Ana SayfaManşetYoksa her şey sadece skor için miydi?

Yoksa her şey sadece skor için miydi?

Rezervler sahte bir ekonomi iyi gidiyor algısı yaratmak, sanal bir başarı hikayesiyle göz boyamak, Cumhurbaşkanı’nın faiz-enflasyon tezini doğrulamak, yerel seçimlerde meydanlara doları düşürmüş, ekonomiyi iyi yöneten bir iktidar olarak çıkabilmek için eritilmiş. Bu sahte başarı hikayesi için devletin sopası bazen faiz indirmeyen bankacıların, bazen fiyat indirmeyen marketçilerin, bazen de soğan üreticinin başına vuruldu. TÜİK rakamlarıyla oynandı, Merkez Bankası’na gizli kapaklı döviz müdahalesi yaptırıldı.

Krizin, skandalın bir hafta dayanmadığı Türkiye, harareti azalsa da hala 128 milyar dolar nerede  sorusunu konuşuyor.

Hem rakam çok büyük hem de ekonomik kriz her gün daha güncel ve yakıcı.

Geçen hafta Karar TV’de Taha Akyol ve Elif Çakır’ın konuğu olan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, en merak edilen soruya çarpıcı bir cevap verdi.

Babacan’ın verdiği bilgiye göre 2017’de Merkez Bankası ve Hazine arasında yapılan protokol, Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirilmesinden sonra 26 Kasım 2018’de değiştirilerek Merkez Bankası rezervlerinin Hazine aracılığıyla kamu bankaları üzerinden arka kapıdan satışının önü açılmıştı.

Peki, Merkez Bankası neden kurallara uygun olarak bizzat kendisi, ihaleyle, kamuoyuna açıklayarak dövize müdahale etmeyip, bunu arka kapıdan, gizlice yapmayı tercih etmişti?

128 milyar doların akıbetiyle ilgili bu kadar kuşku olmasına neden olan esas soru bu.

Babacan’ın bu kritik soruya zamanlamaya dikkat çekerek cevap verdi:

“Bu yöntemle kurun kendiliğinden oluşan bir kur mu, yoksa Merkez Bankası’nın müdahalesiyle oluşan bir kur mu olduğu bilgisi gizlenmiş. Ne zaman başlıyor olay? Kasım 2018 protokolünden sonra başlıyor. 2019 Ocak, Şubat, Mart’ta da yoğunlaşıyor. Mart’ta ne var? Yerel seçimler. Muhtemelen Şöyle bir oyun oynandı. Bakın biz Faizleri düşürdük. Ama ekonomiyi de o kadar iyi yönetiyoruz ki kur da düşük gidiyor. Üstelik Merkez Bankası da müdahale etmiyor. Bu oyunun oynanmış olabileceğini tahmin ediyorum. Merkez Bankası müdahale açıklamasın, piyasa kendi dengesini kendi kuruyor, çok iyi yönetiyoruz, çok başarılıyız. Ne zamana kadar, eldeki cephane tükenene kadar.”

Babacan’ın bu kafalarda ampuller yakan cevabını ne anlama geldiğini anlamak için sadece  2019 yılının arşivlerine bakmak yeterli.

O arşivler, arka kapıdan eritilen rezervlerle düşürülüp, sanki piyasa şartlarında düşüyormuş gibi yapılan dolar kuruyla yaratılan ekonomideki sahte başarısı hikayesinin seçim kampanyasında nasıl kullanıldığının örnekleriyle dolu.

Sadece bir kaçını hatırlayalım, zaten çoğunu herkes hatırlıyordur:

25 Şubat 2019:

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak: “Görüyorsunuz. Şubat ocaktan hakikatten çok daha iyi. Mart şubattan daha iyi, nisan da marttan daha iyi olacak. Nisandan sonra çok daha güçlü bir Türkiye ekonomisi ortaya çıkacak. Biz umutluyuz.”

3 Mart 2019

Albayrak: “Ekonomik saldırıda birileri ‘Türkiye batacak, dolar 7, 8, 10 lira olacak’ diye hayaller kurdu. Güçlü yumruğumuzu vurduk, doları 5 liraya düşürdük.”

