Önceki gün, yani 9 Eylül, İzmir’in kurtuluşunun 98. yıl dönümüydü.
Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, 9 Eylül’deki köşesini Latife Hanım ile Mustafa Kemal’in ilişkilerine ayırdı. Uzunluğu herhangi bir Özdil yazısına benzemeyen yazı, Sözcü’de tam sayfa yayımlandı.
Yılmaz Özdil, hayatını Atatürk’ü anlatmaya adamış bir gazeteci. Köşesinde sıkça Atatürk’ü anlatmasının yanında, “Mustafa Kemal” adlı tartışma yaratan kitabında da Atatürk’ün çeşitli özelliklerini ele aldı.
9 Eylül’deki yazısının başlığı ise “Latife” idi. Tahmin edilebileceği gibi, yazıda Atatürk’ün eşi Latife Hanım’la olan ilişkilerine yer veriliyordu.
İşgal yıllarında İzmir’de kullanılan karargâhın Latife Hanım’ın dedesine ait olduğu, oturduğu köşkün önündeki mor salkımlar, Latife Hanım’ın İngiltere’deki Tudor Hall School’dan Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’ne kadar uzanan eğitim hayatı, bildiği yabancı diller, çaldığı enstrümanlar, nikâhında giydiği elbiseler, İsmet Paşa’nın Lozan’dan getirdiği nişan yüzükleri, aldığı hediyeler, öğretmenleri, sevdiği yazarlar, Atatürk’le birbirlerine hitap şekilleri, evlerini nasıl döşedikleri, boşandıktan sonraki hayatı, Latife Hanım’ın yeni evinden görülen Atatürk heykeli, tek taş pırlantası…Tüm bunlar gerçekten özel bilgiler.
Yılmaz Özdil’in yazısında bütün bu bilgiler dışında bir de önemli saptama var. Yılmaz Özdil, Latife Hanım için “Kadın haklarının işaret fişeğiydi” diyor ve Latife Hanım’ın “Sadece eş değil. Daima eşit durumda” olduğunun altını çiziyor.
Tıpkı, İpek Çalışlar’ın ilk baskısını 2006 Haziran’ında yapan, Latife Hanım hakkındaki önyargıları alt üst eden ve haftalarca çok satan kitaplar listesinin başında kalan Latife Hanım isimli kitabı gibi. İpek Çalışlar’ın kitabı, daha önce hiç gün ışığına çıkmamış belgeler, yabancı kaynaklardan alıntılar ve fotoğraflarla “kadın haklarının savunucusu, eşi karşısında sağlam duran, ona destek olan, kültürlü bir kadın” olarak Latife Hanım’ı gölgelerin arasından çıkartır. Bu anlamıyla da gerek yoğun belge içeriği, gerekse de resmi tarihin ve Atatürk biyografilerinin görmezden geldiği ya da genellikle “hırçın”, Mustafa Kemal’e uygun olmayan bir portre olarak satır aralarında geçiştirdikleri Latife Hanım’ı merkezine alması açısından bir alternatif/feminist tarih yazımı denemesi.
İşte Yılmaz Özdil’in yazısını okurken, sanki İpek Çalışlar’ın Latife Hanım’ını tekrar okuyormuşsunuz gibi bir deja vu hissine kapılmamanız elde değil.
İpek Çalışlar, yeni baskısını 2019 yılında yapan Latife Hanım kitabı için yıllarca emek harcamış, Latife Hanım’ın ailesinin yaşayan üyeleriyle mülakatlar yapmış, kitabı yayımladıktan sonra araştırmasını sonlandırmayıp her yeni baskı için çalışmasına devam etmiş, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki dış basının arşivini taramış, Mustafa Kemal ve Latife Hanım hakkındaki anı ve inceleme kitaplarını titiz bir şekilde değerlendirmiş, hatta Genel Kurmay ve Anıtkabir arşivindeki nişan yüzüğüne kadar ulaşmış. Ayrıca halen Latife Hanım’ın Türk Tarih Kurumu’na devredilmiş evrakı içinde muhafaza edilen pembe bir kâğıda paketlenip tülbentle sarılı bir kutuya konulan nişan yüzüğünün de hikâyesini biyografisine yazmış.
Bütün bu çabaların sonunda, Mustafa Kemal ile Latife Hanımın “gölgede kalmış” ilişkisi yanında Latife Hanım’ın “gölgede kalmış” kişiliği de kitapta yeniden canlanmış. İpek Çalışlar, Latife Hanım’ın eş olmaktan ziyade eşitlik aradığını söylerken, bir yandan da Latife Hanım’ın hem dünyanın gözünde yeni cumhuriyetin kadınını simgelediğini, hem de sadece Türkiye’de değil, Ankara’daki tüm elçilikler nezdinde etkili bir kadın hakları savunucusu olduğunu dönemin yabancı basınını titiz bir biçimde inceleyerek ortaya koymuş.
Yılmaz Özdil’in yazısındaki kadın hakları savunucusu Latife Hanım işte tam da İpek Çalışlar’ın gölgeler arasından çıkardığı Latife Hanım portresinden kaynaklanıyor.
‘Türbanlı Latife’den ‘Latife’ye…
Yılmaz Özdil, 2007 yılında Hürriyet’te yazdığı “Türbanlı Latife” başlıklı yazısında, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünissa Hanım’a “ayar vermek” için Mustafa Kemal ile Latife Hanım’ın boşanmasına dair şu ifadeleri kullanmıştı:
“Niye boşamıştı derseniz… Latife’nin babası söylemişti, ‘Bu kız, kendisinin cumhurbaşkanı eşi olduğunu unutmuyor ama eşinin cumhurbaşkanı olduğunu unutuyor.’ Yani? Oturduğun koltuğun, oturma odası koltuğu olmadığını; ‘devlet için’ ne manaya geldiğini unutmamak lazım… Mesele budur.”
Nezihe Araz’ın “Mustafa Kemal ile 1000 Gün” kitabında anlatılan alıntıyı değiştirerek, 9 Eylül’deki “Latife” başlıklı yazısında ise şunları söylüyor:
“En isabetli yorumu kayınpeder Muammer Bey yaptı… ‘Kızım cumhurreisiyle evlendiğini sanıyordu, Mustafa Kemal’le evli olduğunun farkına varamadı’ dedi!”
Bir referans çok görülmemeli
Yılmaz Özdil, bu alıntı için Nezihe Araz’ın adını anmıyor. Tıpkı, yazısında yer verdiği pek çok belge ve bilgi için İpek Çalışlar’ın adını anmadığı gibi.
Halil Berktay, Özdil’in “Mustafa Kemal” adlı kitabını 26 Ocak 2019’da Serbestiyet’te şöyle eleştirmişti (eleştiri bazen hiçbir şeyi değiştirmiyor):
“Tek kelimeyle, bomboş. ‘On yıl üzerinde çalıştım, bütün kariyerimi koydum’ dediğini öğreniyorum. Bırakın on yılı; on haftalık emek yok bu kitapta. (…) Güya araştırma yapmış ama tek bir dipnot veya başka tür referans mevcut değil. Bilgi, olduğu kadarıyla, hemen tamamen intihal.”