Üzerinden sadece bir hafta geçti. Bir hafta önce yayınlanan birinci bölüm 1.2 milyon, dört gün önce yayınlanan ikinci bölüm 1.9 milyon, daha dün yüklenen üçüncü bölüm de 1.8 milyon kez izlenmişti.
İzleyici sayısı her bölümde artıyor.
Netflix’in yeni dizisi Fatma’dan değil, YouTube’daki Sedat Peker videolarından bahsediyoruz.
Aslında her ikisinin de ana teması benzer; intikam ve rövanş.
Ama bir tanesinde maalesef karakterler hayali değil.
İnsanlar neden Sedat Peker’i merakla izliyor sorusunun sahnesinin çok iyi olması dışında basit bir cevabı var. Çünkü bunlar başka yerde yok.
Yaptığı 2019’da kaçtığı İspanya’da kameraların karşısına geçip Sisi rejiminin kendisinin de parçası olduğu kirli çamaşırlarını anlatan iş insanı Muhammed Ali’ye benziyor.
Bir nevi Türkiye’nin gayri resmi ana haber bültenini sunuyor Sedat Peker.
Onun anlattığı haberlerin hepsi özel haber, hiçbirini televizyonlarda izlemek gazetelerde okumak mümkün değil.
Eğer Peker anlatmasaydı Kolombiya eski Savunma Bakanı’nın 9 Haziran’da paylaştığı bir videoda Kolombiya polisinin ülkenin önemli limanlarından Buenaventura’da Türkiye’ye gönderilmek üzere 4.9 ton kokainin ele geçirildiğini duyurduğunu bilmeyecektik.
Ekvador’daki Bolivar Limanı’ndan Mersin’e gelirken Panama’da 616 paket kokainin yakalandığını da bu videolar sayesinde öğrendik. Ekvador’daki limanın sahibinin geçen hafta İçişleri Bakanı’na maçlar yüzünden meydan okuyan Samsunspor Başkanı olduğu gibi sürpriz bilgilerle de bu sayede karşılaştık.
Bu kadar kokainin Türkiye’de kime veya kimlere gönderildiğiyle ilgili bir soruşturma yapılıp yapılmadığını ise hala bilmiyoruz.
Ancak Twitter’da bir kaç gazeteci ve meraklı insanın takip ettiği Elazığ’da intihar ettiği iddia edilen Kazakistanlı genç gazeteci Yeldana Kaharman’ın hikayesinden bu videolara kadar büyük kalabalıkların haberi dahi olmamıştı. Eğer Sedat Peker gündeme getirmeseydi Kazak bir genç kadının ölümüyle ilgili ne Jandarma ne de Başsavcılık’tan bir açıklama gelirdi. O iki açıklamadaki aşırı savunma hali ve bunca iddiaya rağmen hala Tolga Ağar’ın ifadesinin dahi alınmaması şüpheleri de Peker’in inandırıcılığını da artırdı.
Bir zamanlar iktidara ve Aliyev’e çok yakın olan Azerbaycanlı iş insanı Mübariz Mansimov’un nasıl bir anda FETÖ’cü diye hapse atıldığını ve sonra nasıl olup da tahliye edildiğini biz sıradan insanlara da Peker’den önce kimse anlatmadı. Lüks otelleri, iktidar çevreleriyle ilişkileri sık sık haber olurken neden hapse atılması sessizlikle karşılanmıştı? Kimdi onu hapse attıran güç?
Yine petrol işleri yapan, üniversiteleri olan Altınbaş ailesi mensuplarının geçen yıl “akaryakıt kaçakçılığı” denerek gözaltına alınıp daha sonra sağlık gerekçesiyle serbest bırakılmalarının da Peker’in şantaj iddiaları dışında mantıklı bir izahını yapan olmadı. O soruşturmanın ayrıntıları hakkında emniyet muhabirlerinin bile sınırlı bilgisi var hala.
Sedat Peker, soruncaya kadar kimsenin aklına Emniyet Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı yapmış Mehmet Ağar ve milletvekili oğlunun hangi parayla Bodrum Yalıkavak’taki milyar dolarlık marinanın sahibi olabildikleri sorusunu sormak da gelmedi. Ağar’ın orada neden Alaattin Çakıcı, Korkut Eken ve Engin Alan’la birlikte poz verdi sorusunun da bir cevabı henüz yok.
