Bir sosyal medya kullanıcısının, Taha Kılınç tarafından düzenlenen Alem-i İslam Seminerleri’nde katılımcıların çoğunluğunun kadın olmasına dikkat çekmesiyle, İslami konferans ve seminerlere daha çok kadınların rağbet etmesi tekrar konuşulmaya başlandı. Birçok sivil toplum kuruluşunda gözlemlenen bu durumun sebepleri üzerine Araştırmacı-Yazar Zahide Tuba Kor ile konuştuk.
Taha Kılınç’ın Alem-i İslam Seminerleri’ne katılan bir kişi, katılımcıların yüzde 75’inin kadın olduğuna dikkat çekti. Yıllardır çeşitli STK’larda çalışan biri olarak sizin gözleminiz nedir bu konuda? Konferanslara, seminerlere ağırlıklı olarak kadınlar mı katılıyor?
Kendi alanım Ortadoğu üzerinden sorunuza cevap vermem gerekirse, evet, STK’ların faaliyetlerine genel olarak kadınların rağbeti var.Özellikle Filistin’le ilgili programlarda dinleyiciler arasında erkekler yok denecek kadar az. Öyle ki bazı STK’lar genç erkeklerin ilgisini Filistin’e nasıl çekebiliriz derdine düşmüş durumda. Son yıllarda kadınlar Filistin konusunda pasif dinleyiciliği aşıp artık sahada aktif ve bazıları çok önemli faaliyetler yürütüyorlar. Bu da dikkat çekici bir değişim.
Erkekler salon toplantılarını, seminerleri dinlemeye pek gelmiyorlar, STK faaliyetlerini biraz küçümsüyorlar. Ama akademide ve araştırma merkezlerinde İslam dünyasıyla, Orta Doğu’yla ilgili çok kaliteli yayınlar yapan birçok genç akademisyen erkek var. Yani STK’lar tek ölçüt sayılmaz. Keza STK’larda bu tür çalışmaları yönlendiren, konuşma ve yayın yapanların çoğu da hala erkekler.
Ben 2000 yılında STK faaliyetlerine dinleyici olarak katılmaya başladığımda erkekler baskındı. Bizden büyük ablalarımız 1990’larda seminerlere, konferanslara katıldıklarında “Bu kızların burada ne işi var” diye homurdananlar olduğunu anlatırlar hep. İlginç bir şekilde yirmi yıllık süreçte iş tam tersine döndü.
Kadınların söz konusu faaliyetlere katılım oranı artarken erkeklerinkinin düşmesinin sebebi ne sizce?
Genç erkeklere bu durumun sebebi sorulduğunda ekmek peşinde koştuklarını, aile geçindirdiklerini söylüyorlar fakat bunun bir bahane olduğunu düşünüyorum. Çünkü 2001’de Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizi sırasında bile akranım olan genç erkekler hem krizle boğuşuyor hem de STK’larda kendilerini geliştirmeye çalışıyorlardı. Çünkü dini ve fikri mücadele o dönem tüm hızıyla devam ediyordu. Uluslararası ilişkiler, Orta Doğu, İslam dünyası ile ilgili okuma gruplarına katıldığımda erkeklerin arasında bazen tek kalıyordum, bazen birkaç kişi oluyorduk. Yani geçmişte bu alanlar erkeklerin kontrolündeydi.
Kadınların sosyal alana, STK faaliyetlerine daha aktif katılmalarında asıl kırılma noktası 28 Şubat sürecidir. Üniversiteye girmeleri engellenince alternatif mecra arayışları başladı. Kadınlar kendilerini geliştirmek için akademi dışında faaliyet gösteren STK’ların programlarına rağbet ettiler. 28 Şubat sürecinde üniversite okumayı sürdürenler de akademinin baskı ortamından sıyrılıp kendilerine alternatif bir dünya görüşü ve hayat alanı sunan STK’lardaki faaliyetleri takip ederek kendilerini takviye etmeye çalıştılar.
Erkeklerin STK faaliyetlerinden geri çekilmesinin önemli sebeplerinden biri,-Genç Dergi’nin “Erkeksen Çık Ortaya!” başlığıyla tam da bu konuyu ele aldığı Şubat 2022 sayısında değindiği üzere-muhalefetten iktidara geçiş gibi görünüyor. AK Parti iktidarından önce dindar çevrelerde mevcut sisteme bir alternatif üretme çabası vardı. 90’lı yıllar STK odaklı çok büyük entelektüel tartışmaların olduğu bir devirdi. Alternatif üretme derdindeki idealist erkekler 2000’lerle birlikte iktidara eklemlendiler. Siyaseti hayallerini ve ideallerini gerçekleştirecekleri bir alan olarak gördüler. Keza yeni imkânlardan istifade ederek iktisadi alana açıldılar. Yeni nesil de daha kariyerist, makam-mevki ve para odaklı düşünmeye ve yaşamaya başladı.
