CHP Genel Başkanı Özgür Özel 4 Nisan sabahı Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın sorularını cevaplandırdı. Siyasetçilerle yapılan, istisnalar dışında harcıâlem içerikleriyle malûl televizyon söyleşilerinden uzak duran biriyim, fakat Özgür Özel’in seçim gecesinden itibaren sergilediği performans bende ona karşı bir istisna yapma duygusu uyandırdı ve sonuna kadar izleme kararlılığıyla 4 Nisan sabahı Halk TV’yi açtım.
Program bittiğinde şöyle dedim kendi kendime: Medya, Özgür Özel’in konuşmanın başlangıcında söylediği tarihi önemdeki sözlerin üzerinden atlayacak ve seçim, adaylar vb başlıkları aktarmakla yetinecek… Tam düşündüğüm gibi oldu: o nedenle ben, Özel’in o sözlerini kelimesi kelimesine aktarmakla yükümlü hissediyorum kendimi.
Özgür Özel dikkatinize sunmak istediğim sözlerini İsmail Küçükkaya’nın kısa ve net sorusuna cevap verirken sarf etti: “Sayın genel başkan, nasıl kazandınız?”
Cevap şöyle geldi:
“Birçok doğruyu birlikte yapıp bazı yanlışlardan uzak durarak… En temelini söyleyeyim, inandığım, en özünde olanı… Bunu bizim MYK’ya da anlattım. Devletle millet yarışırsa millet kazanır. Cumhuriyet Halk Partisi, kurucu parti olmasının gereği, devleti kurmuşuz ya, bu çok gurur verici bir şey, övünüyoruz, övünmeye de hakkımız var. Ama kurucu irade refleksi bazen CHP’nin gündelik yöneticilerini hep devletin tarafında olmaya itiyor. Devletin tarafında olduğunuzda milletin tarafında bazen olamıyorsunuz. Bizde şöyle bir gerçek var; bu ülkede insanlar devleti severler, devletin emriyle askere giderler, canlarını vermeyi göze alırlar, devletlerine laf söyletmezler. Ama devlet karşılarına geçerse de gereğini yaparlar. Devlet milleti yönetmeye kalktığında direnir. Örnek, 1983 Kenan Evren. Bu asker kökenliyi seçeceksiniz dedi, millete istikamet verdi, büyük bir şokla Özal geldi. Özal da şaşırdı ama devlet-millet rekabetinde millet kazandı.
“Çok tartışılır, ben Ege Üniversitesi Eczacılık’tayken türban yasağı geldi, arkadaşlarımızı laboratuvara sokmamaya kalktılar [bu yasağa karşı] Eczacılık Fakültesi’nde eylemi başlatan benim. ‘Siz türban yasağı uygulayamazsınız, arkadaşlarımız derse girmiyorsa ben de girmiyorum’ dedim. Sınıfın en başarılı öğrencilerinden biriydim, dört yılda bitiren dört kişiden biriydim. Biz hep beraber çıktık laboratuvardan… Efendim, laboratuvarda ateş varmış, başörtüsü alev alırsa tehlike yaratırmış, bir de öyle yalanlar atıyorlar. Ne zaman onları aldılar, biz de o zaman içeri girdik. Bizim orada çok uzun sürmedi yasak. Ege Üniversitesi’nin önünde türban eylemlerine desteğe gittim ben (…) O gün ne oluyordu biliyor musunuz, devlet milletin ne giyeceğine karışıyordu. Devletle millet karşı karşıya geldi o gün. Ve devlet üniversitelerde başörtüsü yasağı getirdi. Aynı görüşteki erkekler üniversiteye giriyorken sadece kadın öğrenciyi dışarıda tutmak kadın-erkek eşitsizliğidir. Kaldı ki her başını örteni siyasal İslamcı, her başını örteni cumhuriyet düşmanı ilan etmek; sen kimsin de buna karar veriyorsun?
“O gün mesela bazı CHP’liler yanlışlıkla devletin tarafını tuttular. Oysa CHP’liler orduevlerine başörtüsüyle girmeme talimatı verenin gırtlağına yapışmalıydılar. Gelelim 15 Temmuz’a… O gece bana dediler ki aralarında Atatürkçü subaylar da var. O zaman onların da Allah belasını versin dedim.”
İsmail Küçükkaya burada araya girip kritik bir soru sordu: “Sahip olduğunuz bu anlayış şimdi CHP’de de egemen olmaya başladı mı demek istiyorsunuz?”
Özgür Özel’in cevabı:
“Buna çalışıyoruz hep beraber, şimdi haksızlık yapmayalım, sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü meselesindeki tutumu mesela, orada da genel başkan başörtüsü düşmanlığı yapmıyordu yıllardır. Ama şunu söylemek istiyorum, orada da mesela devletin yanında yanlış konumlananlar milletin gönlünden kopmuşlardı mesela, sıkıntı oldu.”
Nihayet Özgür Özel, lafı Erdoğan’ın ve AK Parti’nin devletle ilişkisine getirerek seçimi kazanmalarının bir numaralı faktörüne şu sözleriyle açıklık getirdi:
“Bugün geldiğimiz noktada başka bir şey var. Tayyip Erdoğan Anadolu Ajansı’yla, TRT’de reklamlarımızı yayımlatmayarak, valileri hatta garnizon komutanlarını işin içine sokarak devleti kendi lehinde seçime taraf etti. Biz burada milletin tarafında yer aldık, onlar devletin tarafında yer aldı. Bütün dünya siyasetinde böyledir bu. Devletle millet karşı karşıya gelirse er ya da geç millet kazanır.”
Ne ekonomi ne adaylar ne de başka bir şey; tabii bunlar da var ama ısrarlı vurgusundan da anlaşılabileceği gibi seçimi kazandıran faktörlerin “en temeline” işte bu devlet-millet meselesini yerleştiriyor Özgür Özel. Belli ki öylesine söylenmemiş, uzun uzun düşündükten sonra paylaşılmış bir değerlendirme bu. Ve çok çok önemli.
Seçimler CHP’de hangi kapıyı açtı?
Gürbüz Özaltınlı’nın 3 Nisan’da Serbestiyet’te yayımlanan yazısının başlığı şöyleydi: “CHP seçimleri laikler değiştiği için kazanmadı. Fakat seçimler CHP’nin kendi tabanını da Türkiye’yi de değiştirecek kapıyı açtı.”
Özaltınlı, yazısında “Başarı sağlayan, özgüven kazandıran lider kadronun” bu değişimde oynayabileceği role özel bir vurgu yapıyordu ki, kanaatimce Özgür Özel’den yukarıda aktardığım cümlelerini okuduğunda o da heyecanlanacaktır.
Ben, Özgür Özel genel başkan seçildikten sonra CHP kadrolarından gelen açıklamalardan yola çıkarak, CHP’nin sırtındaki devlet gömleğini çıkarma hususunda pek de istekli olmayacağının anlaşıldığını öne süren birkaç yazı yazdım. O kadar da değil; CHP’nin ‘sivil’ bir parti olma iradesine dair 20 yıldır böyle yazılar yazıyorum. Şimdi, seçimlerin ardından CHP liderliğinin, elde ettiği özgüvenle bu alanda cesur adımlar atabileceğine dair umutlu bir tablo çıktı ortaya.
Sonraki yazıda bu tablonun serpilip gelişmesi ya da yarı yolda boğulması ihtimallerini ele alacağım.