2014’de Cumhurbaşkanı ve ailesiyle ilgili attığı bir tweet yüzünden gözaltına alınan, AK Partililerin karakol önünde toplanıp çıkışında saldırdıkları eski milletvekili Fevzi İşbaşaran’ın, Sedat Peker’e gelen bir AK Partili siyasetçinin “namus meselesi bu” ricasıyla karakolda Peker’in avukatı tarafından dövülmesi gibi her cümlesi skandal bir olaydan ise ancak 7 yıl sonra haberimiz olabildi. Siyasetçilerin ricasıyla mafyaya daha kaç insanın dövdürüldüğünü de bilmiyoruz.
Lüks sitelerde yaşayan, kokain çekip birbirlerine telefonda kızınca silahlarını ateşleyen, polis çağrılınca suçu şoförlerine atabilen ünlü insanlarının haraketli ama dokunulmaz hayatları da magazin programlarında anlatılmıyor.
Yani bu kadar izlenmesinde şaşılacak bir durum yok. Senaryonun Peaky Blinders’tan Narcos’tan, Babylon Berlin’den aşağı kalır yanı yok, üstelik konu yerli ve milli, olaylar ve karakterler gerçek ve hepsi doğrudan bizim hayatımızda yaşanıyor.
Gördüğümüz, meşru aktörler dışında görmediğimiz gayri meşru aktörler ve güç odaklarının, çetelerin hayatımız üzerindeki etkisini öğrenmeye hepimizin hakkı var.
Ama anlaşılan iktidar cephesinin bu mesele karşısındaki savunma pozisyonu bir organize suç örgütünün liderinin ifşaatlarını izleyip, sorular soranları suçlamak olacak.
Üç videonun ardından İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan tuhaf üsluplu açıklama bunun ilk habercisi.
Açıklamanın özellikle şu bölümü üzerinde konuşulmayı hakediyor:
“Güvenlik güçlerimizin ağır saha baskısı karşısında, bu yapılara mensup kişiler, dönem dönem “örtüleme yöntemi” olarak adlandırdığımız bir yöntemle kamuoyuna “faaliyetlerinden uzaklaştığı” izlenimini vermek isterler. Ancak bu konudaki hedeflerimizi ısrarlı takibimiz, bu örtüleme adımlarına rağmen devam eder. Hakkında Kırmızı Bülten talep edilen organize suç çetesi sözde yöneticisi S.P., dönem dönem çeşitli iletişim mecraları aracılığıyla “iş insanıyım, bu işlerden çekildim” demesine rağmen, yine organize suça yönelik faaliyetleri tespit edilmiştir. Konu adliyeye sevk edilmiş ve neticesinde bu süreç, operasyona dönüştürülmüştür. Anılan kişinin, yurt dışından sosyal medya üzerinden gerçekleştirdiği yayınlardaki iftira ve ithamları, güvenlik güçlerimiz ve devletimiz üzerine yeni bir organize suç faaliyeti olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, anılan kişi ülkemize getirilip adalete teslim edilinceye kadar sürecin takibi sağlanacaktır.”
Yani Bakanlık özetle diyor ki, bir ara iktidarı desteklerken kendisine dokunulmamış olmasının sebebi “örtüleme yöntemi” ne başvurması “iş insanıyım, bu işlerden çekildim demesiymiş.”
Ama sonra “yine organize suça yönelik faaliyetleri tespit edilmiş” ve operasyon yapılmış.
Peki, bu “örtüleme yöntemi” kullandığı “dönem dönem” ne zamanmış?
Herhalde hapiste olduğu 2014 öncesinden bahsetmiyor bakanlık.
Peki 2014’den sonra suç örgütünü neler yaparak örtülemiş olabilir?
Mesela 2014’de eski milletvekili Fevzi İşbaşaran, Cumhurbaşkanı’na hakaretten gözaltına alındığı karakolda Peker’in avukatının saldırısına uğrayınca Sedat Peker, “Avukatım dün gece saat 02:00’da Taksim Polis Karakolu’na avukat olarak gitmiş, Elazığ eski milletvekili Fevzi Başaran ile avukat olarak görüşme yapmıştır. Bulundukları odada yalnız oldukları bir anda Fevzi Başaran kafasını duvarlara vurmak suretiyle kendisini yaralamış, avukatım Barbaros Aslan hakkında kendisini darp ettiği iddiası ile şikayette bulunmuştur” diye dalga geçmişti.