Arnold Toynbee der ki “Medeniyetleri üreten meydan okumalardır.” 70’li, 80’li, 90’lı yıllarda İslamcı erkeklerin çok aktif olmasının sebebi, dindar kesime yönelik bir meydan okumanın, bir ideolojik kavganın olmasıydı. Bu motivasyonlasık sık konferanslar düzenliyor, erkekler kendilerini geliştirmeye çalışıyorlardı. 2000’lerde muhalefetten iktidara geçişle birlikte Kemalizm’le ideolojik hesaplaşma fikrî boyuttan siyasi boyuta evirildi. Hem dünyada hem de Türkiye’de entelektüel kavgalar ve meydan okumalardevri de Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle çoktan kapanmıştı. Dolayısıyla erkeklerin kendilerini entelektüel anlamda takviye etme ihtiyaçları kalmadı. Yıllardır Türkiye’deki neredeyse tek kavga, “Erdoğan’ı yedirmeyiz” ve “Erdoğan gitsin de kim gelirse gelsin” kutupları arasında gerçekleşiyor ve -tabii ki bir ideolojik arka planı olmakla birlikte- şahıs odaklı yürütülen bu kavgadan ortaya hiçbir fikrî gelişme çıkmıyor.
Nesil değişimi de etkili bir faktör. Şu an araştırmalara göre genç erkekler daha ziyade sanal âlemde geziyorlar, kendilerini orada ifade ediyorlar ve vakitlerini bilgisayar oyunlarıyla öldürüyorlar. Bu da gittikçe asosyalleşmelerine, bireyselleşmelerine ve kendi kabuklarına çekilmelerine yol açıyor. Sivil toplum faaliyetleri, aynı zamanda bir sosyalleşme imkânı sunar ve bu imkânı kadınlar değerlendiriyorlar. Öte yandan internet ortamını geriletici bir unsur olarak görmek de doğru değil, birçok alternatif öğrenme imkanı sunuyor. Yine genç erkekler fazla sabırlı değiller; kadınlar gibi uzun süreli, istikrarlı bir şekilde kendilerini geliştirme çabası içine giremiyorlar. Başlasalar bile bir noktada bırakıyorlar. Erkekler daha nokta atışı, sonuç alıcı işlere odaklanmayı tercih ediyorlar.
STK faaliyetlerinde kadınların baskın olması da bir süre sonra erkekleribu alandan uzaklaştıran bir faktör oldu. Erkek öğrencilerim arasında “Kendimi geliştirmek için STK faaliyetlerine katılmak istiyorum ama nereye gitsem kız öğrenci dolu olduğundan tuhaf kaçıyorum” diyenler var. Yani 2000’li yılların başında benim hissettiklerimi şimdi genç erkekler hissediyorlar. Ben her şeye rağmen devam edebildim. Çünkü hem 28 Şubat gibi büyük bir meydan okumayla karşı karşıyaydım hem de İslam dünyasının hali benim bir derdimdi ve bu alanda bir şeyler yapabilmek bir idealimdi; dolayısıyla yoluma ne olursa olsun devam etmek gibi güçlü bir motivasyonum vardı. Ama günümüz gençlerinin böyle bir meydan okuması ve büyük idealleri yok.
Ekonomi de erkekleri etkileyen bir faktör. Lisans öğrencisiyken bütün okuma gruplarıma katılmış, başka STK’ların faaliyetlerinde de yer almış, İbranice öğrenmiş çok başarılı birerkek öğrencim vardı. İleride Türkiye önemli işler yapabilecek bir kapasitedeydi. Fakat yüksek lisansa başladığı halde bitiremedi. Gerekçe olarak banahem para kazanmak zorunda olduğundan artık önceliğinin değiştiğini hem de Türkiye’nin geldiği noktaitibarıyla bütünmotivasyonunun kırıldığını, herhangi bir ümit taşımadığını söyledi. Dolayısıylamotivasyon kırıcı durumlar da bunda etkili.
