Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIÖmer Çelik’in Hamas siyasi bürosunun Türkiye’ye geleceğini neredeyse ilan ettiğini ‘bilmememiz’ üzerine...

Ömer Çelik’in Hamas siyasi bürosunun Türkiye’ye geleceğini neredeyse ilan ettiğini ‘bilmememiz’ üzerine düşünceler

Siyasetçiler o kadar içeriksiz, o kadar doldur-boşalt uzun konuşmalar yapıyorlar ki, gazeteciler bunlardan dişe dokunur bir şey çıkmayacağı varsayımıyla konuşmalarda-metinlerde önemli bir şeylerin olup olmadığını arama zahmetine katlanmıyorlar ve bu nedenle bazı büyük balıkları atlıyorlar. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in son açıklamalarındaki Hamas detayı buna mükemmel bir örnek teşkil etti.

2000’li yılların başında Medyakronik’te (Kürşat Bumin, Ümit Kıvanç ve ben) kaleme aldığımız medya eleştirilerinin bir bölümünü tariflemek için, ben çok sonra “haberin içini okumak” diye bir laf uydurmuştum. Bununla kabaca, 5N’si de 1K’sı da tamam olan fakat haberin yayımlandığı gazetenin meşrebine göre şu ya da bu yönde manipülasyon içeren, ya da bu ölçüde kötü niyetli değilse bile muğlak, izaha muhtaç haberlerin dilinin altındaki baklayı çıkarma faaliyetini kastediyordum.

Elbette sadece gazete haberleri değil, pek çoğu muğlaklıkla malûl siyasetçi konuşmaları ve demeçleri de bu fasıldandır (hemen Devlet Bahçeli’nin konuşmaları gelmesin akıllara; onlar buraya sığmayacak apayrı, ‘aşkın’ bir kategori oluşturuyor; ben burada standart siyasetçi konuşmalarından söz ediyorum).

Kabaca on yıl kadar sürdürdüğüm haber eleştirisi mesleğinden kendimi emekli ettikten sonra da –Medyakronik refleksiyle belki- başta iktidar siyasetçileri olmak üzere siyasetçi konuşmalarına ve demeçlerine “içini okuma” tekniğiyle yaklaşıyorum. Nitekim Serbestiyet’teki (23 Kasım) “Hakan Fidan: ‘Hamas’ın siyasi bürosunu Türkiye’ye taşıdığı doğru değil’” şeklindeki haber başlığını görünce “Ha, tamam o zaman, demek gelmiyorlarmış” demedim ve ‘içini okuma’ tekniğiyle haberin gövdesine de göz attım. Şöyle deniyordu:

“Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığında Ankara’daki basın temsilcileriyle bir araya gelerek gündeme dair soruları yanıtladı. Hamas ile Türkiye arasındaki ilişkilere yönelik iddiaları değerlendiren Fidan, ‘Bakanlık Sözcülüğümüz, Hamas Siyasi Bürosunun Türkiye’ye taşınmadığını açıkladı. Dediğiniz söylentileri Katarlılar da yalanladı. Dolayısıyla şu anda dediğiniz türden bir şey söz konusu değil. Yani Hamas’ın Siyasi Bürosu Türkiye’ye gelmiş değil’ dedi.”

Haberi okudum ve kafam karıştı. Son iki cümleydi kafamı karıştıran. Sanki Fidan bu cümlelerde a) “şu anda” böyle bir şey olmadığını söylüyor, b) bunun gerçekleşme ihtimali olduğuna dair açık bir kapı bırakıyordu. 

Elbette yaptığım bu basit yapısökümün kafamda oluşturduğu kuşkuya olgu-gerçek muamelesi yapıp “Hamas geliyor” diye ortaya düşemezdim. Fakat konuya dair başka ne türden gelişmeler olduğuna bakabilirdim, bakmalıydım; bu mesainin sonunda da ya kuşkularıma onları dile getirebilecek ölçüde ciddi bir boyut kazandırabilir, ya da tamamını çöpe atardım.

İddialar hakkında yazılıp çizilenlere bakmaya başlayınca karşıma ilk olarak ABD’den gelen uyarı çıktı. 11 Kasım tarihli haberlere göre, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, gündelik bilgilendirme toplantısında kendisine Türk hükümetinin Hamas’ın siyasi kanadının lider kadrosuna ev sahipliği yaptığı yönündeki haberlerin sorulması üzerine, bu iddiayı yalanlayacak durumda olmadığını söylemiş ve şöyle devam etmişti: “Vahşi bir terör örgütünün liderlerinin herhangi bir yerde rahatça yaşaması gerektiğine inanmıyoruz. Bu, kilit müttefiklerimizden ve ortaklarımızdan birinin büyük şehri Türkiye’nin başkenti Ankara için özellikle geçerli.”

Bundan bir gün sonra Anadolu Ajansı’nın “Dışişleri Bakanlığı kaynakları, Hamas Siyasi Bürosu’nun Türkiye’ye taşındığı iddialarını yalanladı”  başlıklı haberi geldi. Habere göre ‘kaynaklar’ “Hamas Siyasi Bürosu’nun Türkiye’ye taşındığı yönündeki iddialar gerçeği yansıtmamaktadır” diyordu.

