2 Temmuz 1993’te Sivas milletvekili ve koalisyon ortağı SHP’nin genel saymanı Ziya Halis, linç güruhu Madımak Oteli’nin etrafını sarınca otelde bulunan Arif Sağ ve Rıza Aydoğmuş ile iletişime geçti.
Memleketinde yaşananları Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’ye aktardı.
Kalabalığın dağıtılması amacıyla Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’le, Başbakan Tansu Çiller’le, Çiller’in danışmanı Meral Akşener’le, İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu’yla ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş telefonuna çıkmadığı için onun özel kalemiyle konuştu.
Hiçbirisi fayda etmedi, katliam önlenmedi.
Ziya Halis’e göre Madımak Katliamı “şeriat özlemi içinde olan, derin ve karanlık güç odaklarının organizasyonu”ydu.
Katliama yol açansa “sözde devlet tecrübesi olan” Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in talimatıydı:
“Burada esas rol oynayan unsur, sözde devlet tecrübesi olan bir Cumhurbaşkanı’nın hem Başbakan’a hem de Vali’ye telefonla verdiği ‘Halkla, güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyin’ talimatıdır. Vali, kendisine ‘Güvenlik güçlerini kullanarak topluluğu otelin önünden dağıtın’ diyenlere ‘Sorunu çözeceğiz’ yanıtını vermiş ve bu trajik sonun hazırlanmasına neden olmuştur. Bu trajik durum, Cumhurbaşkanı Demirel’in otelin etrafını sararak oteldeki masum insanları yakmaya kalkışan saldırganları ‘masum insanlardan oluşan bir halk kitlesi’ olarak görmesinin sonucudur.”
Demirel, iki gün sonra danışmanı Cüneyt Arcayürek’e “Durup durduğu yerde olmadı ki bu iş. Ondan sonra çırpınıyor Aziz Nesin. ‘Tahrik mahrik etmedim ben’. Ee, peki birader, orada her şey kendiliğinden mi oldu bunların hepsi?” diyerek katliama mazeret arıyordu. Devletin kusurunu tarif ederken “İtfaiyeye su sıktırmamışlar, iyi mi?” demekle yetiniyordu. (Tanıl Bora, Demirel, İletişim Yayınları)
İnsanlar ateşe verilerek katledilirken itfaiye çalışmamıştı. Halis şöyle anlatıyor:
“Bir bakıyorsun yürüyüş yapan saldırganların yanında kimi emniyet çalışanları hiçbir müdahalede bulunmadan yiyor, kimisi saldırganın omzunu sıvazlıyor, emniyet otosundan birtakım dini ifadeler sarfediliyor, belediye başkanı gerekeni yapmıyor, hatta belediye çalışanları bu saldırıda aktif rol oynuyor, itfaiyeci itfaiye arabasını çalıştırmıyor, otelin karşısındaki bir yere taş yığıyor…”
Hayatının en büyük acısını Madımak’ta yaşayan Ziya Halis iki ay önce anılarını yayınladı.
1948 yılında Sivas’ın Zara ilçesinin bir dağ köyünde Koçgiri Aşireti’ne mensup Kürt-Alevi bir aileye doğan Halis’in aile ve çocukluk anılarıyla başlayan kitap 14 Mayıs 2023 seçim sonuçlarına dair gözlemlerle son buluyor.
Halis’in anılarından hem kişisel hem de siyasi bilgiler öğreniyoruz.
