Ana SayfaHaberlerGündemPORTRE | Mahmud Abbas: Arafat’ın Ebu Mazen’i, KGB’nin “köstebek”i, Camp David’in müzakerecisi,...

PORTRE | Mahmud Abbas: Arafat’ın Ebu Mazen’i, KGB’nin “köstebek”i, Camp David’in müzakerecisi, bölünmüş Filistin’in 89’luk lideri

Bugün TBMM’de konuşacak olan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ya da El Fetih’teki kod adıyla Ebu Mazen, Arafat’ın en başından beri yanında olan isimlerden biri oldu. Moskova’da doktora yapan Abbas’ın “köstebek” kod adıyla KGB için çalıştığı ortaya çıkmıştı. 2000’de Camp David’de, 2008’deki barış görüşmelerinde masadaki müzakareciydi. El Fetih-Hamas bölünmesi, yolsuzluklar ve otoriter politikalar ve 7 Ekim sonrası kendisine bağlı Gazze’ye olan ilgisizliği nedeniyle eleştirilen 89 yaşındaki Abbas, Türkiye’ye gelmeden önce Moskova’da Putin’le görüştü.

Ebu Mazen lakaplı Mahmud Abbas 1935’te Filistin’in Safed kentinde doğdu. Suriye sınırına yakın Kent, 1948 sonrasında İsrail içerisinde kalacaktı. Abbas annesi ve babasıyla ölüm korkusuyla Safed’i terk edip önce Golan tepelerine oradan da daha da kuzeydeki Suriye’nin başkenti Şam’a sığındılar.

2003 yılında kısa bir süre Filistin Yönetimi’nin Başbakanı olarak görev yapan Abbas, Yaser Arafat’ın ölümünün ardından 2005 yılında cumhurbaşkanı seçildi. 

El Fetih hareketinin kurucularından olan Abbas aynı anda İsrail ile barışın ve iki devletli bir çözüm yoluyla Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkının  temellerini atan diplomatik temaslarda etkili oldu.

Mültecilikten Katar’ın kuruluşuna

Filistin’de (şimdi İsrail’de) Arap-Yahudi karması bir kasaba olan Safed’de doğan Abbas,  1948 Arap-İsrail savaşı sırasında ailesiyle birlikte Suriye’ye sığındı. Mültecilerin Şam’da izole edilmesine rağmen Abbas üstün başarı göstererek Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.

1950’lerde, 1971’de bağımsız olacak modern Katar devletinin hukuk sisteminin inşasında yeraldı.   

Bu süreçte diasporadaki Filistinlilerden oluşan bir ağ kurmaya başladı. 

1961’de Yaser Arafat, Filistin silahlı mücadelesine öncülük eden ve Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) hakim olan El Fetih’in ilk ve kilit üyelerinden biri olarak onu yanına aldı.

1970’lerin sonlarında FKÖ’nün uluslararası ilişkiler biriminin başkanı olan Abbas, İsrailli barış gruplarıyla temas kurmada etkili oldu. 

1982’de Moskova’da Patrice Lumumba Üniversitesi Doğu Çalışmaları Enstitüsü’nde doktora yaptı. Doktora tezinin başlığı: “Siyonistler ile Naziler arası ilişkiler: 1933-1945.”

Tezin ana teması, İkinci Dünya Savaşı’nda Siyonistlerin Nazileri teşvik ettiğiydi. Böylece Almanya baskıyı arttırdıkça nüfus akışı hızlanmış ve bu yolla İsrail’in kuruluşu çabuklaşmıştı.

Tez, daha sonra Yahudi gruplar tarafından Holokost’u inkâr eden bir eser olarak kınandı.

Abbas’ın tarih doktorası yaptığı Moskova’daki üniversitenin rektörü, KGB ile yakın bağları olan Yevgeny Primakov’du. 

Primakov daha sonra Rusya’nın dışişleri bakanı ve başbakanı olarak görev yaptı.

Üniversite rektörü olarak Primakov, Abbas’ın tez danışmanı olarak en üst düzey Ortadoğu uzmanı Prof. Vladimir İvanoviç Kiselev’i atamıştı.

 


Vasili Mitrokhin

1992’de İngiltere’ye iltica eden üst düzey KGB arşivinde göreli subay Vasili Mitrokhin, kendisini güvenceye almak ve korumak için bir çok istihbarat belgesini de yanında kaçırmıştı. 

Belgeler soğuk savaş döneminde Filistinli siyasetçilerin çoğunun KGB ile yakın ilişkiler kurduğunu gösteriyordu. 

O isimlerden biri de Mahmud Abbas’tı. 

KGB’deki kod adı köstebek anlamına gelen “Krotov” idi.

1979 civarında, ilk temasların kurulduğunun söylediği belgelerde Abbas’ın “işbirliği yapmayı kabul edip etmeyeceğinin hala belirsiz olduğu” belirtiliyordu.

