Programın tamamını izlemek için:
Bu haftaki gündemimiz Ermenistan ile normalleşme. Hatırlayacaksınız, Mayıs 2010’da Ermenistan ile bir protokol imzalandı. Protokolün göze çarpan iki hususundan biri sınırların açılması, ikincisi de soykırım iddiaları konusunda bir ortak tarih komisyonu kurulmasıydı. Azeri tarafı bundan haberdar olmadığını söyledi. Zira o sırada toprakları kurtulmadan önce veya barışa adım atılmadan önce sınırların açılmayacağı konusunda Türkiye tarafından verilmiş bir garanti vardı. Azeri milletvekilleri Türkiye’ye geldi, etraf karıştı ve bu protokol Meclis’e sunulamadı.
Şimdi, 11 yıl geçti üzerinden. Türkiye, oldukça sıkışık durumda. Komşular ile bozduğu ilişkileri düzeltmeye çalışıyor. BAE, Mısır ve İsrail ile arasını düzeltmeye çalışıyor. Onlar tabii ağırdan alıyorlar bu süreçleri, Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkışık durumu bildiklerinden dolayı.
Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi aslında iyi bir şey. Zaten Azerbaycan işgal altındaki topraklarını kurtarmış vaziyette. Dolayısıyla ortada bir engel yok. Yalnız her iki taraf da birer özel temsilci atayacak. Bu özel temsilciler bu müzakerelerin hangi şartlarda devam edeceği konusunda bir fikir birliğine varmaya çalışacaklar.
Gelelim mevcut duruma; Türkiye sıkışmış bir durumda ve bu yüzden ilişkilerini normalleştirmeye çalışıyor. Önemli nokta şudur diplomaside; eğer siz güçlüyken anlaşma yaparsanız bu daha yararlıdır. Zayıfken yaparsanız, ki Türkiye bugün o durumda, yapacağınız anlaşma o kadar parlak olmaz. Nitekim hatırlayacaksınız, el üstünde tuttuğumuz Katar, BAE, bunlar Kıbrıs Rum Kesimi ve diğer ülkeler ile denizde gaz araştırma konusunda faaliyetlerine devam etme kararı aldılar. Türkiye buna fazla da ses çıkartamadı. Bu diplomatik kuralı unutmamak lazım.
Nitekim Atatürk, güçlüyken anlaşma yaptı İstiklal Savaşı’ndan sonra. Bu yüzden de başarılı oldu. Diplomaside zamanlama ve dozaj çok önemlidir.
Türkiye içerisinde bulunduğu durum sebebiyle maalesef gözden kaçırıyor, yapamıyor.