gerekir. Devlet, bir cemaatin, bir partinin, bir kişinin, bir mezhebin, bir etnisitenin olmaz. Devlet, milletin olur. Devlet, hukukla ve demokrasiyle kaimdir. Devlet şeffaflıkla, hukuki denetlenebilirlikle kaimdir, ayakta durur. Bunu gözlemledik.
“Abdullah Öcalan’ın yakalanması ve teslimi, Fethullah Gülen’in Amerika’ya götürülmesi, Türkiye’deki tüm darbelerin arkasında egemen güçlerin olduğunu gösteriyor. Bu darbede bir cemaat Türkiye’yi ele geçirmek istedi. Fakat ordu içerisindeki demokrasiye inanmış subaylar, emniyetteki emniyet mensupları, yargı mensupları, medya mensupları, hep beraber siyasetçiler ve millet sokağa çıkarak, bu darbeyi önleyerek bütün darbelerin hesabını gördü.
“Fakat darbeden sonra ‘daha çok demokrasi’ demek lazımken, bu sefer de darbecileri gerekçe göstererek, devlet refleksiyle iktidarlarını muhkemleştirmek isteyenler olduğunu gözlemledik. Bir de devlet şunu yapmalı: FETÖ’nün 15 Temmuz’dan önce yurtdışına giden bütün üst kademesini ne yapıp edip, meşru-gayrimeşru, Türkiye’ye getirmelidir. Bunlar yargılanmalıdır. Bunlarla ilgili de mutlaka hesap sorulmalıdır. FETÖ’nün kara kutuları, FETÖ’nün bütün gardıropları, FETÖ’nün matruşkaları hepsi ortaya çıkartılmalıdır. Aksi takdirde burada havanda su dövülür.
“Ayrıca Türkiye, bu darbeyi cemaat kisvesiyle, cemaat saikiyle yola çıkan bir grubun yaptığını bütün dünyaya, evraklarıyla, belgeleriyle izah etmelidir. 15 Temmuz akşamı bu darbe komisyonu ile ilgili söyleyeceklerim bunlar. Biz görevimizi yapmaya çalıştık orada. Bu bir araştırma komisyonu; soruşturma komisyonu değil.”
Bu kalkışmanın yeteri kadar aydınlandığını düşünüyor musunuz?
“Bizim meselemiz, Darbe Araştırma Komisyonu’nun görevi, bu darbeyi kimin yaptığını bulmak. Aynı zamanda da bir daha darbe olmasın diye tedbirler almak. Yoksa biz kalkıp da yargının yerine kendimizi koyamayız. Yargı çalışıyor zaten, onu aydınlatacak olan yargıdır. Siyasi irade aydınlatacak. Ben, niçin 15 Temmuz’a gelindiğini araştırdım. Bunun sonucunda şunu gördüm: Demokrasi iklimi, demokrasi kültürü Türkiye’de hakim kılınmadığı sürece, gerek darbeci cuntacılar veya darbeyi beraber yapan, 28 Şubat’ta birlikte yapan kirli ve şantajcı sermayedarlar, kirli ve şantajcı medya patronları, kirli ve şantajcı oligarşik bürokratlar, bunlar birlikte yaptılar. Bunlara karşı mutlaka demokrasi kültürünü hakim kılmak, hukukun üstünlüğünü hakim kılmak, basın özgürlüğünü hakim kılmak, konuşma özgürlüğünü, konuşabilme ve tartışabilme özgürlüğünü hakim kılmak gerekir. İktidarlara düşen vazife de Türkiye için çalışmaktır, partiler için değil. Kamplaştırmadan, kutuplaştırmadan, bütün partileri Türkiye’nin partileri olarak kabul ederek, dost-düşman diye ayırt etmeden… Bizim görevimiz buydu. İktidarlar, sivil toplum kuruluşları, muhalefet, TBMM bunları yapabilirse bir daha darbe olmaz. Bu darbelerle ilgili de her zaman her kurum hesap verebilir olmalıdır. Bunun içerisine ordu da siyasi irade de dahildir. Medya da dahildir, sermaye de dahildir. Zaten demokrasinin tanımı açıklık ve şeffaflık rejiminin adı olduğu kadar, aynı zamanda hukuki denetlenebilirliğin olduğu sistemin adıdır.”
“MİT, TSK’nın içinde faaliyetler yapabilmeli”
Sayın Davutoğlu, Mehmet Dişli’yle ilgili bir rapordan bahsetmişti. O konuda karanlıkta kalan bir şey mi var?