Dedesinin Sarıkamış’ta şehit olduğunu, Topal Osman’ın Koçgiri’deki katliamlarını dinleyerek büyüdüğünü, yıllar sonra kendisinin de JİTEM’in infaz listesine alındığını, tetikçisinin vazgeçip itirafçı olması nedeniyle hayatta kaldığını, DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılırken diğer partilerde siyaset yapan Kürt milletvekillerinin ortak tutum alabildiklerini, Hasan Mezarcı ile Doğu Perinçek’in ifade özgürlüklerini, Cumhurbaşkanı Demirel’in Madımak Katliamı’na yol açan talimatını, Çalışma Bakanı’yken amirliğini yaptığı SSK Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine ayak uyduramayıp parti içi siyasete göre pozisyon aldığını, 1995 işçi grevlerini ertelememe ısrarının CHP-DYP koalisyonunun bozulmasına neden olduğunu, Çiller’in kendisini nasıl tehdit ettiğini, işçileri satan sendikacıları, Deniz Baykal’ın ayak oyunlarını, Hikmet Çetin ile Altan Öymen’in CHP’deki kısa dönem genel başkanlıklarının perde arkasını, Baykal’ın Erdal İnönü’nün parti kurma girişimini engellemesini, 2010 referandumunda “evet” oyu veren solcuların gerekçelerini…
Halis, CHP’de ve SHP’de geçirdiği 26 yıl boyunca ilçe kongresi divan başkanlığından bakanlığa, parti meclisi üyeliğinden genel saymanlığa kadar çeşitli görevler üstlendi.
“Baykal’ın amacı SHP’yi ele geçirmekmiş”
Halis’in anıları Türkiye’nin ve sosyal demokratların kriz dolu dönemlerine ışık tutuyor. Kendisinin, Deniz Baykal’ın istkrarlı bir eleştirmeni ve muhalifi olduğunu gösteriyor.
Kitaptaki ilginç hikâyelerden birisi de Baykal’ın yüzde 4,6 oy oranıyla koalisyon ortağı olması.
1994 yerel seçimlerinden Murat Karayalçın liderliğindeki SHP yüzde 13,6, Deniz Baykal liderliğindeki CHP yüzde 4,6 oy oranıyla ayrılmıştı.
Genel seçimlerde ise SHP koalisyon ortağı olmuştu. İki parti arasındaki birleşme görüşmelerinde “Cumhuriyet Halk Partisi” isminin marka değeri ağır bastı, Erdal İnönü’nün isteği de benzer yönde olunca CHP çatısında birleştiler. Partinin genel başkanlığına Hikmet Çetin getirildi.
Çetin’in görevi 7 ay sürdü. Çevresi Baykal’a yakın isimlerce kuşatılmıştı. 9 Eylül 1995’teki 27’nci Kurultay’da “Nankör bir görevi yerine getirdiğini” söyleyen Hikmet Çetin aday olmadı. Deniz Baykal 681, Murat Karayalçın 309 oy aldı.
Baykal’a yakın kadrolar SHP’yi yutmuş, son girdiği seçimlerden yüzde 4,6 oy oranıyla ayrılan Baykal türlü siyasi taktiklerle liderlik koltuğuna oturmuştu.
Baykal’ın listesini delerek Parti Meclisi’ne seçilen 5 kişiden birisi de 1995 yılında cumhuriyet tarihinin en kitlesel işçi grevlerini ertelemediği için Başbakan Çiller tarafından tehdit edilen Çalışma Bakanı Ziya Halis’ti.
Halis, ilk Parti Meclisi toplantısında işçi grevlerini CHP’nin gündemine taşıdı:
“Ben bu konuda kararlıyım. Grevleri erteleme kararnamesine imza atmayacağım. Bu konuda kişisel kararım kesin. Ama siz (Deniz Baykal) partinin yeni genel başkanısınız. İmzalayın derseniz, Bakanlıktan affımı isteyeceğim.”
Baykal yorum yapmadı. Mehmet Moğoltay gibi Baykal’a yakın bakanlar ise kararnameyi imzaladılar.
Halis’in direnci Baykal ile Çiller’in bir ay sonra yeni bir koalisyon kurmak üzere koalisyonu dağıtmalarına neden olmuştu. Grev erteleme kararını, DYP tarafından kurulan ve yalnızca 25 gün süren azınlık hükümeti imzaladı. Ardından 52’nci Hükümet Baykal ile Çiller anlaşmasıyla kuruldu.
Baykal sadece partide liderlik koltuğuna oturmakla kalmamış, yüzde 4,5 oy aldığı seçimden 1 yıl sonra Başbakan Yardımcılığı’na ve Dışişleri Bakanlığına kadar sıçramıştı.