Euronews Türkçe, Dışişleri Bakanlığı’ndaki kaynaklarına ABD’den kendilerine somut bir uyarının gelip gelmediğini de sormuş, bakanlık kaynakları bu soruyu yanıtsız bırakmıştı.

Buraya kadarki tablo ortada bir “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” tablosuna çok benziyordu. Ömer Çelik’in açıklamaları işte bu tablonun üstüne, AK Parti MKYK toplantısının (15 Kasım) ardından kendisine sorulan bir soruyu cevaplandırırken geldi. 

Soru ve cevap şöyleydi:

Soru“Bir iddia var. Katar’da bulunan Hamas Siyasi Bürosu’nun bir şekilde oradan taşınma ihtimalinin olduğu şeklinde… Bu konuda Türkiye potansiyel bir aday olabilir mi?”

Cevap“Türkiye barışçıl çerçevede faaliyet göstermiş ve şimdiye kadar çeşitli şekillerde dışlanmış bütün Filistinli gruplara sahip çıktı. Buradan sonra da Türkiye Filistin davasının yanında olmaya, Filistin davasının temsilcilerinin yanında olmaya devam edecektir.”

Benim dil duygum, bu cevabın Hamas Siyasi Bürosu’nun Ankara’ya yerleşmesinin ciddi bir ihtimal olduğunu, hattâ bu kararın alınmış bile olabileceğini gösterdiğini söylüyor. Çünkü soru genel olarak Filistinli gruplara ‘destek’le, onların ‘yanında olmak’la ilgili değildi; doğrudan doğruya Hamas’ın Türkiye’ye gelmesiyle ilgiliydi. AK Parti sözcüsü, bu net soruyu “Dışişleri Bakanlığımız bu iddiaları reddetmiştir, gerçek dışıdır” deyip geçiştirebilirdi, fakat öyle yapmadı. 

Benim dil duygum böyle diyor ve bunu -televizyonlardaki futbol yorumcularının çok sevip kullandığı, onlardan da siyaset yorumcularına sirayet etme istidadı gösteren o kötü klişeyle söylersem- herkesle “sabaha kadar” tartışırım. 

Şimdi asıl meseleye geliyorum: Hiç kuşkum yok ki büyük çoğunluğunuz, Ömer Çelik’in Hamas’ın Ankara’ya yerleşmesi ihtimaline dair soruya verdiği bu cevabı, ilk olarak şimdi, benim yazdıklarımdan duydunuz. Bunu güvenle öne sürüyorum, çünkü hiçbir yayın kuruluşu Ömer Çelik’in uzun konuşmasının bu en önemli bölümüne odaklanmadı, haberleştirmedi. Dolayısıyla, o kadar kimse duymadı ki, bu konu televizyonlarda da Ömer Çelik’siz tartışıldı, hâlâ da öyle tartışılıyor. Oysa büyük bir ihtimalle -burada spekülasyon yapıyorum- Ömer Çelik bu sorunun kendisine sorulacağını düşünmüş, cevabını da hazırlamıştı ve söyleyeceklerinin yaygın bir biçimde duyulmasını istiyordu. Ne var ki arzusu gerçekleşmedi.

Burada, medyada kaybedilmiş refleksler bahsine de yer var, ama onu geçiyorum, çünkü asıl başka bir meseleye işaret etmek istiyorum, o da şu: Siyasetçiler o kadar içeriksiz, o kadar doldur-boşalt uzun konuşmalar yapıyorlar ki, gazeteciler bunlardan dişe dokunur bir şey çıkmayacağı varsayımıyla konuşmalarda-metinlerde önemli bir şeylerin olup olmadığını arama zahmetine katlanmıyorlar, onları blok halinde alıntılamakla yetiniyorlar ve belli ki o uzun metinleri kimse okumuyor.

Son olarak, yazıyı buraya kadar okuyup da doğal olarak “Peki Hamas geliyor mu gelmiyor mu, sen ne diyorsun, bunlardan ne anladın” diye sorabilecek okurlar için biraz spekülasyon yapayım…

Bana öyle geliyor ki Dışişleri Bakanlığı ile AK Parti arasında bu konuda bir gerilim var. Kronolojiyi bir daha hatırlarsak: ABD’nin 11 Kasım’daki uyarısına ertesi gün Dışişleri Bakanlığı kaynakları net bir dille “yok böyle bir şey” cevabını veriyor. Bundan üç gün sonra aynı soru AK Parti sözcüsüne soruluyor. Onun cevabı Dışişleri Bakanlığı’nın net ‘hayır’ından çok farklı bir tonda oluyor. Ve nihayet Ömer Çelik’ten bir hafta sonra soru bu defa doğrudan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a sorulduğunda onun cevabı da bakanlık kaynaklarının net ‘hayır’ından ciddi nüanslarla ayrılıyor. 

Arada ne olmuş olabilir? Bilmiyoruz. Fakat bir şeyler olduğu ve o şeylerin “Hamas Türkiye’ye geliyor mu” tartışmasının dilini değiştirdiğini söyleyebiliriz.      

- Advertisment -