“Sayın Davutoğlu’ndan dinlediğim kadarıyla, ‘2015 yılı Askeri Şûra’da bunların çoğunluğunu tasfiye etmek, 2016 yılında olsaydım bunların tamamını tasfiye etmek niyetindeydim’ diye konuşmuştu. Bunlar tasfiye edilmeliydi ve bu kişilerle ilgili tasfiyeler hızlı yapılmalıydı. Maalesef Türkiye’de MİT kanunuyla askeriye arasında… MİT mesela askeri izleyemez, denetleyemez. Askeriye onlardan bilgi alamaz. Bu kanunda boşluk var, bu kanunda boşluk devam ediyor. Bu kanun mutlaka Meclis’e gelerek halledilmesi lazım. Orada MİT kanununun ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içerisinde MİT’in faaliyetler yapabileceğine dair düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Bu düzenleme yapılmadığı takdirde bu tür şeyler olur, olmaya devam eder. Bu bazen din kisvesiyle yürür, bazen laikçilik adıyla yürür, bazen Atatürkçülük adıyla yürür. Ama bütün darbeler hangi adla yürürse yürüsün demokrasimize, kültürel hayatımıza ve ekonomimize zarar verir. Bundan zararlı çıkan Türkiye olur, millet olur.”
“Komisyona isteyen gelir, isteyen gelmez”
Komisyona MİT Müsteşarı’nın ve Genelkurmay Başkanı’nın niçin gelmediği merak ediliyordu.
“Gelmedi değil. Zaten burası bir araştırma komisyonu. Bunlar davet edilir, ister gelirler ister gelmezler. Mesela Mesut Yılmaz hiç gelmedi komisyonlara. Mesela CHP eski Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir milletvekili Birgül Ayman Güler gelmedi; ama sorularımıza yazılı cevap gönderdi. Geçmişteki darbe komisyonlarında sayın Erdoğan başbakan olarak gelmedi, ama sorularımıza yanıt göndermişti.
“MİT ve Genelkurmay da bizim sorularımıza yanıt gönderdi. Fakat komisyondaki muhalefet üyeleri, CHP, MHP ve HDP üyeleri, gelmeyenlere, yani MİT Müsteşarı’na, Genelkurmay Başkanı’na, kuvvet komutanlarına, başbakanlara ve cumhurbaşkanlarına soru tevcih etmediler, soru göndermediler. ‘İlla buraya gelecekler’ dediler. Oysaki kanuna, Meclis İç Tüzüğü’ne, Anayasa’ya iyi bakmak lazım: Bunlar gelip gelmemekte özgürdürler, gelip ifade verip vermemekte özgürdürler, istediği soruya cevap verir, istediğine vermez, isterse gelmez, ister yazılı gönderir, ister gelip sözlü cevap verir (Aynı Deniz Baykal gibi, geldi, konuşmasını yaptı, sorularımıza cevap vermeden gitmişti). O nedenle öncelikle bu meclisteki araştırma komisyonunun kanununa iyi bakmak lazım. Ama MİT ve Genelkurmay buraya 37 sayfa ve yanılmıyorsam 25 sayfalık raporlar gönderdi. Tutanaklarda var, bakabilirsiniz. O geceyle ilgili de oldukça önemli şeyler söylüyorlar.”
Aykut Erdoğdu’nun üyesi olduğu Darbe Araştırma Komisyonu’yla ilgili değerlendirmeleri ise şöyle:
“Aynı gün Akın Öztürk neden Kara Kuvvetleri komutanı ile aynı uçaktaydı, yanıt alamadık”
15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu üyesiydiniz. Komisyon çalışmalarında hangi sorulara yanıt buldunuz, hangilerine bulamadınız?
“15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında, darbeye karşı milli mutabakat oluştu ve bu süreçte bir komisyon kuruldu ve ben de bu komisyonda partim tarafından görevlendirildim. Ben devlet müfettişiyim. Dolayısıyla, sonu nereye gidecekse gitsin, bu iş açığa çıksın diye çok çaba gösterdim. Ama AKP’liler ilk andan itibaren samimiyetsizliğe başladı. Başkanlık Divanı’na muhalefetten üye almadılar. Kimler davet edilecek, hangi kurumlardan belge istenecek, hangi uzmanlarla çalışılacak gibi önemli konularda kendileri karar verdi.
Komisyon çalışmalarında darbeye ilişkin hiçbir soruya net cevap bulamadık. En önemlisi bu yapılanmanın ve bu girişimin siyasi ayağı ortaya çıkmadı. ‘Yurtta Sulh Komitesi’ni kimler oluşturuyor, darbe başarılı olsaydı Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar kimler olacaktı hiçbirinin cevabı ortaya çıkmadı.
Dahası parlamentodaki ayağı ortaya çıkmadı. Darbecilere destek veren siyasetçiler kim, sayılarının 120 olduğu belirtilen ve ByLock kullanan milletvekilleri kimler, öğrenemedik. Hatta bakanlarla ilgili olan iddialar da ortaya çıkmadı. Kısacası darbenin en önemli ayağı, yani siyasi kolu aydınlatılamadı.
