Birinci sahne: Farklı bir futbol anlayışıyla kulübün (takımın) başına geçen teknik direktör, kulüpte elli yıldır hâkim olan ve hiçbir zaman şampiyonluk getirmeyen köhne zihniyeti yavaş yavaş değiştirmeye başlar, sonra daha radikal adımlar atar ve nihayet takımı şampiyonluk potasına sokar. Ne var ki beklenen zafer gelmez, şampiyonluk son anda kaptırılır.
İkinci sahne: Teknik direktör, şampiyonluğu kaçırmasına rağmen futbol anlayışının doğru olduğunu, bu anlayışta sabredilirse makus talihin yenileceğini söyler, kendini savunur.
Üçüncü sahne: Başarısızlık silsilesiyle geçen önceki elli yılın sorumluları, takımın son 10 yılındaki, bilhassa da son sezonundaki performansına işaretle teknik direktörü ve yeni yönetimi “aynı şeyleri tekrarlayarak farklı sonuçlara ulaşılamaz” diye istifaya çağırır. Peki ne yapılmalıdır? Tabii ki onların önerdiği futbol anlayışına geri dönülmelidir.
Şimdi buradaki olayın politik bir fars olmaktan öte bir anlamı var mıdır? Aynı şeyleri farklı sonuç alacağı beklentisiyle onlarca kez tekrarlayan birileri, yeni bir teşebbüsü bir daha ve sonra belki bir daha denemeyi önerenleri böyle eleştirebilir mi?
Dün (25 Haziran) öğrendik ki CHP’de “kurucu ideoloji”ye dönmeyi temel alan ‘yeni’ bir hareket doğmuş. CHP İlke ve Demokrasi Hareketi adı altında kurulan bu harekette Algan Hacaloğlu, Necla Arat, Nur Serter, Dilek Akagün Yılmaz, Prof. Dr. Tolga Yarman, Türker Ertürk, Utkan Güneş gibi isimler yer alıyormuş. Hareketin mottosu da “CHP’de devrim olmadan Türkiye’de olmaz”mış.
Yukarıda futbol üzerinden verdiğim muhayyel örnek şu yeni harekete tıpatıp uyuyor. Hareketin kurucularına bakınca onların nasıl bir kuruluş bildirisi kaleme aldığını tahmin etmek zor değil; fakat ben yine de tamamını okudum ve imzacılarla uyum içinde olduğunu gördüm.
Olgun insan gerçekle yüzleşebilen insandır. Gerçek şu ki, ‘kurucu ideoloji’yle girilen bütün seçimleri kaybetti CHP. Ve bu gerçek ortadayken, onu unutup “aynı şeyleri deneyerek…” eleştirisi yapmak olgun insanların tavrı olamaz.
Kılıçdaroğlu yönetimine bu eleştiri ancak denenmemiş bir şeyi önerenler tarafından yapılabilir; aynı şeyi farklı sonuç beklentisiyle elli yıl boyunca defalarca tekrarlayanlar ve her defasında kaybedenler değil.
Eski CHP’nin seçim maceraları arasında bir gezinti
Taze yenilgiler eski yenilgileri unutturuyor, hatırlatmakta fayda var: CHP elitleri ve CHP’yi destekleyen kanaat önderleri, gazeteciler, televizyoncular vb her seçime aynı şeyleri tekrarlayarak girdiler ve her seçimde farklı bir sonuç umdular. Bu beklentide benim çok eğlendiğim, her seçim öncesinde ve sonrasında mutlaka ele aldığım bir nüans vardı: Buna göre, kaybedilmiş bir seçimi izleyen ilk birkaç yılda ‘cahil halk’ aşağılanıyor, zinhar değişmeyeceği söyleniyor fakat yeni bir seçim yaklaştığında ‘bu defa farklı’ olduğu, bu defa seçimin kazanılacağı iddia ediliyordu. Bu iddianın eğlendirici yanı şuydu: ‘Bilimsel’ sözcüğünü olur olmaz tekrarlamaktan pek hoşlanan bu parti elitleri ve kanaat önderleri ‘asla değişmeyecek cahil halk’ varsayımıyla, seçimin ancak bu ‘cahil’lerin hiç değilse büyücek bir bölümünün tercihlerini değiştirerek kazanılabileceğini gösteren matematik hakikati arasındaki çelişkinin farkında değillerdi.
