Ana SayfaGÜNÜN YAZILARISuriye'yi yeni baştan düşünmek

Suriye’yi yeni baştan düşünmek

Suriye’nin geleceği nasıl şekillenecek? İstikrar nasıl sağlanacak? Türkiye’nin bu süreçteki rolü ne olabilir? Suriye, gerçekten çok farklı kimliklerden oluşan bir yapıya sahip. Sünni de Alevi de Kürt de Türkmen de Dürzi de demokratik bir rejim içinde hakkını ve hukukunu koruyabilmeli. Türkiye, ayrıştırıcı değil birleştirici bir rol oynayabilir; oynamalıdır.

Beşar Esad döneminde patlak veren iç savaş sırasında Türkiye, bir kargaşa ortamında etkili olmaya gayret ediyordu. Ayaklanan Sünni güçleri “asıl müttefik” olarak gören bir siyaset izledik. Türkiye olarak, Kuzeybatı Suriye’de iktidarla çarpışan İslamcı güçlere ciddi destek sağladık. (SDG) PYD/YPG’nin hâkim olduğu bazı alanlarda ise askerî müdahaleler yoluyla kontrol kuruldu.

İç savaş döneminde Esad rejimi birçok bölgeyi muhalif gruplara kaptırmıştı. Esad, Aralık 2024’te kaçıp gidince iktidar İslamcı muhaliflerin eline geçti. Ahmed eş-Şara yönetimindeki Sünni güçler, Türkiye’yle çok köklü bağları olan yapılar. İlk etapta, Şara yönetiminin ülkeye egemen olabileceği ve istikrarı sağlayabileceği izlenimi doğdu.

Peki SDG bu “konsept” içinde nasıl yer alacak? 10 Mart 2025’te Şam yönetimiyle SDG yetkilileri arasında varılan sekiz maddelik mutabakat metni bir yol haritası çizmişti. Suriye’de geçici yönetimin lideri Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve SDG komutanı Mazlum Abdi, bu anlaşmayı 10 Mart’ta imzaladı.

Anlaşma, Suriye’deki tüm etnik ve dinî azınlıkların haklarını güvence altına alıyor; SDG’nin kontrolündeki bölge ve altyapıların Şam’a bağlanmasını, SDG’nin de Suriye Ordusu’na entegre edilmesini öngörüyordu. Tarafların, her maddenin uygulanması için ayrı komiteler kurması ve bunların yıl sonuna kadar hayata geçirilmesi planlanmıştı.

Bu mutabakatın yıl sonuna kadar SDG’yi Şam’a bağlaması ve Suriye’nin merkezi yönetime yani Ahmed eş-Şara yönetimine kavuşması beklentisi, bir süre siyasi atmosfere hâkim oldu. Ancak iktidara egemen Sünni güçlerin Alevilere yönelik giriştiği katliamlar ve Dürzi muhaliflerin başına gelenler, işlerin o kadar da kolay olmayacağını gösterdi. Mezhep, din ve etnik farklılıkların bir anda güçlünün zayıfı ezmesiyle sonuçlanabildiğini acı biçimde deneyimledik.

Suriye’nin geleceği nasıl şekillenecek? İstikrar nasıl sağlanacak? Türkiye’nin bu süreçteki rolü ne olabilir? Suriye, gerçekten çok farklı kimliklerden oluşan bir yapıya sahip. Sünni de Alevi de Kürt de Türkmen de Dürzi de demokratik bir rejim içinde hakkını ve hukukunu koruyabilmeli. Türkiye, ayrıştırıcı değil birleştirici bir rol oynayabilir; oynamalıdır.

Dün Esad rejimi işbaşındayken tablo başkaydı, bugün daha farklı. SDG açısından da güvenli bir devlet yapısının kurulması hayati önemde. Şam’dan somut güvence almadan rejime onay vermeyeceklerini vurguluyorlar.

Türkiye, bu gelişmeleri en yakından bilen ve izleyen ülke olarak eski paradigmaların değiştiğini kuşkusuz saptamıştır. Gerekli hazırlıkların yapıldığını düşünüyorum.

- Advertisment -