Belgeler ortaya çıktığında, eski bir üst düzey El Fetih yetkilisi, Abbas’ın El Fetih’in ya da Filistin’in çıkarlarına karşı hareket ettiği anlamında bir KGB ajanı olmadığını, daha ziyade “Arafat tarafından Sovyetler Birliği’nden Filistinlilere önlem ve silah transferini koordine etmek üzere atanan, El Fetih tarafından yetkilendirilmiş bir görevli olduğunu açıkladı.  

Arafat’ı atlatma hamlesi: Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığına

1990’ların başında Abbas, hem Madrid’deki barış konferansında (1991) hem de Norveç’te İsraillilerle yapılan gizli toplantılarda Filistin müzakere stratejisini şekillendirdi. 

Ortaya çıkan Oslo Anlaşmaları (1993) aracılığıyla, İsrail ve Filistinliler birbirlerini karşılıklı olarak tanıdılar ve İsrail, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki bazı yönetim işlevlerini Filistin Yönetimi’ne devretti. 

Abbas, Temmuz 2000’de Camp David barış görüşmelerine katılan Filistin delegasyonunun kıdemli üyesiydi. 

İkinci intifada olarak bilinen Filistin halk ayaklanmasına karşı çıktı. 2003 yılında, yoğun uluslararası baskının ardından Abbas,  İsrail ve ABD tarafından barışın önünde bir engel olarak görülen Arafat’ı atlatma çabaları esnasında Batı’nın desteğini aldı. 

Bu süreçte Filistin başbakanı olarak atanan Abbas, ikinci intifada sürecinde İsrailli sivillere yönelik düzenlenen şiddet eylemlerini kınadı. İsrail’e karşı intifadaya son verilmesi çağrısında bulundu ve tek bir Filistin silahlı gücü oluşturmaya karar verdi; ancak kısa süre sonra Abbas; barışın İsrail, ABD ve Arafat tarafından baltalandığını iddia ederek görevinden istifa etti.

Arafat’ın Kasım 2004’te ölümünün ardından Abbas, FKÖ’nün başkanı seçildi. Ocak 2005’te Arafat’ın yerine Filistin Yönetimi’nin Cumhurbaşkanı olmak için yapılan seçimleri kolayca kazandı ve oyların yüzde 60’ından fazlasını aldı. Dört yıllık bir dönem için seçilmesine rağmen, yerine geçecek seçimler defalarca ertelendiği için çok daha uzun süre görevde kaldı. 

Görev  süresi boyunca iç işleri yönetmesi ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile barış sürecini ilerletememesi nedeniyle eleştirilere maruz kaldı. Barış süreci durduktan sonra, bunun yerine bir dizi tek taraflı önlemle Filistin devletini geliştirmeye çalıştı.

Hamas ile yıldızı hiç barışmadı

Abbas, Filistin İslami Direniş Hareketi’nin (Hamas) desteklediği adayların yasama seçimlerinde sandalyelerin çoğunluğunu kazanmasının ardından 2006 yılında Filistin topraklarındaki derin bölünmelerle yüzleşmek zorunda kaldı. 

Kısa ömürlü Fetih-Hamas birlik hükümeti şiddete yol açtı ve 2007’de Hamas Gazze Şeridi’nde egemenlik sağlarken, Abbas başkanlık kararnamesiyle Batı Şeria’nın kontrolünü ele geçirdi. 

Abbas’ın cumhurbaşkanlığı sırasında uzlaşmaya yönelik çeşitli anlaşmalara varılmış olsa da, çatlaklar  yeniden ortaya çıkmadan önce yeniden entegrasyon hiçbir zaman tam olarak uygulanamadı.

Hamas ile devam eden gerginliklerin ortasında, Abbas zaman zaman Gazze Şeridi’ni ihmal ettiği için eleştirilere maruz kaldı. 2008’de Gazze Şeridi’nde İsrail ile Hamas arasındaki çatışma sırasında, Hamas’ı çatışmadaki rolü nedeniyle suçlamakta hızlı davranmasına rağmen, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırısını kınamakta yavaş davranmakla suçlandı. 2017’de Hamas ile bir uzlaşma anlaşması bozulmaya başladığında, Abbas Gazze Şeridi’ne yaptırımlar uyguladı ve İsrail ve Mısır tarafından topraklara karşı on yıldan fazla bir süredir uygulanan yaptırımları güçlendirdi.

