Salı günkü (10 Eylül 2024) Kamala Harris-Donald Trump münazarasından sadece birkaç saat önce, Ohio eyaletinde geçerli bir ehliyete sahip olmayan bir Haiti göçmeni sürücünün geçen sene bir okul servisine çarpması sonucu hayatını kaybeden 11 yaşındaki Aiden Clark’ın babası Springfield kent komisyonunda söz aldı.
Nathan Clark yanında ağlayan eşiyle birlikte Trump’ı münazarada adeta rezil eden Kamala Harris’ten çok daha etkili bir konuşma yaptı:
“Keşke oğlum Aiden Clark’ı 60 yaşındaki beyaz bir adam öldürseydi. Eminim hiç kimsenin bu kadar açık bir şey söyleyebileceğini düşünmemişsinizdir ama böyle bir adam benim 11 yaşındaki oğlumu öldürseydi, şu anda nefret kusan insanlar bizi rahat bırakırdı. Oğlumun adını ağızlarına alıponun ölümünü siyasi kazançları için kullandılar. Bunun artık sona ermesi gerekiyor. Yasadışı göçmenler, sınır krizi ve hatta Haitililer tarafından parçalanıp yenen tüylü evcil hayvanlarla ilgili gerçek dışı iddialar hakkında istedikleri kadar nefret kusabilirler. Ancak, Springfield, Ohio’lu Aiden Clark’tan bahsetmelerine izin vermiyoruz ve hiçbir zaman da vermeyeceğiz. Özürlerini duymak için onları bir kez daha dinleyeceğim. Elbette Springfield’de ve ABD’de sorunlarımız var ama Aiden Clark’ın bunlarla bir ilgisi var mı? Benim oğlum bir cinayete kurban gitmedi. Haiti’den gelen bir göçmen tarafından bir kaza sonucu öldürüldü.”
Yasal bir program kapsamında ABD’de bulunan Haitili göçmen, taksirle adam öldürmek suçundan hüküm giymiş ve 9 yıldan 13 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmıştı. Kazaya karışan sürücünün göçmen kimliği ve geçerli bir ehliyete sahip olmaması ise halihazırda zaten huzursuz olan Springfield’i iyice kaynatmıştı.. Zira 60 bin kişinin yaşadığı bu tipik OrtabatıAmerika kentinde son yıllarda 15 bin Haitili göçmen gelmiş, şehrin demografisi ciddi oranda değişmişti. Cumhuriyetçilerin başkan adayı Donald Trump’ın başkan yardımcısı adayı olarak Ohio’nun karizmatik genç senatörü J.D. Vance’i seçmesiyle de bu küçük Ohio kentinde yaşanan göç tartışmaları ABD’nin gündemine taşınmıştı. Vance başta olmak üzere Cumhuriyetçiler bu küçük kentteki Haitili göçmen nüfusuyla ilgili yalan yanlış iddiaları dile getirmiş, Springfield’de yaşanan her türlü olayı konuşmalarında kullanmıştı.
Aiden Clark’ın babası da işte bu yüzden oğlunun isminin artık kullanılmamasını istemiş, Trump ve Vance’nin adını zikrederek oğlunun anısından “nefret dillerini” çekmelerini rica etmişti. Trump ise acılı babanın bu etkili konuşmasından kısa bir süre sonra Kamala Harris ile kozlarını paylaştığı ilk münazaraya çıkmış ve bu tarihi gecenin manşetini yine Springfield’denvermişti.
Trump, Springfield’de yaşayan Haitili göçmenlerin evcil kedi ve köpekleri çalıp yediklerini söylemişti. ABC kanalının moderatörleri araya girerek bu iddiaların kent yetkilileri tarafından yalanladığını belirtti, Kamala Harris ise “yine radikal açıklamalar yapıyor” diyerek meşhur dalga geçme mimiklerini takındı ve güldü.
