Orman Genel Müdürlüğü’nün ‘yangınla mücadele’ gerekçesiyle aldığı yol kenarlarında sağlı sollu 5 metre derinlikteki bütün ağaçların kesilmesi kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’deki orman yangınlarının çok büyük bir bölümü insan kaynaklı olarak ortaya çıkıyor. Bu yangınlara sebep olan faktörlerden birisi de araçta giderken camdan atılan izmaritler. Bu sebeple çok fazla yangın çıkıyor. Bunun önüne geçmek için atılmış bir adım olduğu söyleniyor.
Ama Türkiye’deki ormanlar bir bütünlük göstermiyor ki. Bu fikri kim ortaya attı bilmiyorum. Ben bunu akademik bir değerlendirme, bir çözüm olarak bulmuyorum.
Türkiye ormanlarının en zayıf noktası ormanların yerleşim yerleriyle, tarım alanlarıyla iç içe girmiş olmasıdır. Geçen Beykoz’da bir kaynakçının kaynak hareketinden orman yangını başladı. Bu benim dediğimin en çarpıcı örneklerinden biri. Siz bu yangınların önüne bu şartlarda geçemezsiniz. Ormanın içine insanları yerleştirirseniz, halk kendi bildiğini ve istediğini yapar. Aslında orada kaynak yapılmayacağını herhalde ilkokul çocuğu bile bilir.
Benim yabancılara da yaptığım açıklamalarda söylediğim şey şudur; Türkiye’deki orman yangınlarının kaynağı insan hareketleridir %97 oranında. Kalanı tesadüflere bağlı başkaca nedenlerdir. Orada en önemli olan şey, yapılacağı açıklanan yol kenarlarını 5 metre içeri çekmek falan değil. Bu çok basit bir önlem olarak düşünülmüş olabilir ama uygulaması mümkün olmayan bir şeydir. Çünkü ormanla yerleşim alanlarının keskin bir sınırı yoktur Türkiye’de. Uçakla geçerken bir bakın, ormanların parça parça, yerleşim yerlerinin parça parça, tarım alanlarının parça parça olduğunu görürsünüz. Hepsi birbirinin içine girmiştir. Hangisinden söz ediyorsunuz 5 metre derken? Sadece orman bütünlüğü olan bazı bölgelerde yapılabilir bu ama benim söylemeye çalıştığım bu ve buna benzer etkinliklerin dışında yeni yaklaşımlar üreterek insanlarda yeni bir zihniyet oluşturmaktır.
Kararın gerçek sebebinin kesilecek ağaçlar üzerinden elde edilecek rant olduğu iddiaları da var. Siz bu iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Orman İşletmeciliği Angajman Planı diye bir şey vardır. Bu orman işletmeciliğinin anayasasıdır. Orman işletmeciliği başlı başına doğal bir işletmeciliktir. Bu işletmeciliğin dört dörtlük kuralları vardır. Bu kuralların uygulanması maalesef Türkiye koşullarında siyaseten tam anlamıyla gerçekleşememektedir.
Türkiye ormancılığı tarih boyunca siyaseten kullanılmıştır. 40-50 yıl önce orman köylülerinin toplamı seçim sonuçlarını belirleyici derecedeydi. Seçim sonuçlarını belirleyebildikleri için siyasetin gündemi orman alanlarıydı. Türkiye’de tarih boyunca orman alanları siyasi rant için kullanılmıştır. Hiçbir siyasi partiyi ayırt ekmeksiniz konuşuyorum. Ben yaşadıklarımı söylüyorum.
Bu konunun en çarpıcı örneği de 1744 sayılı, 1971 tarihli yasadır. Bu yasa, “Orman niteliğini kaybetmiş alanların sahiplerine verilmesini” öngörüyor. Bir alan kendi kendine orman olma niteliğini kaybedebilir mi? Böyle bir şey var mı? Bu saçmalık 1970 yılından sonra ormanların talan edilmesine sebep olan yaklaşımdır. ‘Orman köylülerine toprak vereceğiz’ diyerek bunu çıkarttılar o zamanın iktidar sahipleri. Ben o zaman asistandım. Karşı çıkıyordum. Diyordum ki, hadi Anadolu’nun herhangi bir yerindeki köylünün topraklandırılması için -eğer sağlıklı gerçekleştirilirse- bu yararlı bir davranıştır. Ama İstanbul’da -mesela Beykoz’da- köyler vardı. Kente bağımlılığı olmayan yerlerdi. Orada ne olacak? Kanunun Türkiye’nin her yerinde uygulanması gerekecek.
Hakikaten de korktuğum oldu. İstanbul’un orman alanları yok edildi. Herkes orman köylüsü olmaya kalktı. Şişli’de oturan biri bile gitti Beykoz’dan, oradaki köylerden birine nüfus kütüğünü taşıdı. Kendine orman köylüsü muamelesi yaptırarak iade edilmesi gereken alanlardan rant kaptı. Orman alanlarının en büyük katliamı o zaman gerçekleşmiştir.
Dediğim gibi, ormanlar her zaman siyasi rant için kullanılmıştır.
Türkiye yaz mevsiminin de gelmesi ile yeniden orman yangınlarını konuşmaya başladı. Sizce orman yangınları ile mücadelede alınması gereken önlemler neler?
Orman yangını diyorlar, hayır orman yanmıyor, ekosistem yanıyor. Bunu anlatmak lazım. Orada yüzlerce yıldır yaşayan canlılar yok oluyor. Buna hiç kimsenin hakkı yok.
Helikopter mi kullanalım söndürmek için yoksa uçak mı gibi tartışmaları da ben havanda su dövmek olarak görüyorum. Önemli olan orman yangınlarının çıkmasına mani olmaktır. Bunun için de toplumdaki insanlarda yeni bir zihniyet oluşturmak lazımdır. Katılımcı bir zihniyet. Sorumlulukları insanlarla paylaşmak da çözümün parçası olabilir. O zaman yolun kenarındaki ormanın 5 metre daraltılmasına da gerek kalmaz. Dersiniz ki; bu alanda, bu kasabada, bu köyde yaşayanların sorumlulukları vardır. Eski orman kanununa bakarsanız, insanların yangın söndürmek için yangın yerine gitme zorunluluğu vardı. Şimdi bunlar gevşetildi. Eskiden işini gücünü bırakıp gitmek zorundaydı insanlar yangını söndürmeye.
Yangının bir doygunluk noktası vardır. Bir eşik noktası vardır. O noktayı geçtikten sonra ne yaparsanız yapın başarılı olma olanağınız çok sınırlıdır. Doğa koşulları ve topoğrafik yapı kullanacağınız uçağı, helikopteri ya da diğer araçları mağlup eder. Sonuç olarak bu tartışmalar yerine bu ülkede orman yangınlarının oluşmasını engelleyici bir zihniyetin oluşturulması için hep birlikte çalışmamız gerekir.