12 Eylül sonrasında hız kazanan gazeteci olmayan basın patronları dünyasının başta gelen istisnalarından biri de rahmetli Ercan Arıklı’ydı. İyi gazeteciydi fakat onun da hepimiz gibi ‘doğru’ sandığı yanlışları vardı. Bu yanlışlarından biri, Nokta döneminde değil ama Aktüel döneminde bizi canımızdan bezdirmişti: “Flaş” merakı…
Ercan beye göre bir dergi her sayısında insanları şaşırtacak en az bir ‘flaş’ haber içermeliydi. Aktüel döneminde bu iddialı hedefi okurlara da ilan etme kararı verdi ve dergi öyle başladı. Buna göre her sayının kapağında ‘flaş’ diye bir disiplin başlığı oluyor, altında da artık neyse, ilgili haber yer alıyordu. Zaman zaman başvurulan bir kapak tasarımı değildi bu, bütün kapaklar için geçerliydi. Yani biz her hafta okurlara mutlaka bir ‘flaş haber’ vaat ediyorduk.
Dergiyi epeyce uzun süren bir hazırlık döneminden geçerek çıkardığımız için, başlangıçtaki birkaç ay boyunca hakikaten ‘flaş’ sıfatını hak eden haberler koyabildik kapağa. Fakat zamanla -haliyle- bazı ‘flaş’ haberler ‘(flaş)mış gibi’ yapan haberler olmaya başladı.
Böyle haftalarda Ercan beyin eleştiri bombardımanına uğruyorduk ve tabii o patron olduğu için “E, buyurun siz bulun her hafta bir ‘flaş’ o zaman” diyemiyorduk.
Kılıçdaroğlu’nda o zamanki telaşımızı görüyorum
Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Ekim 2021’de, bir Cumartesi günü Twitter hesabından sarsıcı bir video yayımladı. CHP genel başkanı, bürokratları iktidarın ‘kirli’ talimatlarını yerine getirmemeye çağırıyor, “bu size son çağrımdır, pazartesi durun” diyordu:
“Sarayın baskısına boyun eğerek kanun dışına çıkmış o devlet memurlarına buradan seslenmek istiyorum. Cenap Şahabettin’in bir sözü var. Der ki: ‘En ağır angarya, faydasızlığından emin olduğunuz işi vazife namına ifa etmektir.’ Açıkça söylüyorum; vazife namına mafyatik düzene hizmet edemezsiniz. Kanun dışı işleri, emir olarak telakki edemezsiniz. Siz Erdoğan ailesinin değil, bu devletin şerefli memurlarısınız. Kâmil akla gelmeniz için, Kılıçdaroğlu ağabeyinizin, amcanızın bu size son çağrısıdır.”
Bu video çok ses getirdi; “Kılıçdaroğlu, gündem belirleme ustası Erdoğan’ın elinden ilk defa bu kadar etkili bir biçimde bu silahı aldı ve kullandı” gibi övgülerle taltif edildi.
Gerçekten de iyi düşünülmüş, iyi kotarılmış bir çıkıştı Kılıçdaroğlu’nunki ve bu övgüleri hak ediyordu.
Bu videoyu başka videolar ve başka eylemler izledi. Bunların bazısı yerinde ve başarılı bulundu bazısı eleştirildi. Önemli bir nokta da şuydu: Zamanla, eylemlerin sıklığı arttı, iki eylem arasındaki zaman aralığı daraldı.
Hissettiğim şuydu: İzlediğim tablo, benim (bizim) 1990’lardaki Aktüel dergisi tecrübeme (tecrübemize) çok benziyordu. Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi kendilerini bir döngüye mahkûm etmişti, “gündemi belirlemek” hoşlarına gitmişti ve zamanla bu bir iptila halini almıştı. Her yeni eylemde “yine gündemi belirledi” tezahüratı çekiciydi ve Kılıçdaroğlu bu oyunu ne yapıp edip sürdürmek istiyordu.