Her ne kadar Trump’ın bu açıklaması dalga konusu olsa da oğlu Donald Trump Jr. başta olmak üzere birçok Cumhuriyetçi bu yalanı yaymaya ve Springfield’deki Haiti göçmenlerini hedef göstermeye devam etti. Küçük bir Ortabatı kenti olan Springfield birden ülkenin en önemli gündemine dönüştü.
Aslında bu durum Springfieldliler için pek şaşırtıcı değildi, çünkü bu küçük kent adeta uzun bir süredir ABD’yi ikiye bölen tartışmaların yoğun bir şekilde yaşandığı sosyal bir laboratuvar.
“Nerede o eski Springfield?”
60 bin kişinin yaşadığı Springfield, son yıllarda yaklaşık 15 bin yasal Haitili göçmene ev sahipliği yapan tipik bir Ortabatı kenti. Ortabatı Amerika’daki sanayi endüstrisinin altın çağında 80 bin nüfusuna ulaşan bu orta ölçekli kent, küreselleşmenin etkisiyle zamanla fabrikaların ve üretim tesislerinin kapanmasıyla nüfusunu kaybetmiş, 60 bine kadar düşmüştü. Uyuşturucu bağımlılığının, yoksulluğun arttığı kent için can simidi ise Japonya’dan geldi. 2017’de Japon otomobil parçası üreticisi Topre düşük yaşam maliyeti, terk edilmiş geniş üretim tesisi fırsatları karşısında yeni fabrikasını Springfield’de açmaya karar verdi. New York Times’in araştırmasına göre, 2020 senesinde 8 bin yeni iş olanağı fırsatı ortaya çıktı, bir sürü yeni lokanta, lojistik şirketi ve mikroçip üretim tesisi açıldı. Fakat kentin genç nüfusu bu istihdam patlaması yetersizdi. Uyuşturucu bağımlısı gençler, alt işleri beğenmeyenler ve büyük şehirlere göç edenler nedeniyle arz talep dengesi şaşmıştı. Nitekim savaş veya doğal afet yaşanan ülkelere tanınan özel koruma programları kapsamında ABD’de yasal bir şekilde bulunan Haitili göçmenler bu fırsatı duyarak kente geldi. Yasal program kapsamında çalışma izinleri, Sosyal Güvenlik kayıtları olan Haitililer, iyi maaşlı bu mavi yakalı işler için küçük kente akın akın göç etmeye başladı.
Haitililer gece vardiyalarında şevkle çalışıyor, normalde beyazların istemediği alt seviye işleri kabul ediyor, yaşam maliyetini düşürmek için işçi arkadaşlarıyla beraber ev tutup aileleri için para biriktiriyorlardı. Aileleriyle birlikte Springfield’e yerleşen, çocuklarını okullara yazdıranlar da vardı.
Springfield’e gelen bu ani Haiti göçü ekonomiyi canlandırmış, sanayi sektörüne can suyu olmuş, birçok yeni işletmenin açılmasını sağlamıştı. Fakat bu küçük kentin altyapısı bu ani nüfus artışına pek de müsait değildi. Nitekim şehirdeki federal hükümet tarafından desteklenen sağlık merkezindeki ortalama bekleme süresi 15 dakikadan 45 dakikaya çıkmış, sağlık merkezi İngilizce bilmeyen Haitili göçmenlere destek olabilmek adına Haiti’nin Creole dilini konuşan altı çevirmeni için 436 bin dolarlık bütçe ayırmak zorunda kalmıştı. Springfield’deki kamu destekli okullara da kayıtlar artmış, bu sene çoğu Haiti göçmeni 350 yeni öğrenci sisteme girmiş, okullar yine Haitili göçmen çocukların adaptasyonu ve İngilizce öğrenmeleri için özel eğitimciler istihdam etmişti. Yine New York Times’inaraştırmasına göre, daha önce yoksul Springfieldliler için federal hükümet destek programlarına evlerini kiraya veren 300 ev sahibi, iyi maaş alan Haitili göçmenlere evlerini kiraya vermek için programdan desteklerini çekmiş, şehirdeki ev kiraları mavi yakalı aktif Haiti işçi sınıfı karşısında artmış ve bu durum nedeniyle etkilenen kesim Springfieldli beyaz yoksul Amerikalılar olmuştu. Kent komisyonu toplantılarında bazı beyaz Amerikalılar, Haitili göçmenlerle sık sık kavga ettiklerini, evlerinin bahçesine çıkmaktan korktuklarını söylemişti.
