Ferdi Tayfur’un ölüm haberi televizyon kanallarında alt yazı olarak geçtiğinden beri, Türkiye’de milyonlarca insan derin bir üzüntüye kapıldı. Saatler ilerledikçe ülkemizde nasıl bir Ferdi Tayfur sevgisi olduğu anlaşılınca buna hayret edenler, şaşıranlar oldu. Sadece dinleyicileri değil, başka sanatçılar ve siyasetçiler de övgü dolu sözlerle birlikte derin üzüntülerini belirttiler. Bir yandan da bu aşırı sevginin sosyolojik analizini yapmaya çalışanlar, anlamaya çalışanlar vardı.
Anlamak içim 1975 ve sonraki yıllara göz atmak gerekiyor. 1977-78’li yıllarda çevremden pek çok kişinin Ferdi Tayfur dinlediğini görüyordum. Evlerdeki teyplerden Ferdi Tayfur şarkıları mahalleyi inletiyordu, sokaktan geçen arabalardan Ferdi şarkıları duyuluyordu. Dolmuş minübüslere bindiğinizde Ferdi Tayfur dinliyorduk.
“Seni üzgün görsem ben kahrolurum” diye başlayan Derbeder şarkısı, “Benim gibi sevenler sevip sevilmeyenler” şarkıları adım başı karşıma çıkıyordu. Neredeyse pek çok evden “Batan güneş beni de al, durmam artık bu yerlerde”, “Ben şimdi sensiz kaldım, bağrıma taş basacağım, benim sevgim gerçek sevgi, ölsem de seveceğim” gibi şarkıların sesi geliyordu.
Mahallemdeki, çevremdeki, okuldaki gençlerde bir Ferdi Tayfur hastalığı vardı. Ferdi Tayfur sadece dinlenmiyordu, millet akın akın filmlerine gidiyordu. O yıllarda televizyon yaygınlaşmaya başladığı için sinemalarda Türk filmleri furyası bitmişti. Ama bitti denilen sinema Ferdi Tayfur filmleriyle adeta yeniden canlanmıştı. Bir de Kemal Sunal’ın filmleri vardı. Onun filmlerinde bile Ferdi Tayfur şarkıları çalıyordu. Ferdi Tayfur ağlatırken, Kemal Sunal güldürüyordu.
Şarkılarını kendinden geçerek dinledikleri, filmlerine gittikleri, posterlerini astıkları Ferdi Tayfur’un hayat hikâyesi herkesin dilindeydi. Babasını pavyon çıkışında vurmuşlardı, iki yaşında öksüz kalmıştı, üvey babası çok eziyet etmişti. Şekercinin çıraklığını yapmıştı, tişört satmıştı, çok yoksulluk çekmişti, sevdiği kıza açılamamıştı, bazılarına göre filmlerinde olduğu gibi sevdiği kızın babası vermemişti, Konya’da genelevinde çaycılık bile yapmıştı, çekmediği çile kalmamış ama işte sonunda unutulmaz şarkılar yaparak şöhretin zirvesine ulaşmıştı. Herkes kendinden bir şeyler buluyordu.
Bir arkadaşın ısrarıyla Ferdi Tayfur’un Yuvasız Kuşlar filmine gittim. Filmde Ferdi Tayfur şarkı söyledikçe, sinema salonundaki insanların çoğu kendinden geçiyor, ”ah ulan ah!” diye nara atanlar oluyordu. Sadece ergen gençler değil, kara sevdaya tutulmuş, sevip sevilmemiş, hayatından bezmiş insanlar değil, yaşını başını almış, evli barklı koca koca adamlar da, “ah vah ediyor”, kendinden geçiyordu. En ön sıralarda oturanlardan bazıları yerlere içki-bira şişeleri fırlatıyorlardı. “Ölürüm sana Ferdi, helal sana Ferdi, öldürdün bizi Ferdi!” diye bağıranlar vardı.