Halis, SHP ile CHP birleşmesini şu sözlerle yorumluyor:
“Baykal’ın amacı SHP’yi ele geçirmekmiş. Amacı ‘solda birleşme sağlansın, güçler bir araya gelsin, koalisyon ortağı olmanın yarattığı aşınmayı telafi edelim, yeniden parti içinde bir barış havası oluşturalım’ değil, ‘Nasıl partinin tek adamı olurum’un hesabıymış.”
“Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasıyla EDP’nin önü kesildi”
Halis 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sahneye çıkışından önce toplanan 29. CHP Kurultayı’nda parti meclisi sıfatıyla yaptığı konuşmada Baykal’a muhalefetini sürdürdü. Delegelere “CHP, tüm ezilenlerin sığındığı bir liman olmalıdır. Sosyal demokrat sol kimlikle tutarlı, emekten yana alternatif politikalar üretmekte yetersiz kalmanın bedeli ağır olacaktır” diye seslendi.
Bu, Halis’in CHP kürsüsündeki son konuşmasıydı. Baykal’ın yeniden genel başkanlığa seçilmesinin ardından 26 yıllık parti üyeliğinden istifa etti.
Bir süre 10 Aralık Hareketi’yle dirsek temasında bulunduktan sonra, sosyal demokrat, özgürlükçü sosyalist ve Alevi demokratik kitle örgütlerinden gelen kadroların “solda kitle partisi” hedefiyle kurduğu Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (EDP) genel başkanı olarak 2010 yılında aktif politikaya geri döndü.
Ben de kendisini bu dönemde tanıma fırsatı buldum. Halis’in dünyaya soldan bakan demokrat bir yaklaşımla siyaset yaptığına tanık oldum.
Siyasi konjonktür nedeniyle EDP’nin ömrü kısa sürdü.
Aslında Baykal CHP’sinin yıprandığı, Dersim gibi tartışmalarda CHP’li siyasetçilerin verdiği kimi tepkiler nedeniyle Alevi seçmenlerinin farklı arayışlara yöneldiği, seçmenin Baykal’dan yorulduğu bir dönemde solda özgürlükçü görüşleriyle öne çıkan EDP’nin önü açık görünüyordu. Aynı dönemde Mustafa Sarıgül de bir parti kurma hazırlığındaydı.
Bu dönemde Baykal bir operasyonun ardından görevinden ayrıldı.
Halis’e göre “Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasıyla birlikte özellikle EDP’nin ve Sarıgül’ün önü kesilmiş oldu”.
Halis anılarında Baykal’ın Kılıçdaroğlu’nu Altan Öymen gibi geçici bir genel başkan olarak düşündüğünü ancak Önder Sav’ın Kılıçdaroğlu’na destek vermesiyle Baykal’ın yapacak bir şeyinin kalmadığını ileri sürüyor.
Halis’in bir de özeleştirisi var.
EDP, 2010 Anayasa Referandumu’nda “AKP zihniyetine hayır! Referandumda evet!” kampanyası düzenlemişti. (“Yetmez ama evet” dememişti.)
Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısındaki değişikliklerin hukuken ileri adımlar olduğunu tespit ettikten sonra Halis şunları söylüyor:
“AKP’nin Türkiye’yi yargı bakımından getirdiği noktayı bugünkü gibi görmüş olsaydık, kesinlikle yargıyla ilgili maddelerden dolayı yine ‘hayır’ demezdik ama bu konudaki kararı üyelerimizin takdirine bırakırdık. Herhalde doğrusu da buydu.”
Halis’e göre, bugün Türkiye meclise girdiği 1992 yılından çok daha geride.
İnsan anı kitabı okuyunca kendisini déjà vu yaşarken buluyor.
Sanki döngüsel bir zamanın içindeyiz ve aynı gündemleri aynı korku ve aynı umutlarla döne dolaşa yaşayan fasit bir dairede debelenip duruyoruz.
Ziya Halis, Anılarla Mücadele Dolu Yıllarım, Ütopya Yayınları, Mart 2024, 352 sayfa.