Bir de ebeveynlerin çocuk yetiştirme tarzı değişti. Eskiden çocuklarını mücadeleci bir ruhla yetiştirendindar aileler, artık aman çocuğum yorulmasın diyor ve kolayca bir makama gelsin istiyor. Ve bu şekilde çocuklarına çok zarar veriyorlar.
Aslında kadınlar için de aynı durumlar geçerli bir bakıma. Başörtüsü yasakları kalkınca büyük bir meydan okuma ortadan kalkmış oldu fakat kadınlar aktif olmaya devam ediyorlar bu mecralarda. Bunu neye bağlayabiliriz?
Evet, belki Kemalizm’le ve yasaklarla hesaplaşmamız çoktan bitti, hedeflerimize ulaştık. Artık yükselebiliyoruz, çok rahat bir şekilde okuyabiliyoruz. Ama o dışlanmışlığın etkileri hala unutulmadı. 28 Şubat sürecinde eğitimi yarım kalanve şu an çocuklarıyla birlikte üniversite okuyan 40’lı-50’li yaşlarında kadınlar var. Onlar için bu mücadele bitmedi. Bu hanımlar 2000’li yıllarda STK faaliyetlerine katıldılar, kendileri alternatif yollarla geliştirdiler.
Bir de ne kadar büyük değişimler yaşanırsa yaşansın toplumda kadını hafife alma refleksi var. Girdiğimiz ortamlarda kendimizi kabul ettirebilmek için -erkeklere kıyasla- çok daha fazla çaba sarf etmek, emek vermek ve kendimizi sürekli geliştirmek zorundayız. AK Partili bir erkek milletvekili, partideki kadın milletvekillerinin erkek milletvekillerine göre çok daha kaliteli olduğunu söylemişti. Diğer partilerde de durum muhtemelen böyledir. Çünkü kadınlar yükselebilmek için kendilerini çok iyi yetiştirmek zorunda. Fakat erkekler için böyle bir zorunluluk yok; teşkilata girip bağlantılarını iyi kurmak yeterli olabiliyor.
Özetle, dindar erkeklerin de kendilerini sarsacak ve uyandıracak bir “28 Şubat”a ihtiyacı var sanki. Çünkü konfor rehavet getirir ve geriletir. Ve maalesef erkekler konforlarını pek bozmak istemiyorlar. Öte yandan 28 Şubat’ta dindar erkeklerin en azından bir kısmının iyi bir imtihan veremediği de görüldü. Aralarından hakikaten bedel ödeyenler oldu. Bununla birlikte, kadınlar başörtü mücadelesini yürütürken birçoğu yeterince destek olmadı. Baskı ortamında -en azından bir kısmı- üzerlerindeki dini sembollerden ve yüklerden hemen kurtulmaya çalıştılar. Sakallarını kestiler, açık hanımlarla evliliği tercih ettiler. Gözlemleyebildiğim kadarıyla başörtülü kadınların en azından bir kısmı o dönemde aileleri tarafından bile nasıl yüz üstü bırakıldıklarını hala unutabilmiş değiller. Bu travmanın etkisiyle birey olarak ayakta kalmak için kendilerini geliştirmeye çok önem verdiler ve kızlarını da böyle yetiştirmeye çalıştılar.
Önümüzdeki dönemlerde kadınlar ve erkekler arasındaki bu fark arttıkça nasıl sonuçlar ortaya çıkar?
Dindar erkekler ile dindar kadınlar arasındaki ilmi makas açıldıkça bunun sosyal hayata ciddi birçok yansıması olacaktır ve aslında bu süreç çoktan başladı. Kendini çok iyi yetiştirmiş kadınlar ve yetiştirememiş erkekler arasındakibudengesizlik hali hiç de hayra alamet değil. Zaten bunun evliliklerden tutun aile içi ilişkilere kadar birçok yansıması mevcut. Çalışma hayatı dahil birçok alanda kadınlar daha hakim hale geldikçe ve erkekler kendilerini geri çektikçebunun psikolojik yansımaları da olacaktır.
İşgaller, iç savaşlar ve krizlerle boğuşan İslam dünyasında Türkiye uzun yıllardır ‘son kale’ olarak görülüyor. Dünya Müslümanlarının bizden beklentisi o kadar büyük ki. Dindar erkeklerin çoğunun -sözlü destek dışında- bu beklentiyi karşılayacak bilgiye, donanıma ve ilgiye yeterince sahip olmaması üzücü. Yani bu meselenin bizim dışımızı etkileyen boyutları da var.