Kürtlerin bu ülkede iktidar olma şansı hiçbir zaman olmadı, ancak iktidara ortak olma şansını 2015 seçimlerinden bu yana bir şekilde elde ettiler. Buna mukabil bu şansı kullanma basiretini bir türlü siyasi alanda hayata geçiremediler. Önceki seçimlerde Kürtlere kayıp ettiren HDP (YSP), bu seçimde de Kürtlere kayıp ettirmeye devam etti ve ciddi oranda bir oy kaybı yaşayarak “kendisi” de kaybetti. 2018 seçimlerinde 5.865.977 oy alarak %11.70 oy oranıyla üçüncü parti olan HDP, 2023 seçimlerinde 4.803.774 oy alarak %8.80 seviyesine indi ve 5. Parti konumuna geriledi. 2018’de 67 vekil çıkaran HDP, 2023’te 62 vekile düştü. Öyle görünüyor ki HDP, ilk defa seçime giren 5-6 milyon seçmenden de oy alamadı. Hiç kuşkusuz 2023 seçimlerinin en büyük kayıp edeni HDP-YPS oldu.
HDP-YSP neden kaybetti
HDP’nin seçim ve ittifaklar stratejisi başından beri yanlıştı. Ne Millet ne de Cumhur İttifakı, resmi olarak HDP’yi yanında görmek istememesine rağmen, HDP ısrarla, “gayri resmi” bir şekilde kendisini Millet ittifakına monte etmeye çalıştı. Peki, HDP ne yapmalıydı?
- Her iki ittifak grubu da HDP ile birlikte hareket etmek istemediğinde, HDPnin bir “üçüncü yol” politikasını hayata geçirme şansı doğal olarak çok daha artmış oluyordu.
- HDP-YSP “Üçüncü yol” politikasını Kürd meselesinin çözümü üzerine inşa edilerek, herkes için daha özgür ve umutlu bir gelecek vaadi esasına dayandırabilirdi. Zira Kürd meselesi çözüme kavuştuğunda Türkiye AB standartlarında gerçek bir demokrasiye kavuşacak ve müreffeh bir yaşama ulaşmanın önündeki en büyük engel ortadan kalkmış olacaktı.
- “Üçüncü yol” politikasının bileşenleri, ağırlıklı olarak Kürt meselesinin çözümünü odak noktası alan paydaşlardan oluşmalıydı. HDP ve Türkiye’de yasal olarak kurulmuş diğer Kürt partileri böyle bir ittifakın ana omurgasını teşkil ederken, ülkede gerçek bir demokrasinin ancak Kürt meselesinin çözümü ile mümkün olduğunu düşünen diğer partiler de dâhil edilebilirdi. Tabi böyle partiler varsa…
- Milletvekili aday seçimlerinde, sosyolojik realite esas alınarak hareket edilmeliydi. Dünyada Kürt nüfusun en yoğun olduğu şehir İstanbul’dur. İstanbul’da yaklaşık 6-7 milyon Kürt yaşamaktadır. Bu şehirdeki Kürt nüfusu, uluslararası bir statüye sahip olan Federe Kürdistan’daki Kürt nüfusundan fazla değilse az değildir. Buna rağmen HDP’nin 2018’de İstanbul’dan çıkardığı 12 milletvekilinden biri bile Kürt değildi. Tarih boyunca Kürt aydınlanmasının bir merkezi olan İstanbul’dan, Kürtleri temsil edebilecek onlarca aydın, entelektüel ve akademisyen bulunabilirdi. Lakin Kürtlere “siyasi hamal” rolü biçen zihniyet buna izin vermedi. 2023 seçimlerinde de İstanbul’daki Kürtler görmezlikten gelinerek, İstanbul’da Türk solunu temsil eden şahsiyetler Kürt illerinde vekil seçtirildi.
- Meclis bir insan hakları platformu değildir; yüksek düzeyde nitelikli temsilin sağlanması gereken bir yasama organıdır. Kürtler adına meclise girenlerin Kürt halkını temsil etme yetenek ve kabiliyetleri olmalıdır. HDP bugüne kadar bu ilkeyi esas almadı. Geçmişte sağ partilerden meclise giren Kemal Badıllı, Mustafa Remzi Bucak, Yusuf Azizoğlu, Melik Fırat ve Şerafettin Elçi gibi şahsiyetlerin ciddi ağırlıkları vardı. Kemal Badıllı Kürtçe grameri kaleme almış, Mustafa Remzi Bucak, İsmet İnönü’ye yazdığı mektupla Kürt davasını mükemmel bir şekilde dile getirmişti. Bugün HDP-YSP adına meclise giren kaç vekil Kürtleri hakkıyla temsil etme birikimine sahiptir? Bunların kaçı iyi derecede Kürtçe ve bir yabancı dili biliyor?
- HDP’nin Türk solunu Kürtlerin oylarıyla meclise taşıma hamlesi Türkiye demokrasisine bir katkı sunmadı ve sunmuyor, aksine gerçek bir Türk solu hareketinin ortaya çıkıp güçlenmesini engelliyor. Türk solunun Karadeniz’de siyasi çalışma yapması, HDP-YSP’nin Karadeniz’de siyasi çalışma yapmasından çok daha kolay olur ve daha iyi sonuçlar da alınabilirdi.