19 Mart 2019:

Albayrak: “Ağustos, eylül, ekim aylarında bol bol döviz alıp, ‘6 liradan, 7 liradan niye, dolar 10 lira, 15 lira olacak ya 6-7 liradan toplayalım dolarları, 10-15’e satarız.’ Sonra ne oldu? Dolar düştü 5 liraya. Bunlar şimdi kara kara düşünüyor ‘Eyvah eyvah, ne yapacağız?’ Şöyle bir kriz çıksa da füzeyi atsa da şu olsa da bu olsa da dolar yükselse de bir satsak da bir kar etsek. Çok beklersiniz. Hele hele seçimden sonra çok daha beklersiniz.”

28 Mart 2019

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: “Şimdi TL bulamıyorlar. İş ters döndü. Bunu yapamayınca da TL prim yaparken, dolar düşmeye başladı. Dün akşam 5,3 civarlara kadar düşmüş vaziyette. Biz kendimize güveniyoruz, iyi bir konumdayız. Seçimden sonra diyorlar… Bu oyunu oynayan bankalar ‘Seçim zamanları rapor açıklamayacağız’ demeye başladı. Açıklasan ne yazar? Bundan önce yaptınız tutmadı, yine tutmayacak. Bu siyasi bir dayatmadır.  Bir sıkıntımız var o da enflasyon. Enflasyonda düşüş başladı. Burada asıl sıkıntı faiz konusu. Faizi düşürdükçe enflasyon düşecektir. Asıl mesele faizdir. Ben de bir ekonomistim. Benim iddiam şudur, Keynes ve Smith’in…”

26 Temmuz 2019

Erdoğan: “Ne dediysek oyalama taktikleriyle gittiler. Faiz oranlarındaki dramatik düşüşlerin ekonomiyi tepetaklak edeceklerini söylüyordu. Dün 425 baz puan düşüşe gidildi. Battık mı, bittik mi? Piyasalar bunu gayet normal karşıladı. Olması gereken zaten buydu. Bu bile yeterli değil. Yılsonuna kadar bunun devamı gelir.”

5 Kasım 2019

Erdoğan: “Ülkemize geçen sene döviz, faiz, enflasyon üzerinden oynanan oyunu bozduk. Faizi düşürdükçe enflasyon düşer dedik. Bu olunca büyüme hızlanır dedik. Önceki Merkez Bankası Başkanı’nı görevden aldık, çünkü laf dinlemiyordu adam. Yeni arkadaşımızla yola devam ettik. Faiz oranlarını düşüreceğiz dedik. Tek haneliye enflasyonda düştük, döviz kurunu nispeten stabil hale getirdik. Gösterge piyasa faizlerinde ardı ardına indirimler yapılıyor, araç ve konut kredilerindeki düşüş bu piyasaları canlandırdı. Enflasyonu Ekim itibarıyla %8.6’ya indirerek tek haneye düşürdük yeniden.”

Rezervler satıldıkça, Cumhurbaşkanı’nın tezi doğrulandı, Albayrak bakanlıkta başarılı bulunmaya başlandı.

O günlerin havasını en iyi anlatan görüntülerden biri 6 Ocak 2020’de Erdoğan’ın CNN Türk’te katıldığı canlı yayında Ahmet Hakan’ın Erdoğan’ın konuşmasına gerek bırakmadan bu başarı hikayesine yağdırdığı övgülerdi:

“Siz sürekli faizin inmesi lazım dediniz. Siz ‘faiz inmeli’ dedikçe bunun enflasyonu da indireceğini söylediniz. Siz bunu söyledikçe bütün ekonomi uzmanları ‘Bu felaket olur, bu yapılmamalı’ dedi. Ben de onlardan etkilenmiştim. Faiz indi, enflasyon da iniyor… Bu bir süreç, 2008’den beri hep bunu söylüyorsunuz. Gerçekten felaket senaryoları yazdılar. Hatta Merkez Bankası Başkanı direniyordu indirmemek için herkes onu destekliyordu. Halbuki hakikaten faiz indi, enflasyon da iniyor. Ekonomide de herhangi bir olumsuz tablo yok, hatta tam tersine…”

Ama arka kapıdan gizli olarak eritilen döviz rezervleriyle, soğan depoları basarak, tanzim satış mağazaları açarak, marketlere baskıyla fiyat düşürterek, bankalara faiz düşürme baskısı yapıp, kredi vermeye zorlayarak sopayla ve gizli yöntemlerle yaratılan bu başarı hikayesi ekonominin gerçekleriyle örtüşmüyordu.