Şehrin yöneticileri ve orta alt sınıf yerel sakinleri, her ne kadar ekonomiye katkı verseler de tam da bu altyapı sorunları nedeniyle Haitili göçmenlere tepki göstermiş, göç tartışmalarının yoğun bir şekilde yaşandığı kritik bir seçimin arifesinde kentte yaşanan kutuplaşma iyice artmıştı. Geçen sene Haitili bir göçmenin karıştığı okul servisi kazası da bu kutuplaşmayı alevlendirdi.
Fakat bugünlerde yaşanan “kedi köpek” yeme gündeminin fitilini komşularının gözünün önünde kedi yiyen Ohiolu bir kadın ateşledi.
Ohio’nun Stark bölgesi adındaki başka bir yerleşim yerinde yaşayan ABD doğumlu Amerikan vatandaşı 27 yaşındaki bir kadın tam bir ay önce komşularının gözünün önünde bir kediyi öldürüp yedi ve tutuklandı. Bazı hesaplarca Haitili olduğu yalanı yayılan Siyah bir Amerikalının böyle bir olaya karışması da sosyal medyayı hareketlendirdi. Bu olaya başka asılsız iddialar ve yalan haber üretmek için kullanılan videolar da eklenince Springfield’de evcil kedi ve köpek çalıp yiyen Haitili göçmenler iddiaları ciddi bir oranda dolaşıma sokuldu, küçük Ortabatı kenti kendini bir anda önce münazara sahnesinde ardından da ülke gündeminde buldu. İddialar değişiyordu. Bazısı parktaki kazların çalındığını söylüyor, bazısı Haitililerin vodoo ayini için kedileri ve köpekleri kurban ettiklerini ileri sürüyordu. Trump ise doğrudan yediklerini belirtti. Münazarada en çok paylaşılan cümlesi de bu oldu.
Güldük, eğlendik, peki ya şimdi?
Doğal olarak Demokratlar münazaradaki bu yalan haber gafının ekstra üzerine gitti. Kararsız seçmenlerin bu anı izleyip gülmekten kırıldığı görüntüler, Kamala Harris’in bu cümleyi duyduğunda sergilediği mimikler, Trump ile dalga geçen GIF ve “meme”ler sosyal medyayı domine etti.
Biden karşısında makul ve cool duran Trump, bu gafının da etkisiyle dalga konusu oldu. Kamala Harris bu tür gaflar sebebiyle birçok anket tarafından münazaranın açık ara kazananı ilan edildi.
Fakat yasadışı göç ABD’nin gerçek bir sorunu. Aralık 2023’te sınırdan 250 bin göçmen, Temmuz ayında ise rekor bir düşüşle 56 bin göçmen yasadışı yollarla ABD’ye geldi. Trump ve Cumhuriyetçiler, yasadışı göç ve sınır güvenliğinin sağlanamaması nedeniyle Amerikalıların işlerini kaybettiğini, sokaktaki suç oranlarının arttığını iddia ediyor. Demokratlar ise suç ve göçmenler arasında doğru bir orantı olmadığını, göçmenlerin ekonomiye katkı verdiğini söylüyor. Kamala Harris her ne kadar geçmişte yasadışı sınırdan geçmenin suç olmaması gerektiğini söylese de başkan adayı olmasıyla bu görüşünü değiştirdi ve yasadışı göçle mücadele edilmesi gerektiğini özellikle vurgulamaya başladı.