- HDP-YSP; temel seçim stratejisini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidardan düşürülmesi üzerine kurguladı. 2015 seçimlerinden bu yana HDP, hemen hemen her bir şeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinde kişiselleştirdi. Kürt meselesinin çözümü ve “demokratik cumhuriyeti” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gidişine bağladı. Sanki AK Parti düşer ve Cumhurbaşkanı Erdoğan giderse, ülke güllük- gülistanlık olacak. Oysa bu son derece yanlıştı. Bu yaklaşım Kürtlere bir şey kazandırmadığı gibi, Millet İttifakının tüm politikalarına kayıtsız-şartsız destek anlamına geliyordu.
- Daha önce de yazıp söylediğim gibi, HDP-YSP başta Kürt meselesinin çözümünü esas alacak şekilde kendi siyasi vizyon belgesini hazırlamalı ve iki ittifak blokundan herhangi birine angaje olmamalıydı. Eğer HDP-YSP bu şekilde hareket etmiş olsaydı, o zaman tarafların Kürt meselesinin çözümü ve demokrasiye yönelik duruşları daha net olarak ortaya çıkmış olurdu.
- HDP-YSP resmi olarak ittifak dışında olduğu halde, Millet İttifakına kayıtsız şartsız destek sağlayınca, iktidar açısından en zayıf halka ve en sahipsiz hedef haline geldi ve siyasi anlamda ötekileştirildi. Zira siyasi dengeyi Millet İttifakı’ndan yana değiştirme potansiyeline sahipti. Böyle bir duruma hiçbir iktidar kayıtsız kalamazdı.
- Oysa “Üçüncü yol” politikası gereği, sadece meclis seçimlerinde değil, Cumhurbaşkanı seçiminde de ayrı bir adayla girilerek, daha ilk baştan seçimler ikinci tura bırakılabilir ve böylece iktidar olmak isteyen tarafla açık ve şeffaf müzakereler yürütülebilirdi.
- HDP’in seçimler arifesinde kapatılma riski öyle anlatıldığı gibi yüksek değildi. Seçim günü ilan edildikten sonra HDP’yi kapatmak, seçimlerin meşruiyetine zarar verir ve bizzat iktidar için de siyasi bir risk oluştururdu. Buna rağmen HDP’nin yedekte bir parti hazırlaması doğaldı. Ancak neden “Yeşil Sol” adlı bir parti? Bütün Kürtler “yeşili” sevebilir, lakin her Kürt “solcu” değildir. Eğer “Yeşil Sol” yerine, mesela “Birati” (Kardeşlik), Yekîtî (Birlik) veya “Wekhevî” (Eşitlik) gibi bir parti adı seçilmiş olsaydı, o zaman Kürtlerin desteği sınıfsal değil, toplumsal boyutta taşınmış olurdu. Tamam, diyelim HDP bir Kürt partisi değil, Kürtlerin oy verdiği bir partidir. Buna rağmen Kürtçe bir isim partiyi Kürt partisi yapmazdı, ama Kürtlerin de kendilerini daha güvenle ait görebilecekleri bir yapı olurdu.
- Eğer HDP-YSP cumhurbaşkanı adayı çıkarmış olsalardı, ikinci tur seçimlerinde Kürtler anahtar bir rol elde ederdi. İktidar olmak isteyen taraf, mutlaka ama mutlaka Kürtlerin kapısını çalardı.
- Şayet Kürt cephesinin bir cumhurbaşkanı adayı olsaydı, ikinci tur seçimleri milliyetçilik yarışı atışmalarına dönüşmez, tarafların hak, adalet ve özgürlük vaatleri ekseninde sürerdi. Böylece demokrasi kazanırdı, adalet kazanırdı, Kürtler kazanırdı, ekonomi için daha iyi olurdu.
- Siyaset bir sonuç alma sanatıdır ve Kürt cephesinde bu seçimlerin kazanan partisi Hüdapar’dır. Önceki seçimlerde Türkiye genelinde %1’lik bir seçmen desteği alamayan Hüdapar’ın 2023 seçimlerinde mecliste dört vekil elde etmiş olması büyük bir başarıdır. Hüdapar; sivil ve demokratik siyaset ilkesi doğrultusunda hareket ederek, ana dilde eğitim ve Kürtlerin yerelde kendi kendilerini yönetme politikalarına önem verdikçe Kürtler arasındaki desteği giderek artar ve büyür.
- Türkiye nüfusunun üçte birinde fazlasını teşkil eden Kürtlerin, Türkiye’nin yönetim ve genel politikalarının oluşmasındaki payları halen %5 seviyesinde değildir. 25-30 milyonluk Kürt nüfusunun Türkiye politikalarındaki ağırlığı, henüz Karadeniz bölgesindeki bir il kadar bile değildir.
- Sonuç olarak Kürtlerin bu ülkede tek başına iktidar olma şansı yok, ancak Kürtlerin olası bir iktidara ortak olma ve Türkiye siyasetini demokratik bir zemine taşıma gücü vardı. Doğru siyaset ve basiretli bir yaklaşımla Kürtler bunu yapabilirdi. Ne yazık ki HDP-YSP, bu şansı 2023 seçimlerde de heder etti.