Abbas da aynı şekilde fazla otoriter olmakla eleştirildi. 2007’de Hamas’ın çoğunlukta olduğu yasama meclisini görevden aldıktan sonra, Batı Şeria’yı cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yönetmeye başladı. Görev süresi 2009’da sona erdiğinde, Filistin yasaları yasama ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı anda yapılmasını şart koştuğu için, yasama seçimleri yapılana kadar bir yıl daha görev yapmak için anayasal yetkiye sahip olduğunu iddia etti. Ancak seçimler süresiz olarak ertelendi ve Abbas, görev süresinin sona ermesinden çok sonra da cumhurbaşkanı olarak kaldı. Batı Şeria’daki baskılar sadece Abbas’ı eleştiren muhaliflerini ve gazetecileri değil, aynı zamanda bir çok insan hakları örgütlerine de yansıdı.

2008’de kaçırılan barış fırsatı

İsrail ile Filistin Yönetimi arasındaki barış görüşmeleri Kasım 2007’de yenilendi ve doğrudan müzakereler 2008’e kadar devam etti. 

Bu müzakerelerin zirve yaptığı dönemde, İsrail Başbakanı Ehud Olmert (yolsuzluk skandalının ortasında başbakanlığı sona ermek üzereydi) Abbas’a Filistinlilerin Batı Şeria’da hak iddia ettiği toprakların yüzde 93’ünden fazlasını teklif etti ve her iki taraf da Kudüs’ün bölünmesi gibi diğer önemli konularda prensipte anlaşmış görünüyordu. Ancak Abbas, teklifin tüm ayrıntılarından habersiz kaldığından anlaşmayı hemen imzalamayı reddetti. 

Ertesi gün, Tzipi Livni,  parti seçimlerinde Olmert’in yerine seçildi, ancak  başbakan olmak için bir koalisyon kuramadı ve İsrail erken seçime giderken müzakereler durdu. Abbas, 2010 yılında Olmert’in halefi Binyamin Netanyahu ile doğrudan barış görüşmelerine katıldı. Ancak Netanyahu, Abbas’ın Olmert’le bıraktığı yerden devam etmeyi reddetti ve Netanyahu’nun Batı Şeria’daki İsrail yerleşimlerinin inşasına ilişkin moratoryumu uzatmayı reddetmesinin ardından görüşmeler hızla durdu.

Abbas’ın strateji değişimi

Görüşmelerin başarısızlığa uğramasının ardından Abbas, Filistin devletinin uluslararası alanda tanınması yönündeki çabalarına dair politikasını değiştirdi. 

Eylül 2011’de Abbas, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne  bağımsız bir Filistin devletinin Birleşmiş Milletler’e kabul edilmesini isteyen bir talepte bulundu. İsrail ve ABD’nin karşı çıktığı eylemin, ABD’nin arabuluculuğundaki barış müzakerelerinin İsrail’e barış için taviz vermesi için çok az baskı yapması nedeniyle gerekli hale geldiğini savundu.

Filistin’in BM’ye tam üyelik başvurusunun başarısızlığa uğramasından bir yıl sonra, Abbas, Filistin’in  BM nezdindeki misyonunun statüsünün “daimi gözlemci”den “üye olmayan gözlemci devlet”e yükseltilmesini talep eden bir karar tasarısını Genel Kurul’a sunarak BM’nin Filistin devletini zımnen tanımasını isteyeceğini duyurdu. Bu atama, BM üyeliğinin tam olarak gerisinde kalsa da, Filistinlilerin Filistin Yönetimi’nin kalıcılığını ve gücünü artırabilecek uluslararası organlara ve anlaşmalara erişmesine izin verecek Karar 29 Kasım 2012’de kabul edildi ve 138 ülke lehte, 9 ülke karşı çıktı ve 41 ülke çekimser kaldı. Kararda ayrıca İsrail ve Filistinlilere iki devletli bir çözüme yönelik durmuş müzakereleri sürdürmeleri çağrısında bulunuldu. İsrailli yetkililer, Filistinlilerin bu tür tek taraflı eylemlerinin İsrail ile müzakereleri durduracağını söyleyerek Abbas’ın tanınma teklifine karşı çıktılar. Nisan 2015’te “Filistin Devleti” Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne kabul edildi.

Eylül 2015’te Abbas, BM Genel Kurulu’nda yaptığı bir konuşmada, Filistinlilerin artık müzakere edilmesine yardımcı olduğu Oslo Anlaşmalarına bağlı olmadığını açıkladı ve İsrail’i anlaşmayı defalarca ihlal etmekle suçladı. Bununla birlikte, Filistin Yönetimi’nin dağıtılması veya İsrail’le güvenlik koordinasyonunun sona erdirilmesi gibi atılması gereken belirli eylemlerin isimlerini vermekten kaçındığı için açıklamasının pratik etkileri belirsizliğini korudu.