12 milyon izlenen film: Derbeder
Bütün sevip sevilmeyenler, feleğin sillesini yiyenler, ayrılık acısı yaşayanlar, komşu kızını sevenler, sevdiklerini unutamayanlar, dert çekenler Ferdi Tayfur şarkılarıyla kendilerinden geçiyordu. Ferdi Tayfur’un bizzat kendisi de sevip sevilmediği, çileli hayat çektiği, derin bir aşk acısı yaşadığı için olsa gerek, çok içten bir sesle, yanık yanık, ağlaya ağlaya, hıçkıra hıçkıra söylüyordu şarkılarını. Sinemadaki isyan eden, kendinden geçen, “Ah ulan ah!” diye nara atanları görünce “memlekette ne çok dert çeken, sevip sevilmeyen, aşk acısı çeken varmış” dedim.
Ama bende o filmini seyredince Yuvasız Kuşlar şarkısından çok etkilenmiştim. Film bitince, dışarıya çıkan kalabalıktan bazıları Ferdi Tayfur şarkıları söylemeye devam ediyordu. Bazıları Ferdi Tayfur gibi pantolon gömlek giyiniyor, saçlarını onun gibi tarıyor, onun gibi bıyık bırakıyordu. Daha sonra birkaç kez berberlerde, kuaförlerde bazılarının “Saçım Ferdi Tayfur’un saçı gibi olsun usta” dediğini duymuşluğum vardır.
Başta yadırgıyordum ama bende artık iflah olmaz bir Ferdici olmuştum. Bütün kasetlerini alıyor, her şarkısını dinliyor, her yeni filmine gidiyor, önüme gelen her yerde de Ferdi Tayfur şarkıları söylüyordum. O zamanlarda yazmaya başladığım Kapanmayan Yara adlı ilk romanımı Ferdi Tayfur dinleyerek yazıyordum. Romanın içinde birkaç Ferdi Tayfur şarkısı vardır. İlk yayınlanan kitabımın adı hikâyelerden oluşan Son Sabah’tı. Ünlü hikâyecimiz Mustafa Kutlu’ya bu kitabımı verdiğimde, “Ooo Son Sabah, Ferdi Tayfur!” demişti. Meğer o da Ferdi Tayfur hayranıymış, çok sevdiğim hikâye yazarının Ferdici olmasına hem şaşırmış, hem sevinmiştim. Kitaptan çok Ferdi Tayfur muhabbeti yapmıştık.
Yıllar sonra “Karpuz Kabuğundan Gemi Yapmak” filmiyle ünlenecek yurt içi yurt dışı ödüller alacak yönetmen Ahmet Uluçay da Ferdici’ydi. Geceleri memleketimiz Kütahya’nın Tavşanlı’nın sokaklarını gezerken birlikte en çok “Ağlamadan Uyuyamam” şarkısını söylüyorduk, bir de “Nisan Yağmuru”nu. Nisan Yağmuru şarkısında yer alan “Belki bir gün uzaklardan koşup gelirsin/Belki gördüğünde beni tanıyamazsın” sözleriyle kendimizden geçiyorduk. “İstersen sessiz gel haber vermeden/Göreceksin beni ben ne haldeyim.” sözleri ise bizi mahvediyordu.
Ferdi Tayfur müziğiyle ve sözleriyle insanları inanılmaz etkiliyor, insanlar o etkiyle filmlerine akın akın koşuyordu. İlk Çeşme filmini 7 milyon kişi sinemaya giderek izlemişti. Ferdi Tayfur’un kendisi de, film yapımcısı da bu ilgi karşında şaşkındı. İkinci film Derbeder’i, Çeşme kadar olamaz diye çekmişlerdi ama 5 milyonu İstanbul’da, ülke çapında 12 milyon kişi sinemaya giderek izlemişti. Üstelik sinemanın bittiği dönemlerde gelen bir rekordu.