Trump ortalama bir Amerika’yı güldürecek iddialarla bu meseleyi sulandırırken ve neredeyse her fırsatta göçmenler üzerinden yabancı düşmanlığı ve nefret söylemi yaparken, Kamala Harris ve Demokratlar ise birçok konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi ve somut bir öneri sunmuyor. Kamala Harris göç konusundan bahsederken konuyu Trump’ın mitinglerindeki kalabalığa getirmeyi, Trump’ın gaflarıyla dalga geçmeyi tercih ediyor.
Bu konunun ciddiyetsiz bir şekilde konuşulduğu münazaranın ise açık ara kazananı kesinlikle Kamala Harris’ti. Fakat bu galibiyet göç, sosyal devlet, ABD ve Gazze soykırımı, sağlık sigortası gibi konularla sunması gereken somut politika önerileri değil; göçmenlerin kedi ve köpek yediği yalanını büyük bir hevesle anlatan Trump gibi radikal sayesinde.
Halbuki Kamala Harris Trump’ın bu yalanı karşısında, ABD’nin göçmenler tarafından kurulmuş bir ülke olduğunu söyleyebilir, Springfield gibi bir kentteki ani nüfus artışına yönelik eğitimden sağlık sektörüne, sokak güvenliğinden toplumsal yaşama birçok yapısal reform yapılabileceğinden bahsedebilir, bunun da yolunun Cumhuriyetçilerin ateşli bir şekilde karşı çıktığı sosyal refah devleti olduğunu vurgulayabilirdi. Springfield’deki yoksul Amerikalılar, kira desteği, eğitim ve sağlık hizmetinin geliştirilmesi gibi sosyal programlarla karşılaşsa büyük ihtimalle Trump gibi siyasetçilere daha az yönelebilir, federal hükümet sosyal refah destekleriyle radikalleşmeyi engelleyebilirdi.
Nitekim Beyaz Saray’ın, Demokratların ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluk olan Cumhuriyetçilerin bıraktığı boşluğu Ohio’nun Cumhuriyetçi valisi Mike DeWine doldurdu. Mike DeWine öncelikle hızlıca televizyona çıkıp Trump’ın dile getirdiği iddiaların yanlış olduğunu söyledi. Ardından Springfield’de yaşanan sorunları Haitili göçmenleri şeytanlaştırmadan veya hedef göstermen çözmek adına bir dizi önlem aldı.
Trafik kazasında ölen genç kızı adına kurduğu aile vakfıyla Haiti’de faaliyet gösteren DeWine, küçük kente trafik kontrolü yapmak adına eyalet güvenlik güçlerinin gönderileceğini, sağlık sistemini desteklemek için 2.5 milyon dolar verileceğini, eğitim ve sağlık alanında da yardım sağlanacağını duyurdu. Haitililerin ülkelerinde iç savaştan kaçan çalışkan insanlar olduklarını vurgulayan DeWine, böylece kendi imkanlarıyla Springfield’deki sorunların çözümüne bazı yapısal öneriler sunmayı amaçlıyor.
Sosyal medyada paylaşılacak kesitlere veya mimiklere odaklanan, Trump’ın rezil oluşunun tadını çıkaran Kamala Harris’in ve ülkedeki sorunların üzerinde nefret sörfü yapan Trump’ın gerçek hayata dokunan siyasete dair bazı şeyleri öğrenmesi için belki de Mike DeWine’nın konuyu nasıl ele aldığına bakması gerekiyor.
Böylece Springfield’in kedileri sayesinde uzun bir süredir jenerik cümleler, magazini andıran kişisel sataşmalarla kendisini oyalayan Amerikan elitlerinin sadece kulakları tırmalanmaz, gözleri de açılır.
Zira uzun bir zamandır ABD’de ulusal siyaset yerel siyasetin fersah fersah gerisinden geliyor.