“Şu soruların cevaplarını da alamadık:
“1) O gün Kara Kuvvetleri Komutanı İzmir’de denetimde. TSK’da denetleme, olağanüstü bir durum olmadan bozulmaz. Cuma gecesi çıkıp gelmesi gereken Kara Kuvvetleri Komutanı o sabah neden Ankara’ya apar topar çağrıldı?
“2) Aynı gün aynı uçakla darbenin bir numarası Akın Öztürk neden Kara Kuvvetleri Komutanı ile aynı uçakta Ankara’ya geldi?
“3) O.K. adında MİT’e gidip haber veren bir binbaşıdan söz ediliyor. Darbe olacağını söyledi mi size? Üstelik cemaatin adını vererek size söyledi mi?
“Önceden haberiniz olduysa, bu kadar insanın ölümüne nasıl göz yumdunuz?”
Yayınladığınız raporda eksik kalan bir şey var mı? Halen neleri merak ediyorsunuz?
“15 Temmuz darbe girişimi karanlıkta bırakılmış bir darbe girişimidir. Komisyon darbe gecesi ve o güne kadar olan gelişmeleri tam olarak aydınlatamadığı için doğal olarak eksikler çok. Örneğin siyasi ayağının aydınlatılmasının yanında, Adil Öksüz meselesini de çözmemiz gerekiyordu. Adil Öksüz’ü serbest bırakan hakim ve savcılara talimat mı gitti, bilmiyoruz.
Darbe soruşturmasında asıl soru, ‘Tayyip bey ve Binali beyin darbenin olacağından haberinin olup olmadığıydı. Eğer bu sorunun cevabı evetse, soru, ‘o zaman bu kadar insanın ölümüne nasıl göz yumdunuz’ olacak? O nedenle bu soru çok önemli. Ama bunlar bir gün açığa çıkacak. Suyun akışını durduramazlar. Bunun hesabını mutlaka verecekler.
“İfadelerden anladığımız darbeden aylar öncesinden MİT darbenin olacağını bunlara haber vermiş. O gün de koruma müdürü Muhsin Köse’ye bilgi verilmiş. Köse’yi aradıklarında Hakan Fidan, ‘Muhsin, karadan, havadan ya da denizden saldırı yapılsa kendini savunacak adamın ve mühimmatın var mı’ diye soruyor. Adam da şaşırıyor, ‘Sayın müsteşarım neden soruyorsunuz’ diyor.
Tüm bunlardan sonra Tayyip bey diyor ki, ‘Eniştemden öğrendim’. Böyle bir şey olur mu? Bütün milleti aldatıyorlar.”
“Tutuklu darbeci generallerle görüşmek istedik, ama engellendi”
MİT müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı komisyona neden gelmediler?
“Darbeyi aydınlatmak için dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ısrarla komisyona davet ettik. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan göndermedi. Çünkü gelseydiler doğruları söylemek zorundaydılar. Erdoğan bu gerçeklerden çekindi…
“Erdoğan darbeyi aydınlatacak bu iki kilit ismi TBMM’ye göndermediği gibi komisyonu fiilen kapattı…
“Darbenin iki kilit isminin yanı sıra tutuklu darbeci generallerle de görüşmek istedik ancak bu da AKP’liler tarafından engellendi.
“Sonuç olarak başta Recep Tayyip Erdoğan ve Hulusi Akar olmak üzere dönemin yöneticileri bu öngörülen, önlenmeyen ve sonuçlarından istifade edilen hain ve karanlık darbe girişimi ile ilgili yurttaşlarımıza doğruları anlatmak ve ihmallerinin hesabını vermek zorundalar.”
Bekir Bozdağ’a ‘Sakın inme onlar kazanamayacak’ dedim
“Darbe olduğu gün Meclis’e ilk giden vekillerden biriyim ve o gece ben Meclis’te neredeyse ölüyordum. Bekir Bozdağ kürsüde dururken bomba düştü, ben Bozdağ’ın yanında durdum ve ‘sakın inme onlar kazanamayacak’ dedim. Buralardan gelelim, 250 insanımız can versin, millet darbeyi durdursun, 2 bin 200 yaralımız olsun, biz darbeyi araştırmayalım. Yazık değil mi ölen insanlara?
“Bugüne kadar gözlemlediğimiz darbeyle gerçek bir hesaplaşma yok, parası olan kurtuldu. Ama gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. 15 Temmuz’un gerçekleri de bir gün ortaya çıkacak ve sorumluların hepsi mutlaka hesap verecek. Bundan kaçışları yok…”