Bu çelişki Türkiye’nin iyi ve cesur ekonomistlerinin dikkatini çekti.

Onlardan biri olan Kerim Rota, 2019’un başından itibaren ekonomistlerin kafasını karıştıran tabloyu şöyle anlatıyor:

“2019 başında TCMB faizi %24 iken, bankalar “yukarılardan gelen tavsiye”ile mevduatta %20,50’nin üstüne çıkamıyordu. Böylece enflasyon o dönem %20 iken, net getirisi %17’lere düşen TL mevduat sahipleri, tercihlerini döviz almak yönünde kullanmaya başlamıştı. Aynı dönemde kamu bankalarının piyasada olağandışı şekilde döviz satışı yaptığı konuşulmaya başlandı. Yerel seçimler kapıdaydı. Hükümet TCMB’nin para politikasını mevduat tavanı ile etkisiz hale getiriyor, aynı zamanda dövizin yükselmesini ise belirsiz bir kaynaktan gelen dövizlerle kamu bankaları eliyle önlemeye çalışıyordu.”

O günlerde hatırlanacaktır, o belirsiz döviz kaynağının  Katar’dan gelen milyar dolarlar, Çin’den gelen paralar hatta Türkiye’ye aktarılan kara paralar olduğuna dair tezler ileri sürüldü.

Ekonomistler, bu tuhaflığın peşinde düştü.

İlk ipucunu yakalayan yayınladığı bültenlerle bu rakamları yakından takip eden ekonomist Haluk Bürümcekçi oldu. 

21 Mart 2019’da Bloomberg’e TCMB rezervlerinde anlaşılamayan bir düşüş hesapladığını ve TCMB tarafından buna açıklık getirilmesi gerektiğini söyledi. Merkez Bankası aylık toplantısında sorulan bir soru üzerine bu iddiayı yalanladı.

23 Mart’ta bu kez T24’den Barış Soydan rezervlerdeki bu sıra dışı erimeye dikkat çeken bir yazı yazdı.

1 Nisan’da yayınladığı bültende Haluk Bürümcekçi, Aralık 2018-Mart 2019 arasında Merkez Bankası rezervlerinde 11,5 milyar dolara yakın kaçak olduğunu ortaya koydu.

Ama bütün bu iddialar konuya hakim dar bir ekonomist çevrenin dışında pek duyulmadı. Ekonomide başarı hikayesi anlatan iktidar çevrelerinden de bir ses çıkmadı. Zaten herkesin gündemi yerel seçimler ve iptal edilen İstanbul seçimleriydi.

Ta ki Financial Times’ın 18 Nisan 2019’daki manşetine kadar.

Financial Times, Merkez Bankası bilançosunda borç alınan döviz miktarının artışına rağmen rezervlerin düşmesini sorguladı, şüpheleri dile getirildi.

Gazetenin manşetine iktidar cephesinden çok sert bir tepki geldi.

İktidarı gazeteleri “FT’nin çirkin algı operasyonu” manşetleriyle çıktılar.

Anadolu Ajansı, Merkez Bankası rezervlerinin o hafta 505 milyon dolar daha artıp 97 milyar dolara yükseldiği haberini yaptı.

