Ana SayfaManşetTC Büyükelçisinin Yalçın Ayaslı’yı ziyareti şimdi anlam kazandı: Mesele Ekim Alptekin’miş

TC Büyükelçisinin Yalçın Ayaslı’yı ziyareti şimdi anlam kazandı: Mesele Ekim Alptekin’miş

Ben, TC Washington Büyükelçisi Murat Mercan’ın, iktidar medyasının “FETÖ’cüsün” suçlamalarıyla dünyayı dar ettiği Yalçın Ayaslı’yı ziyaret sebebinin özür dilemek olduğunu düşünmüştüm. Geçtiğimiz günlerde kamuoyu bilgisi haline gelen bir gelişme oldu da o sayede bende de jeton düştü: Yalçın Ayaslı, Sezgin Baran Korkmaz’ın da dahil edildiği ABD’deki kara para aklama davasına sunduğu dilekçedeki suçlamalardan Ekim Alptekin’le ilgili olanını geri çekmişti.

İktidara yakın bir kısım gazetecinin ‘FETÖ’cülük’ suçlamalarıyla canından bezen, sonunda bu propagandayla değeri iyice düşen sahibi olduğu Borajet’i yok pahasına (kelimenin gerçekten anlamıyla ama) Sezgin Baran Korkmaz’a satmak zorunda kalan işadamı Yalçın Ayaslı geçtiğimiz haftalarda on yıllardır yaşadığı ABD’deki evinde Türkiye’nin Washington büyükelçisi Murat Mercan’ı kabul etti. Ayaslı, ziyareti sosyal medya hesabından şöyle duyurdu:

“Sayın Washington Büyükelçimiz Hasan Murat Mercan, Concord Massachusets’de ziyaretimize geldi. Tanışmaktan mutlu olduk. Türk-Amerikan ilişkilerinin zorlu bir dönemden geçtiği bu zamanda görevinde başarılar dileriz.” 

Ben, hükümeti-devleti temsilen Ayaslı’nın evine giden misafirin sebeb-i ziyaretinin özür dilemek olduğunu düşünmüştüm: “Sayın Ayaslı, bizim çocuklar zamanında çok üzdü sizi, hak etmediğiniz suçlamalarla karşı karşıya kaldınız, o nedenle hükümetim-devletim adına sizden özür dilemeye geldim.”

Parantez: Adlarına özür dilemeye gidildiğini düşündüklerim zamanında neler yapmamışlar neler. Sezgin Baran Korkmaz’ın gözünde ‘en fazla müsaadeye mazhar gazeteci’ olmak için birbirleriyle kıyasıya yarışmışlar. Gazeteci Alişer Delek bugünkü (26 Haziran) Sözcü gazetesinde zamanında atılan başlıklar arasında bir kazı çalışması yapmış, aralarında şu bile varmış: “Darbe gerçekleşseydi terörist Gülen, Borajet uçağıyla ABD’den Türkiye’ye gelecekti.”

Parantezi kapattık… İşte ben böyle saf saf büyükelçi özür dilemeye gitti herhalde diye düşünmeye devam ederken, geçtiğimiz günlerde kamuoyu bilgisi haline gelen bir gelişme oldu da o sayede bende de jeton düştü: Yalçın Ayaslı, Sezgin Baran Korkmaz’ın da dahil edildiği ABD’deki kara para aklama davasına sunduğu dilekçedeki suçlamalardan Ekim Alptekin’le ilgili olanını geri çekmişti.

Ayaslı o dilekçesinde, kendisine karşı “FETÖ’cü” kampanyasını başlatıp devam ettiren gazetecileri tek tek sayıyor, Ekim Alptekin’i de kendisine karşı yayın yapan bir televizyon kanalını finanse etmekle suçluyordu. (Meşhur Uğur Dündar-Yılmaz Özdil kavgasına sebebiyet veren hikâye.)

Ekim Alptekin deyince…

“Yani ne demek istiyorsunuz, Türkiye’nin büyükelçisinin Yalçın Ayaslı’yı bunun için ziyaret ettiğine inanmamızı mı bekliyorsunuz?  ABD’de yaşayan bir TC vatandaşının Türkiye’deki bir TV kanalını desteklemesi Türkiye Cumhuriyeti’nin neden canını sıksın ki, büyükelçisini ricacı olarak göndersin?”

Bu soruyu soranlar haklı ama şimdilik haklı… Sizi bu soruyu soramaz hale getirebilmek için Ekim Alptekin’in Türkiye’de devlet ve hükümet nezdinde neden çok önemli bir kişi olduğunu; ABD ile ‘papaz olma’ istidadı taşıyan bir davada adının geçmemesinin temininin neden önemli olduğunu anlatmalıyım.