İnsanlar filmlerden aşırı etkileniyor, filmde Ferdi’yi üzenlere lanet okuyordu. Hatta kötü rolde oynayanlar uzun süre saklanmak zorunda kalıyordu. Batan Güneş filminin kötü rolünü oynayan Tecavüzcü Coşkun, korkusundan üç ay Beyoğlu’na çıkamamış, arka yollardan Yeşilçam’a gelip gidebilmişti. Herkes onu arıyordu, Ferdi’nin başını nasıl yakarsın diye.
Ferdi Tayfur, sadece en çok dinlenen şarkıcı değil, aynı zamanda en çok filmi izlenen bir sinema yıldızıydı. Yılda birkaç albüm yapıyor ve hemen ardından filmi çevriliyor, her şarkısı dile düşüyordu. Son Sabah, Batan Güneş, Nisan Yağmuru, Huzurum Kalmadı, Yuvasız Kuşlar, Merak Etme Sen, Bende Özledim, Sevda Yelleri ardı ardına ürettiği albümlerle ortalığı yıkıp geçiyordu. İzmir konserine ülkenin dört bir yanından gelenler, izdihamdan birbirini çiğniyordu.
Galiba beni unutmuşlar diye üzülürken
Ferdi Tayfur rüzgârı 1985’ten sonra duruldu. Eskisi kadar albüm yapmadı, film çevirmedi. Hayatında bazı değişikler, sıkıntılar başlamıştı. İmam nikâhlı eşi Necla Nazır kızı Tuğçe dünyaya geldikten sonra 1990 yılında kapanmıştı. Sinema dahi her şeyden elini ayağını çeken Necla Nazır, Menzil tarikatına ait Semerkand TV’de “Hanımlar Buyurun” programı yapıyordu. Dine yönelişi, genç yaşta vefat eden amcasını rüyasında görmesiyle olmuştu.
Necla Nazır’ın tesettüre girmesi Ferdi Tayfur’un beklemediği bir şeydi. Dine, örtünmeye karşı değildi ama âşık olup evlendiği eşinin bu değişimini kabullenmesi kolay olmadı. Başta biraz yadırgadıysa da saygı duydu. Necla Nazır, “Ben örtününce çok şaşırdı, herhalde benden biraz soğumuş olabilir ama saygı gösterdi” diyecekti.
Ferdi Tayfur eskisi kadar gündemde değildi artık, onun yerini İbrahim Tatlıses almış gibiydi. Üstelik arabeskin bittiği söyleniyordu. Türk Hafif müziği yeniden canlanmıştı. Ferdi Tayfur tam da bu zamanda Prangalar albümünü çıkardı. 1992’de yayınlanan bu son albümde Emmioğlu, Geçen Yıl, Sabahçı Kahvesi şarkıları herkesin dilindeydi. Kendi firması Ferdifon’dan çıkan albüm 5 milyon satışla rekor kırdı.
Gülhane Parkı konserine davet edildiğinde yaklaşık 8-10 yıldır sahneye çıkmıyordu. Ahmet Selçuk İlkan ile Sirkeci’ye geldiklerinde, Gülhane’den Sirkeci’ye doğru gelen bir kalabalık gördüler. Ferdi Tayfur büyük bir acı ve şaşkınlık içinde üzülerek konuştu. “Görüyor musun, galiba unutulmuşum. Bak, beni beklemiyorlar. İnsanlar, geri dönüyor.” dedi. Bu arada avukatı Bülent’i gördü. “Bülent sen de mi beni beklemiyorsun, gidiyorsun? Nasıl yaparsın bunu bana?” dedi.
Büyük acı, keder ve şaşkınlık içindeydi, hiç kimsenin olmadığını, konserinin boş olduğunu sanıyordu. Avukat Bülent: “Ferdi abi girebiliyorsan sen gir, biz giremedik” dedi. Yüz binden fazla insan meğer Ferdi Tayfur’u bekliyormuş. O kalabalık, geri dönenlermiş. Ferdi Tayfur’un kederi bir anda, sevince dönüştü. Ambulanslarda polis arabalarıyla içeriye zor girebildi.