Aynı gün Cumhurbaşkanı, konuşmasında adını vererek Financial Times’a yüklendi:

“Türkiye olarak son yıllarda uluslararası bir karalama kampanyasına maruz kalıyoruz. Şu an ülkemdeki ekonomik durumla alakalı batı tüm medya organlarıyla ekonomimizi çökmüş gibi gösteriyor. Siz ne yaparsınız yapın, Türkiye dimdik ayaktadır. Financial Times böyle yazmış sen ne yazarsan yaz, alışacaklar. Türkiye’nin gücünü de kabullenecekler. Bunlar hep bu başlıkları atacaklar. Küresel adaletsizlikler konusunda sesimizi yükselttikçe saldırıların dozu yükseliyor.”

30 Nisan’da Uğur Gürses, Merkez Bankası enflasyon raporu toplantısında bu iddiaları Merkez Bankası’nın o günkü başkanı Murat Çetinkaya’ya sordu ama cevap alamadı.

Piyasalarda tuhaf şeyler olmaya devam etti.

9 Mayıs 2019 Perşembe gününü 6,24 liranın üzerinde kapatan doların, ikisi finansal işlemlere kapalı toplam üç günde 6 liranın altına kadar inmesi şüpheleri yeniden artırdı.

Bloomberg, üç kaynağa dayandırdığı haberinde bu para transferinin kamu bankaları tarafından yapıldığını ve değerinin 1 milyar doları aştığını yazdı.

Reuters, üst düzey bir yetkiliyi kaynak gösterdiği haberinde “Ziraat Bankası başta olmak üzere kamu bankaları aracılığıyla bir hafta içinde yaklaşık 4,5 milyar dolar satıldığını” duyurdu.

Artık gizli başarının yöntemi en azından ekonomi çevrelerinde deşifre olmuştu.

Albayrak, Temmuz ayında ekonomi yazarlarıyla yaptığı toplantıda iddialara değinmeden “Gerek büyümede, gerek istihdamda, gerek ekonomik iktisadi faaliyette birçok negatif tahminleri bir kenara olacak şekilde, beklenen hiçbir ‘en kötü senaryo’nun gerçekleşmediğini de şükürler olsun çok daha iyi bir neticeyle bu bir yılı kapatacağımızı ifade edebilirim. Keşke çok eski dönemlerde Merkez Bankalarımız, başkanlarımız daha fazla rezerv biriktirselermiş” dedi.

Rezervlerdeki erime ay ay ekonomistler tarafından takip edildi.

Ama gizli kapaklı müdahalelerle döviz baskılanması karşısında bu karmaşık, teknik yöntemin yanlış olduğunu söyleyenlerin sesi pek duyulmadı.

Nihayet 2 Kasım 2019’da Kerim Rota, “Con Ahmet’in Devri Daim Makinesi Döviz Piyasasında” başlıklı meşhur yazısını yazdı ve ekonomist olmayanların tam olarak anlayamadığı meseleyi daha geniş kitlelere anlattı.

O sırada henüz eritilen rezervler 30 milyar dolar civarındaydı.

İşte bu yazının ardından bu yöntemi deşifre eden ekonomistlere iktidar cephesinden doğrudan saldırılar başladı.

Kerim Rota’nın yazısından dört gün sonra Sabah Gazetesi’nde Albayrak’a yakın bir kalem “Yalancı çobanlar yandı” başlıklı bir yazı yazdı.

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/dilek-gungor/2019/11/06/yalanci-cobanlar-yandi

Yazıda doğrudan Rota ve bu eleştirileri yapanlar 6 aydan iki yıla kadar hapisle tehdit edildi:

“Hiçbir tahmini tutmayan bu kesimin finansal piyasalarda istikrar sağlandıktan sonra ortadan kaybolduğunu dile getirdim. Kendilerine de ‘yalancı çobanlar’ yakıştırmasını yaptım.

Peki bu arkadaşlar ve ROTA’syona uğrayan türevlerinin finansal piyasalarda sağlanan istikrardan sonra yüzü kızardı mı?

Hayır…

Üstelik, her gün çıkıp ekonomiye, Türk Lirası’na, finansal göstergelere ilişkin yalan, yanlış ve yanıltıcı bilgiler sallamaları da yanlarına kâr kaldı.