Bu söylediklerimi, o kanaat önderlerinden birinin performansı üzerinden somutlaştırayım…
Malum, ‘cahil halk’ için uygun bulunan ve yaygın olarak kullanılan iki sıfattan birinin (“göbeğini kaşıyanlar”) müellifi, bu sıfatı kullandığında Hürriyet’te yazmakta olan Bekir Coşkun’du. “Bidon kafalar”ın mucidi ise galiba Yılmaz Özdil’di ve o da bu sıfatı ilk kez Hürriyet’teki köşesinde kullanmıştı.
Bu sıfatlarla 2009 seçimlerine kadar idare edildi. Fakat artık yenilerini bulmak gerekiyordu ve o şeref de yine Bekir Coşkun’a nasip oldu. Coşkun, AK Parti’nin oyunun bir önceki seçime göre 10 puan kadar düştüğü 2009 yerel seçimlerinin sonuçlarından yine de memnun kalmamıştı. Öfkesini şöyle dindirdi: “Seçimler sadece akılsız insanlar ile akıllı insanların sayımıdır, genelde birinciler kazanır…”
Bekir Coşkun, iki yıl sonra, 12 Haziran 2011 seçiminin ardından ‘yanlış parti’ye oy vermeye devam edenler için yeni bir sıfat buldu ve onu da bir süredir yazmakta olduğu Cumhuriyet’ten ilan etti:
“(…) Yine de AKP oyları arttığına göre… Nasıl anlatılır?.. Bazen anlatamazsın… Yani anlatılacak gibi değilse, neresini anlatacaksın?.. Bocalarsın… Uykusu kaçar insanın… O durumda koyunları sayacaksın…” (Cumhuriyet, 14 Haziran 2011).
Bekir Coşkun ‘koyun’ keşfinden o kadar memnun kalmıştı ki, keşfinden iki yıl sonra konuya tekrar döndü ve ‘AK’ın ardından giden ‘koyunlar’ esprisi üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne yeni bir ad bile önerdi: ‘Akkoyunlular devleti…’ (Cumhuriyet, 6 Şubat 2013).
Seçimden iki gün sonra ancak “koyunları sayarak” uyuyabilen Bekir Coşkun, o seçimden beş gün önce bakın ‘koyun’ların sağduyusuna nasıl seslenmiş, ‘bu defa tamam’a nasıl inanmıştı:
“İyi bakın… Görün… Bilin… Direnin… Herkese söyleyin… Bu kez daha farklı; son yumruğu vurmak, son gözü oymak, son başı koparmak, son sesi boğmak için geliyor nefret… Kazanmasına izin vermeyin nefretin…” (Cumhuriyet, 7 Haziran 2011).
İşte yukarıda ‘derin çelişki’ diye işaret ettiğim şey buydu: AK Parti’ye oy verenler ‘akılsız’sa, ‘koyun’sa, ‘bidon kafa’ysa, bunları yazmaktan ve okumaktan bir tür orgazmik haz duyanlar nasıl oluyor da her seçimin arifesinde ‘bu defa farklı’ diyerek yeniden ümide kapılabiliyorlardı? Aşağıladıkları o insanların yeni seçimde de ‘yanlış parti’ye oy verecekleri onların doğalarının bir gereği ise, ‘bu defa’ seçimden galip çıkacaklarını nasıl umabiliyorlardı?
İlke ve Demokrasi Hareketi başarılı olur da CHP yönetimine gelirse duyacağımız sesler muhtemelen işte böyle sesler olacak. Ve bu sesin sahipleri bir yandan da “Aynı şeyleri tekrarlayarak farklı sonuçlar alamazsın” diye Kılıçdaroğlu yönetiminin tepesinde boza pişirecek.
Yanlış anlamaya mahal vermek istemiyorum notu: Neticede Kılıçdaroğlu ve Kılıçdaroğlu CHP’si (de) seçimi kaybetti, dolayısıyla “aynı şeyi tekrarlama, tekrarlayıp farklı bir şey umma, yeni bir şeyler bul, yeni bir şeyler söyle” eleştirisi ona yöneltilebilir ve bu eleştiri haksız olmaz. Fakat “aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar alamazsın” eleştirisinin sahipleri bunu defalarca yapmış birileriyse ve çözüm olarak yine ‘yenilgi garantili’ eski yolu öneriyorlarsa, işte o zaman olmaz.