Programın tamamını izlemek için:
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığı ihtimali yeniden konuşulmaya başladı. Biliyorsunuz bir süredir Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı artık kesin gibiydi fakat bazı gelişmelerin ardından kamuoyunda bir kırılma yaşandığı ve ibrenin yeniden İmamoğlu’na döndüğü söyleniyor. Sizin bu konudaki gözlemlerinizi ve değerlendirmenizi öğrenebilir miyiz?
Türk siyasetinin gidişiyle ilgili Altılı Masa’nın iç ilişkilerinin muğlaklığını ve kırılganlığını da dikkate alırsak kesin hükümlere varmak, yarını bugünden konuşmak ya da yarının delillerini bugünden net bir şekilde bulmak mümkün olmuyor. Bir dönem adaylık tartışması Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş üzerine yoğunlaşmıştı. Biz de birkaç kez konuştuk: Siyasetin içinden, bir program anlayışını temsil eden bir lider, bir siyasi mi aday olsun yoksa dışarıdan seçim kazanabilecek, daha popüler bir isim mi tartışmasını ele aldık. Bu tartışmalarda muhalif kesimdeki Tayyip Erdoğan’a yönelik öfke ve kızgınlık, onu bir an önce gönderme arzusu popüler ve kazanabilecek kişiyi ön plana çıkarıyordu. Fakat diğer taraftan da böyle bir durumda siyaset eksikliği, siyasetsizlik, popülizan işaretler bulunuyordu.
Ardından son dört beş ayda Kılıçdaroğlu’nun ismi adım adım öne çıkmaya başladı. Bunun üç tane nedeni vardı. Biri Kılıçdaroğlu’nun tavrıydı. Kılıçdaroğlu aday gibi konuşmaya, birinci tekil şahsı daha fazla kullanmaya başladı. Aynı zamanda Altılı Masa’nın koordinatörü konumu da daha görünür oldu. İkinci neden, Kılıçdaroğlu’nun başkanlık adaylığıyla ilgili sorun çıkarması muhtemel İYİ Parti’nin biraz daha geride durmasıydı. Üçüncüsü ise kamuoyu araştırmalarının da gösterdiği üzere insanların Kılıçdaroğlu fikrine biraz daha fazla alışılması, Kılıçdaroğlu’nun oy oranlarının ölçümlerde artıyor olmasıydı.
Ancak kırılganlık baki. Kimi görüşmeler bu gidişi aksattı. Biri Bekir Bozdağ’ın HDP’yi tekrar merkeze alan parti ziyaretiydi. Gürsel Tekin’in yine HDP’yle iş birliğini ima eden açıklaması bir diğeriydi. İYİ Parti bunlara çok sert tepki verdi, ipleri eline almak istediğine, Kılıçdaroğlu’yla ilgili kararın aslında kendisi olmadan, evet demeden verilemeyeceğine göndermeler yaptı. Kılıçdaroğlu’nun adaylığının kesinliğine itiraz etti dolaylı olarak. Bu mesajlardan sonra yeniden Mansur Yavaş adı dile getirildi.
Böyle olunca, o iki büyük eğilim; popüler biri mi aday olsun yoksa siyasetin içinden biri mi tartışması yeniden hareketlendi. İmamoğlu’na yasak getirebilecek kimi hamleler İmamoğlu’nun adaylığını tekrar akıllara düşürdü. Yani bir taraftan genel iklim, Kılıçdaroğlu’nun kesin aday olduğuna dair hükmün biraz kırılması, İmamoğlu’nun güçlü siyasi kişilik olarak bazı yaşadığı küçük krizlerden sonra, özellikle yeniden yavaş yavaş toparlanması akla bunları getiriyor.
Şimdi buradan şöyle bir sonuç çıkarmak mümkün tabii: Muhalefet cephesi çok kırılgan… Muhalefet liderleri ‘daha erken adayı açıklamak için, onun için açıklamıyoruz’ deseler bile bugün yakından baktığımızda anlıyoruz ki aday belirleme konusunda çok büyük problemleri var ve olacak. Bu konuda hemen hiçbir lider açık fikir beyan etmiş değil. İYİ Parti ‘CHP’nin istediği istikamette hareket etmeyeceğim’ mesajları veriyor. Diğer partiler kapalı duruyorlar. Dolayısıyla bu kadar kırılgan bir yapıdan ortaya çıkacak aday da kırılgan olabilir. Bu, bir kere muhalefetin istikametiyle ilgili bir sorunu, bir tartışmayı karşımıza çıkarıyor. Bu cephenin henüz net bir bütünlük oluşturmadığını gösteriyor.
İmamoğlu’nun adaylığıyla ilgili siz şahsen ne düşünüyorsunuz?
Ben negatif düşünüyorum. Tabii aday olabilir, seçilebilir, Türkiye’yi de yönetebilir. Bunların hepsi meşru ve mümkün. O zaman benim olumsuz düşünmemin de hükmü kalmaz, ama bu aşamada şunu söylemek isterim: Türkiye, muhalif kesim, şahsileşmiş bir iktidar deneyimine son vermek istiyor. Tayyip Erdoğan bunun en önemli simgelerinden biri, yeniden bir şahıs üstünden muhalefetin dirilmesini sağlamak ve bir şahıs ve onun popülaritesi üzerinden yol almak benim siyaset anlayışıma biraz aykırı. Ben siyasetin daha örgün, daha toplumla ilişkili olmasının; toplum siyaset ilişkilerinin imaja değil, içeriğe dayanan istikamette şekillenmesinin Türkiye için daha hayırlı olduğu kanaatindeyim.