Bu amaçla sizi 25 Aralık 2017, 27 Aralık 2017 ve 1 Ocak 2018’de olmak üzere üç bölüm halinde kaleme aldığım “Büyük ve tehlikeli bir cisim yaklaşıyor: Flynn’in Türkiye dosyası” başlıklı yazı dizisine götürmeliyim… Başlıkta Ekim Alptekin isminin bulunmaması sizi yanıltmasın; adı, yazılarda en az başlıktaki Flynn adı kadar geçiyor.

Yine de başlıktan başlayalım; Flynn (tam adıyla Michael Flynn) kim?

Darbeyi alkışlayan general Flynn ve darbe karşıtı Alptekin nasıl bir araya geldi?

15 Temmuz darbe girişimini izleyen günlerde en büyük ilgiye mazhar olan videolardan biri yurtdışı kaynaklıydı. YouTube’un arama çubuğuna ‘Michael Flynn, darbe’ sözcüklerini girenler, orada eski bir generalin Türkiye’de darbe olurken içine girdiği heyecanlı, darbe destekçisi, samimi ruh halini izlediler. Kendisini dinleyen kalabalığa şöyle hitap ediyordu emekli general:

“Muhtemelen çoğunuzun haberi yok ama şu anda Türkiye’de bir darbe oluyor. Ben de, Türk ordusuna mensup, bizimle birlikte eğitim almış bir arkadaşımla irtibat halindeyim. Türk ordusu başarılı olacak mı olmayacak mı bilmiyorum ama, takip edenler bilir ki Türk ordusu uzun yıllardır yok ediliyor. Gerçek anlamda laik, yani normal bir ulus devlet olan ancak daha sonra İslamcılığa kaymaya başlayan ülke Erdoğan tarafından yönetiliyor. Kendisi Başkan Obama ile çok yakın, neler olacağını heyecanla bekliyorum. Türkiye bizden sekiz saat ileride, yani şu anda orada saat (sabaha karşı A. G.) 2 ya da 3 olmalı. Söylediklerinden biri de, ‘NATO kapsamındaki sorumluluklarımızı tanıyoruz. Laik bir ülke olarak görülmek istediğimizi tüm dünyanın bilmesini istiyoruz’ oldu. Bunu söyleyen ordu ve evet, bu alkışlanmaya değer bir şey.”

Konuşmayı yapan emekli general Flynn sıradan biri değildi; yaklaşık dört ay sonra, 8 Kasım 2016’da yapılacak olan ABD başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçilerin adayı olan Donald Trump’ın güvenlik danışmanıydı.

Türkiye’de her şeyin değiştiği gece (15 Temmuz 2016) bu konuşmayı yapıp hükümetin bir darbeyle devrilmesi ihtimalini alkışlayan Amerikalı eski general, ABD’de her şeyin değiştiği gün (Trump’ın zaferiyle sonuçlanan seçimlerin yapıldığı 8 Kasım 2016), Gülen örgütüne karşı hükümeti destekleyen bir makale kaleme aldı.

Makalenin yazarı Flynn’e göre ABD’nin müttefiki Türkiye zor durumdaydı ve Türkiye’ye yardım etmeleri gerekiyordu. Fakat Türkiye’de Flynn’e yönelik duyguları tam tersine çeviren şey bu tavsiye değildi,   makalede Gülen’in Türkiye’ye iadesi seçeneğinin doğru bir seçenek olduğunun altını çizen satırlardı.

Türkiye’deki hükümet yanlısı medya bu makaleyi haliyle çok sevdi.

Çünkü, dediğimiz gibi, makalenin yayımlandığı gün Trump da seçim zaferini ilân etmişti; yani o artık ABD’nin güvenliği konusunda Başkan’ın danışacağı bir numaralı kişiydi ve o kişi Gülen’in ABD’deki varlığının bir güvenlik sorunu teşkil ettiğine inanıyordu.

Öyle dedik ama, bunun bir “inanma” meselesi olmadığı, meselenin tamamen “duygusal” olduğu kısa bir süre sonra ortaya çıkacaktı (böylece Ekim Alptekin de yavaş yavaş giriyor kadraja).

Flynn Türkiye’nin lobicisiymiş, parasını  da Ekim Alptekin veriyormuş

Ortaya çıkan şey şuydu: Flynn o makaleyi ‘fikri geldiği’ için değil, sahibi olduğu lobi şirketine ödenen para karşılığı yazmıştı ve parayı da, Flynn ve oğlunun birlikte kurduğu şirket Türkiye lehine lobi yapsın diye Türk-Amerikan İş Konseyi Başkanı işadamı Ekim Alptekin ödemişti.