Yeni bir ABD başkanının barış sürecini hızlandırabileceğine dair iyimserliğin ortasında, Abbas ve Filistin Yönetimi yeni başkan Donald Trump’ı Mayıs 2017’de Batı Şeria’da karşıladı. Bu arada Trump, yönetiminin bir “nihai anlaşma” barış girişimi geliştirdiğini duyurdu. Bununla birlikte, Aralık ayında, Filistin Yönetimi ile ABD arasındaki ilişkiler, Trump yönetiminin İsrail’deki ABD büyükelçiliğinin tartışmalı Kudüs bölgesine taşınacağını duyurmasıyla gölgelendi – bu, birçokları tarafından İsrail-Filistin çatışmasının en tartışmalı meselelerinden birinde taraf tutmak olarak algılanan bir  manevraydı.

Abbas ABD’ye rest çekti

Abbas, Filistin Yönetimi’nin ABD’nin arabuluculuğunu ve yaklaşan barış girişimini reddedeceğini söyleyerek yanıt verdi. Filistinlilere en büyük dış yardım bağışçısı olan ABD’nin Filistin  Yönetimi’ne  ve Filistinlilere yönelik diğer yardım programlarına sağlanan fonları kesmeye başlamasıyla ilişkiler 2018’de bozulmaya devam etti. Aynı yılın Eylül ayında Amerika Birleşik Devletleri, Filistin Yönetimi’nin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki diplomatik temsilcisi olarak görev yapan FKÖ’nün Washington D.C.’deki ofisinin kapatılmasını emretti.

Ocak 2021’de, Joe Biden’ın ülkenin cumhurbaşkanı olarak göreve başlamasının ardından ABD ile ilişkileri onarma şansı olacağını öngören  Abbas, parlamento ve başkanlık seçimlerini sırasıyla Mayıs ve Temmuz aylarında yapmayı planladığını duyurdu. Pek çok gözlemci, planların Abbas liderliğindeki hükümetin popüler meşruiyetini güçlendirmeyi ve Filistin Yönetimi’nin iki devletli bir çözüm arayışındaki kararlılığını işaret etmeyi amaçladığına inanıyordu. Bu arada Biden, Filistinlilere yönelik ABD yardımının bir kısmını hızla geri verdi ve Washington DC’deki FKÖ ofisini yeniden açma sözü verdi, böylece Filistin Yönetimi’nin barış sürecindeki rolüne olan bağlılığını gösterdi. Ne var ki, seçimler öncesinde Abbas, El Fetih içinde zorluklarla karşı karşıya kaldı: Liderlikte bir değişiklik için nadir bir fırsat arayan örgüt içindeki önde gelen isimler,  seçimlerde ayrı ayrı yarışacak hizipler oluşturdu. Nisan ayı sonlarında, İsrail’in Doğu Kudüs’te oy kullanmayı engelleyeceği endişesi nedeniyle seçimlerin süresiz olarak erteleneceğini duyurdu – geçmişte seçimlerin iptal edilmesinde belirtilen bir neden.

7 Ekim sonrası Ulusal Birlik Hükümeti’ne dönüş adımları

El Fetih temsilcisi Mahmud el Aloul, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ve Hamas temsilcisi Musa Ebu Merzuk


Abbas’ın Filistin’in İsrail işgaline karşı verdiği mücadeledeki kişiliğinin soğuk savaşta ve sonrasında oynadığı kilit rol, Filistin içerisindeki muhalifleri ile giriştiği sert rekabete rağmen devam ediyor.

Hamas ve beraberindeki 7 silahlı örgütün 7 Ekim’de İsrail’e yönelik düzenlediği kapsamlı saldırılar ise yeni bir süreci başlattı.

Netanyahu iktidarının Gazze’de soykırım düzeyine çıkarttığı saldırıları Abbas’ın da uluslararası zeminde, BMGK’da, Filistin Devleti’nin bağımsızlığına dair meşruiyet zeminine dair adımlar atmasına yol açtı. Abbas bu zaman zarfında kendi egemenlik alanı dışında kalan Gazze’de yaşanan çatışmada Hamas’ı zayıflatacağından sessiz kalmakla suçlandı. Fetih içerisinde Mervan Barguti gibi isimlerin muhalefetine rağmen Abbas halen FKÖ’deki gücünü koruyor. Filistin Cumhurbaşkanı’na 7 Ekim sonrasında yöneltilen bir eleştiri ise Netanyahu yönetimine Gazze’deki saldırılarında destek veren ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak ile Ramallah’ta görüşmesi oldu.

Bu süreçle eş zamanlı olarak Çin’de geçtiğimiz ay Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bünyesinde tüm grupları kapsayan ulusal birliğin sağlanması konusunda mutabık kalındı. Hamas da Fetih de Birlik hükümeti konusunda da anlaştı. 

Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde dakikalarca alışlandığı konuşmasına karşın Abbas bu tarihsel ve siyasi bağlamda kadim müttefiki Moskova’ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Bugün de Türkiye’de TBMM’de konuşacak. 

- Advertisment -