2008’de AK Parti ile MHP anayasa değişikliğinde anlaşıp da üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırmak için harekete geçtiklerinde, o âna kadar yasağa karşı olan bazı aydınlar fiilen ‘hayır’ içerikli bir imza kampanyası başlattı. Açıklamalarına göre yasağa yine karşıydılar, fakat değişikliğin yalnızca başörtüsü yasağıyla ilgili olmasını kabullenemiyorlardı… Bunu ancak, bütün baskıları kaldıracak bir anayasa değişikliği paketinin parçası olarak benimseyebilirlerdi…
O günlerde Milliyet gazetesi haberi şöyle vermişti:
“AKP’nin MHP ile ittifak yaparak, üniversitelere türban serbestliği getiren Anayasa değişikliği ve yasal düzenlemelere girişmesi, bunu yaparken AB sürecinde gerekli diğer demokratikleşme adımlarını dışlaması, başından beri bu partiyi desteklemekte olan liberal kesimin ilk kez AKP’ye tavır almasına yol açtı.”
Aslında bu, tipik bir kendisi için anlamlı olmayan özgürlük taleplerine ‘mış gibi evet’ deme tavrıydı. 2008’deki aydın rahatsızlığının, meselâ sadece Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) kaldırılması yönünde bir anayasa değişikliği hamlesinde ortaya çıkmayacağını düşünürseniz, mesele daha iyi anlaşılır: Hiç şüpheniz olmasın, o zaman aydınlar, “Olmaz öyle şey, üniversitelerde yıllardır süren utanç verici başörtüsü yasağı yerli yerinde dururken sadece YÖK’ün kaldırılmasına yönelik bir anayasa değişikliği kabul edilemez” demeyeceklerdi…
Ama bu yazıda meselemiz bu değil. Bu yazıda, başörtüsü meselesini kesin olarak gündemden çıkartacak bir hamlenin, bu defa da başörtüsü kendi dünyasında anlamlı olan birileri tarafından bertaraf edilmesi ihtimalini ele alacağız. Yani 2008’de “yalnız başörtüsü olmaz, yanı sıra başka yasaklar da kaldırılsın” diyenlere karşı, bugün seçim hesapları nedeniyle “yalnız başörtüsü olmaz, yanında LGBT’lilere dünyayı dar etme de olsun” diyenler var.
Başörtülüler 2008’de bazı aydınlara dediklerini bugün iktidara diyecekler mi?
2008’de, başörtülü oldukları için yıllardır üniversite kapılarından geri çevrilen genç kızlar, önlerine çıkan tarihi fırsata “yalnız başörtüsü olmaz” diye karşı çıkan aydınlara haklı olarak çok kızdılar. Fakat şimdi, bu yasağı kaldırdığı için minnettarlık duydukları bir iktidar, bu defa kendi dar-partisel çıkarları uğruna bu fırsatı heba etmek üzere…
Süreci hatırlayalım:
Önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yayımladığı bir videoyla, başörtüsüne yasal dayanak sağlayacak bir teklif hazırladıklarını ve bunu TBMM’ye sunacaklarını açıkladı.
Bu, başörtülü kadınlar tarafından dile getirilen bir talepti. Çünkü, muhtemel bir iktidar değişikliğinde yasağın yeniden gündeme getirilebileceğinden korkuyorlardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, cevap olarak, aslında açık bir insan hakkının yasada ya da anayasada hükme bağlanmasının yanlış olduğunu, fakat ille de bağlanacaksa bunu anayasal teminat olarak hayata geçirmenin daha doğru olacağını söyledi.
CHP’den buna ilk cevap grup başkan vekili Özgür Özel’den geldi. Cevap olumsuzdu. Fakat bir saat sonra Kılıçdaroğlu “arkasında kurnaz bir ajanda çıkmazsa” AK Parti’nin anayasa değişikliği teklifini de destekleyebileceklerini açıkladı.
Bu sözlerin ardında gerçekten de “kurnaz bir ajanda”nın olduğu kısa bir süre sonra anlaşıldı. Prag dönüşü uçakta şöyle konuştu Erdoğan: “Aile filan hepsi bu işin içinde. Öyle bir şey yapıyoruz ki ne kadar samimisin, değilsin; bunu burada göreceğiz. Son zamanlarda topluma LGBTİ’yi soktular, aile yapımızı dejenere etmenin gayreti içine girdiler. Öyleyse biz olması gereken ne ise onu yapacağız.”
“Yani” diyordu Erdoğan mealen, “başörtüsüne anayasal güvence sağlayacağımız teklifin içine LGBT’nin çanına ot tıkayacak parçalar da atacağız, hadi bakalım o zaman ne yapacaksınız?”
Bu formül ve yakalanan fırsat Erdoğan’ı belli ki çok keyiflendirmişti: Kılıçdaroğlu onun santrafor olduğunu unutmuştu, tabii ki bu gollük pası değerlendirecekti.
Tarihi fırsatın eşiğinde; Erdoğan bugün ne açıklayacak?
Erdoğan, geçtiğimiz hafta içinde AK Partili kurmaylara Pazartesine (bugün) kadar anayasa değişikliği teklifini hazır etmeleri direktifini vermişti. Teklifin hazır olduğu, Erdoğan’ın bu akşam, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin ardından teklifi açıklayacağı söyleniyor.
Fakat son yıllarda AK Parti içinden aldığı haberlerle temayüz eden gazeteci Abdulkadir Selvi bugünkü (10 Ekim) yazısında teklifte malum maddenin bulunmadığını açıkladı:
“Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan, aile konusunda da bir anayasa değişikliği yapılabileceğinin sinyalini vermişti. LGBT sapıklığının aileyi tehdit ettiği bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çıkışı çok önemli. Erdoğan, sadece başörtüsüyle ilgili düzenleme ile kalınmamasını istemiş, ‘Kadının ve erkeğin birlikteliğinden oluşan aile kurumumuzu da güçlendirerek, geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacak ilave değişiklikler yapalım’ demişti.
“Erdoğan’ın bu talimatı üzerine Anayasa’nın 41. Maddesi’nde yer alan ‘aile’ tanımı üzerinde değişiklik yapılması gündeme geldi. Ancak aileyle ilgili düzenlemenin başörtüsü serbestisini güvence altına alacak anayasa değişikliği paketine eklenip eklenmemesinin kararı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bırakıldı. Erdoğan onay verirse başörtüsü düzenlemesi ile birlikte aileyle ilgili değişiklik de pakete eklenecek.”
Cumhurbaşkanının talimatı kesinken, kendisi de bunu kamuoyu önünde dile getirmişken şimdi ortaya çıkmış görünen ‘fren’in anlamı ne olabilir? Nedeni, şu birkaç gün içinde başörtülü kadınların bu tarihi fırsatın Erdoğan’ın seçim hesaplarına kurban edilmemesi yönünde yürüttüğü faaliyet olabilir mi? Çünkü tablo açık: Teklif, CHP’nin önerdiği gibi sadece başörtüsüyle ilgili olması durumunda Meclis’ten yüzde 100’e yakın bir çoğunlukla geçecek. Yok eğer başörtülüler “gollük pas”ın katalizörü kılınacaksa, teklif geçmeyecek ve tarihi bir fırsat heba edilmiş olacak.
Bakalım bu akşam Erdoğan neler diyecek?