ABD’de lobi şirketlerinin başka ülkelerin lehine faaliyetlerde bulunmaları yasak değil, fakat bunu ABD Adalet Bakanlığı’na bildirmeleri gerekiyor. Flynn, zamanında bunu yapmadığını, hakkında yürütülen bir soruşturmanın özel savcısına itiraf edince başı ABD’de belaya girdi. Fakat Türkiye açısından yine bir problem yoktu. Neticede bir işadamı Türkiye için lobi yapsın diye bir lobi şirketine para vermişti; ABD yasaları açısından bunda hiçbir sorun yoktu.

Fakat Flynn dosyası kapsamında ABD Adalet Bakanlığı’na Mart ayında ibraz edilen belgelerden biri, Türkiye’nin başını fazlasıyla ağrıtmaya aday bir toplantıya işaret ediyordu.

Belgeye göre, Ekim Alptekin’in Hollanda merkezli firmasıyla Flynn’lerin lobi şirketi arasındaki kontratın imzalanmasını izleyen haftalarda, Eylül 2016’da (yani 15 Temmuz darbe girişiminden kısa bir süre sonra) Ekim Alptekin’in davetiyle bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıya Flynn ve Alptekin’in yanı sıra Türkiye’den de iki bakan katılmıştı: Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Enerji Bakanı Berat Albayrak. Toplantıya davet edilenlerden biri de CIA’in eski başkanlarından James Woolsey idi. Belgeye göre, toplantı, “Türkiye’deki siyasi atmosferin daha iyi anlaşılması” amacıyla gerçekleştirilmişti.

ABD Adalet Bakanlığı’nın bu bildirimini, toplantının katılımcılarından Woolsey’nin Wall Street Journal gazetesine verdiği bir söyleşi izledi. Eski CIA Başkanı’na göre, toplantıda yalnızca ‘Türkiye’deki siyasi atmosfer’ konuşulmamış, Fethullah Gülen’in bulunduğu yerden kaçırılarak Türkiye’ye götürülmesi üzerine bir ‘beyin fırtınası’ da gerçekleştirilmişti.

Flynn’in, Gülen’in iade edilmesi gerektiği yönündeki görüşlerini paylaştığı “Müttefikimiz Türkiye Krizde ve Desteğimize İhtiyacı Var” başlıklı makalesi bu toplantıdan yaklaşık iki ay sonrasına denk geliyor.

Flynn’in Türkiye ile ilişkilerini ele alan FBI soruşturması, ABD seçimlerinin sonuçlanmasından hemen sonra, Aralık 2016’da başlatıldı. ABD basınına göre, soruşturmayı tetikleyen ana gelişmeler, Flynn’in seçim günü yazdığı makale ve Trump’ın seçim zaferiydi.

Makale, ABD yasaları açısından suç teşkil etmiyordu. FBI, bu makalenin Türkiye lehine yürütülen lobi faaliyetinin bir parçası olmasından kuşkulanmış, öyle olup olmadığını ortaya çıkarmaya çalışıyordu.

Aslında ABD yasalarına göre bu da suç teşkil etmiyordu, fakat bir ülke lehine lobi yapılacaksa bunun mutlaka ABD Adalet Bakanlığı’na bildirilmesi gerekiyordu. Ne var ki böyle bir bildirim yapılmamıştı, FBI işte bu nedenle harekete geçmişti.

Flynn, ‘itirafçı’ olduktan sonra ne dedi?

Michael Flynn, Rusya ile ilişkilerinde olduğu gibi Türkiye ile ilişkilerinde de bazı noktaları gizlediğini, gerçek dışı beyanlarda bulunduğunu kabul edip itirafçı olduktan sonra özel savcı Mueller’e neleri ‘itiraf ettiğini’ tam olarak bilmiyoruz. Ekim Alptekin’le ilişkisini nasıl tarif ettiğini de bilmiyoruz.

Flynn, ‘beyin fırtınası’ hakkında ne dedi?

Bildiğimiz kadarıyla Flynn dosyası ABD’de kapandı. Fakat o dosyadaki bilgiler başka dosyalar, başka davalar için kullanılabilir. Bu çerçevede, eski CIA Başkanı Woolsey’nin iddiaları hususunda Michael Flynn’in özel savcı Mueller’e ne anlattığı önemli.

Flynn-Türkiye-Ekim Alptekin üçgeninde Türkiye için ilave sorular da var, ben buraya sözünü ettiğim yazılardan birkaç paragraf seçtim. Siz isterseniz tamamını okuyabilirsiniz:

Özetle, Ekim Alptekin -bildiklerimiz ve belli ki daha büyük bir yekûn tutan bilmediklerimizle- Türkiye hükümeti ve devleti için önemli bir isim.

Hikâyesine bakınca, TC büyükelçisinin Yalçın Ayaslı’yı evinde ziyaret edip ondan Alptekin için ricada bulunması anlaşılır hale geliyor.

- Advertisment -