Her çıkıştan sonra gelen “yine gündemi belirledi” tezahüratı, o çıkışın mahiyetini değerlendirmeyi, sonuç verip vermediğini ölçmeyi imkânsız kılıyordu.
En son “kaçacaklar” hamlesinde bunu bir kez daha gözledik. “Amerika’da vakıf kurdular, o vakfa para aktarıyorlar, ABD yasaları vakıflar üzerinden ülkeye yerleşmeye kolaylık sağlıyor, demek ki ABD’ye kaçacaklar” gibi tuhaf bir mantığa dayalı bir iddia bile “gündemi belirledi, başarılı” diye selamlanabildi.
Bu koşullarda Kılıçdaroğlu’nun gündemde olmakla gündemi belirlemek arasındaki farkı fark etmesi zor görünüyor.
Tabii mesele sadece “gündemi belirleme ve sürekli olarak belirleme” hevesinden ibaret değil. Buna paralel olarak, Kılıçdaroğlu’nun etrafındaki ekibin ona “sert adam, vurduğu yerden ses getiren adam” tavsiyeleri verdiği de açık; ben meselenin pek gündeme gelmeyen ‘gündem belirleme iptilası’ yönüne dikkat çekmek istedim.
“Bürokratlardan yağan yolsuzluk dosyaları”nı kamuoyuyla paylaşmak daha etkili olmaz mıydı?
Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Ekim 2021’de bürokratlara yaptığı çağrıdan sonra birkaç kez ‘namuslu bürokratlar’dan kendilerine yolsuzluk dosyaları yağdığını ve bunları peyderpey kamuoyuyla paylaşacaklarını söyledi.
Mesela kabilinden birini hatırlatayım…
16 Ekim’deki çağrıdan bir buçuk ay sonra (29 Kasım 2021) Kılıçdaroğlu Sözcü gazetesinden Emin Özgönül’e özel bir söyleşi verdi. Sözcü, Kılıçdaroğlu’nun sözlerini başlıkta ve spotta şöyle özetlemişti:
Başlık: “Bürokrasiden yolsuzluk dosyaları yağıyor”
Spot: “Kanunsuz emirlere uymayın çağrısının ardından bürokratların artık kendilerini yalnız hissetmediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, ‘Yolsuzluklara ilişkin çok sayıda dosya ve belge bize akmaya başladı, bir ekip kurduk. Zamanı gelince açıklayacağız’ dedi.”
Kılıçdaroğlu, o günlerde birkaç kez daha dile getirdi bu vaadini fakat o günden sonra hiçbir dosya açıklanmadı.
O ekip ne yaptı bugüne kadar? Çalışmalar hâlâ sonuçlanmadı mı?
Kılıçdaroğlu, siyasi hayatındaki esas çıkışını yolsuzluk dosyaları açıklayarak yapmıştı. Üstelik o zaman “yağan yolsuzluk dosyaları” yoktu, muhtemelen tırnağıyla kazıyarak ulaşıyordu onlara. Evet, bu ciddi bir soru: Ne oldu o dosyalara? CHP yönetimini o dosyaları açıklamaktan alıkoyan bir şey mi var?
Bu soru, bizi gündemi sürekli olarak belirleme “amacı”nın yol açtığı kazalar sorununa bağlıyor ve şu soruyu akla getiriyor: CHP yönetimi, çoğu bir sonuç üretmeyen ‘gündemi belirleme’ eylemleri yerine “bürokratlardan yağan yolsuzluk dosyaları”nı kamuoyuyla paylaşsaydı daha etkili olmaz mıydı?
Hiç şüphesiz öyle olurdu. Mevcut strateji ne kadar güven erozyonuna yol açıyorsa, sağlam yolsuzluk ifşaları tam tersine güven inşasına yol açardı.
Bir yazının finalini, yazının ana meselesinin dışında bir vurguyla yapmak yazı tekniğine aykırı, bunu biliyorum ama bile bile öyle yapıp soracağım:
Sahi, n’oldu CHP’ye akan yolsuzluk dosyaları? Kemal Kılıçdaroğlu, partide kurulan ‘ekip’e bu soruyu sormuyor mu?