Ancak… Şu günlerde konuyla ilgili bir düzenleme hazırlığı yapıldığını biliyorum…yalan, yanlış ve yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, bu suretle menfaat elde edenlerin, 6 aydan iki yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adlı para cezasıyla cezalandırılması gündemde…

Velhasıl, artık öyle bol keseden sallamak yok beyler!”

Yeni Şafak’ta profesyonel olarak halkla ilişkiler işi yapan bir yazar, doğrudan Rota’yı hedef gösteren bir yazı kaleme aldı:

“Yalnız, şu iki çift lafı etmeden geçmeyelim: İlki, ülkemiz bu ve bunun gibi karalama kampanyası, iftiralarla hedef gösterme, finansal kriz çıkarma çabalarına hep direndi… Bunların üstesinden de hep geldi…İkincisi, hadi dış düşmanları anladık diyelim de siz içerdekiler siyasi çıkarlarınız için bu hainliğe nasıl ortak olursunuz, onu hiç anlayamadık!”

https://www.yenisafak.com/yazarlar/ali-saydam/turkiyenin-pacasi-ve-sulukleri-2053683

Ama bu uyarılara rağmen 2020’nin sonuna kadar, yani henüz o yarasa yakalanıp Wuhan’daki pazara getirilmemişken Merkez Bankası rezervlerinden bu yöntemle 33 milyar dolar satılmıştı.

Türkiye’deki ilk koronavirüs vakasının görüldüğü Mart 2020’ye gelindiğinde Merkez Bankası net rezervi artık sıfırı görmüştü.

Türkiye, makyaj için eritilmiş rezervlerle pandemiye girdi.

Yine Kerim Rota’nın tabiriyle “rulet masasından kalkamayan kumarcı” gibi pandemi döneminde de aynı gizli kapaklı yöntemle döviz rezervleri arka kapıdan satılarak mutlu ekonomi tablosu yaşatılmaya çalışıldı. Rezervler eksiye indi.

Con Ahmet’in devri daim makinesi meşhur Pazar akşamı yaşanan Instagram istifasına kadar çalışmaya devam etti.

Aslında amaçlanan, eğer bir grup iyi ekonomist bu gizli kapaklı yöntemi teşhir etmeseydi ve koronavirüs krizi ortaya çıkmasaydı, Con Ahmet’in devri daim makinesi yöntemiyle 128 milyar dolarlık rezervi 2023 seçimlerine kadar yavaş yavaş eriterek seçime ekonomide bu sahte başarı hikayesiyle girmekti.

Ama Babacan’ın dediği gibi pandemi yüzünden eldeki cephane erken tükendi.

Bugün artık seçim kampanyasında dövize vurulduğu söylenen o güçlü yumruğun ne olduğu biliniyor.

128 milyar dolar nerede soruları muhataplarını terletmeye devam ediyor.

Ama 128 milyar dolar meselesinde yolsuzluk ya da başka bir usulsüzlük arayanlar yanılıyor.

Sorunun cevabı her ikisinden daha vahim görünüyor:

Aslında her şey skor içindi…

Rezervler sahte bir ekonomi iyi gidiyor algısı yaratmak, sanal bir başarı hikayesiyle göz boyamak, Cumhurbaşkanı’nın faiz-enflasyon tezini doğrulamak, yerel seçimlerde meydanlara doları düşürmüş, ekonomiyi iyi yöneten bir iktidar olarak çıkabilmek için eritilmiş.

Bu sahte başarı hikayesi için devletin sopası bazen faiz indirmeyen bankacıların, bazen fiyat indirmeyen marketçilerin, bazen de soğan üreticinin başına vuruldu. TÜİK rakamlarıyla oynandı, Merkez Bankası’na gizli kapaklı döviz müdahalesi yaptırıldı.

Henüz rezervler 30 milyar dolar eritilmişken bu yönteme itiraz eden ekonomistler de hapisle tehdit edildi.

Günün sonunda ortaya çıkan skor malum.

En azından bugün bu gerçeği ortaya çıkaran Türkiye’nin iyi ve cesur ekonomistlerine bir teşekkür borçluyuz…

- Advertisment -