Bu “şaka”sı o gece iktidara yakın gazeteciler ve siyasetçilerin çok hoşuna gitmişti.
2015 Kasım seçimlerine giderken Rize Cumhuriyet meydanında binlerce kişinin katıldığı bir miting düzenlemiş, mitingde “Türkiye’nin kaderiyle Recep Tayyip Erdoğan’ın kaderi birlikte devam ediyor. Recep Tayyip Erdoğan’a diz çöktürülürse, bu devlete de diz çöktürürler” diyerek AK Parti’ye oy istemiş, akademisyen bildirisini imzalayanları “oluk oluk kan akıtacağız, kanlarına duş alacağız” diye tehdit etmişti.
2016 darbe girişiminden sonra demokrasi nöbetlerine katılmıştı.
2017’de Milliyet gazetesinin verdiği yılın iş insanı ödülünü almıştı.
2017 referandumunda video çekip “Aslan kardeşim, mesajını aldım. Gazete patronlarının, basın kuruluşu sahiplerinin geçmişte olduğu gibi elleri cebinde pijamalarıyla liderlerimizi evlerinde karşılayamaması için, bu ülkenin onurlu bir vatandaşı olduğumdan dolayı mutlaka ‘Evet’ diyeceğim. Tüm dünya mazlumlarına umut olmuş bir Türkiye’nin, koalisyon hükümetlerinin elinde çürümemesi ve o ulusların da umutlarını kaybetmemesi adına mutlaka ‘Evet’ diyeceğim.
15 Temmuz’da Fethullahçı Terör Örgütü’nün üyelerine karşı nasıl ki sokaklarda olduysak, referandumu yapmamak adına sokaklara çıkan birileri olursa, onları sokaklarda bekliyor olacağımızı şimdiden özellikle söylemek isterim. Sırf bunun için bile ‘Evet’ diyeceğim. Kardeşlerim, dostlarım ben varım. Sizler de var mısınız?” demiş, büyük tezahüratlarla alkışlanmıştı.
Düğünlerde Cumhurbaşkanı ile fotoğraf çektirmiş, AK Partili siyasetçilerle sık sık bir araya gelmiş, iktidara yakın yeni zengin, dar paçalı, lüks arabalı gençlerden onunla buluşup fotoğraf çektirmeyen kalmamıştı.
Hakkında çıkan iddialara direk iktidara yakın gazetelerdeki köşelerden, iktidarı destekleyen troll hesaplardan cevap verilmiş, ne kadar vatansever olduğu yazılmıştı.
Meğerse bunların hepsi bir örtüleme yöntemiymiş.
Ama ne zaman bizim bilmediğimiz nedenlerle yurt dışına çıkmak zorunda kaldı, ne zaman kameraların karşısına geçip iktidarı eleştirmeye başladı o zaman örtü tekrar indi ve devletimiz de böylece tekrar suç örgütü lideri olduğuna kanaat getirdi.
Ama anlattıklarına deli saçması deyip geçemedikleri için İçişleri Bakanlığı, savcılıklar, jandarma üst üste açıklamalar yapıyor. Hatta yine Peker söylemese bilemeyeceğimiz başka yöntemlere başvurulmuş, konuşmaya başlayınca ATV’de dizilere karakterler bile sokulmuş, en son Zizek’le butch lezbiyenler üzerine tartışırken hatırladığımız tipler, ona aracılar göndermiş.
Organize suçun bile suç vasfının iktidarı destekleyip desteklememekle değiştiği bir ülkede bir iktidarın organize suçla mücadele ettiğine kim inanır?
Görünmeyen, bilinmeyen, gayri meşru aktörlerin bu kadar güçlü olduğu, operasyonlar çektiği, suç örtbas edip, karakola adam çektirdiği, karakolda adam dövdürdüğü bir ülkede haberleri Sedat Peker’den izlemek niye saçma olsun?
Böyle bir ülkede Sedat Peker’in yurt dışında çektiği videolardan yaşadığı ülke hakkında bilgi sahibi olmaya çalışan milyonları kim kınayabilir?
Haber alma hakkı anayasal bir haktır.
Dördüncü bölüm ne zaman yükleniyor?