Gülhane Parkı konserine yaklaşık 200 bin kişi katılarak, başka bir rekor kırılmıştı. 70’li yılların Ferdicileriyle, yeni nesil Ferdiciler izdihamdan birbirini çiğniyor, Ferdi Tayfur daha şarkıya başlamışken yüzbinler bir ağızdan şarkıyı devam ettiriyordu. Seyircilerin en sevdiği ve katılım gösterdiği şarkı “Benim gibi sevenler, sevip sevilmeyenler” şarkısıydı.
Zaten Ferdi Tayfur’u Ferdi Tayfur yapan asıl bu şarkıydı. Ülkedeki bütün sevilip sevilmeyenler kendini bu şarkıda buluyordu. Ferdi Tayfur’un hıçkırarak söylediği bu şarkı Ferdi Tayfur’un duygularıydı aynı zamanda. Uzaktan sevmeler, gizli sevmeler, karşılık görememeler, sevip sevilmemeler, ayrılıklar, terk edilmeler, unutamamalar zaten zor geçen çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadığı yoğun duygulardı ve bu duygularını en iyi yansıtan şarkısıydı.
Bu şarkıları ben mi yaptım, şu yakışıklı adam ben miyim
Gülhane Parkı konserinden sonra Ferdi Tayfur ortalıkta yine ortalıkta gözükmedi, en çok Kanal 7’de olmak üzere zaman zaman televizyon kanallarına konuk oluyordu.
Şarkılarına yer verdiğim Kapanmayan Yara romanımı yeğeni vasıtasıyla kendisine göndermiştim. Telefonda bu konular üzerine konuşurken, filmlerini roman olarak yazma fikri ortaya çıktı. Ben Yuvasız Kuşlar, Derbeder, Son Sabah, Batan Güneş gibi filmlerinin romanının Ferdi Tayfur ismiyle hala ilgi göreceğini düşünüyordum. Kendisi de heyecanlanmıştı, hatta bir televizyon programında bu projeden bahsetmişti. Ancak sanırım o filmlerin senaristleri ve yapımcılarıyla anlaşamadılar.
Zaten sağlık sorunları başlamıştı, şeker hastalığı ayak parmaklarına vurmuştu. Vakit buldukça Marmaris’e gidip geliyordu. Yüz yüze görüşeceğimiz sırada Necla Nazır’la sorunları arttı, sonra ondan ayrıldı. Yeğenleriyle iş meselesi yüzünden anlaşmazlık yaşıyordu. Sağlığı ve aile hayatı bozulmuştu. Eski günlerine özlem duyuyor, şarkılarını dinleyerek, filmlerini seyrederek o günlerin hayalini yaşıyordu.
Son konserlerin birinde, Ferdi Tayfur posterlerini görünce duygulanmıştı.
“Şu yakışıklılığa bakın, Allah’ım bu ben miyim diyorum, bu şarkıları ben mi yaptım Allah’ım inanamıyorum. Şimdiki halime bakmayın, şu resimlerdeki yakışıklılığıma bakın. Allah Allah!”
2011’de yüz felci olunca adeta hayata küstü. Gözden uzak kalmayı tercih etti, sağlık sorunlarıyla uğraştı. Diyaliz tedavisi görüyordu, 2020’de böbrek nakli oldu. Marmaris’i seviyordu, whatsapp profilinde bile Marmaris vardı. Ölünceye kadar da orada yaşadı.
Nasıl unutuldum diye düşünürken Gülhane Parkı konserine 200 bin kişi katılmışsa, ölümüyle milyonlarca Ferdi Tayfur hayranı kendini gösterdi. Ferdi Tayfur inzivaya çekilse de, Ferdiciler hep vardı. Onlar 70’li yıllardan beri sevgiyi hep içlerinde tutmuşlardı. Hastane önünde, AKM’deki törende, cenazede gözyaşlarını akıttılar.
Sevenlerinin dediği gibi: Ferdi Tayfur ölmüş, 85 milyon yaralanmıştı.