15 Temmuz yazılarının dördüncüsü ve sonuncusunda darbe girişimi sırasında genelkurmay başkanı olan Hulusi Akar’ın geçtiğimiz günlerde gazeteci Kübra Par’a verdiği söyleşi, daha doğrusu o söyleşide sarf ettiği tek bir cümle var. Evet sadece o, çünkü o öyle bir cümle ki, sahibine ait başka cümleleri de işin içine katarsak o cümleye haksızlık etmiş oluruz; bazı cümleler, onu okuyanlara kendinden gayrı her şeyin ihmal edilmesi gerektiğini dikte eder.
O cümle şuydu (bold olarak işaretlediğimi kastediyorum, bağlamı belli olsun diye ondan önceki cümleleri de hatırlatıyorum):
“Yüksek Askeri Şûra çalışmalarımız devam ederken bir haber aldık. O günkü ikinci başkanımız, bugünkü genelkurmay başkanımız bir bilgi geldiğini, komutanım dedi, MİT’ten biri gelmiş, gece helikopterle bir operasyon yapılacağı, MİT müsteşarının alınacağı şeklinde bir bilgi verdiler. Daha sonra MİT müsteşarımızın yardımcısı geldi, biz hemen toplantıyı kestik bu konuşmanın sonunda, Hakan beyi aradık, Hakan bey geldi. (Kübra Par: ‘Asıl şüphelenilen şey ama bir darbe girişimi değil…’ Akar: ‘Değil, kesinlikle değil…’,Kübra Par: ‘Hakan Fidan’a yönelik bir girişim…’, Akar: ‘Kesinlikle değil… Hakan Fidan’a bir operasyon yapılacak, onu alacaklar şeklinde…’)”
Hulusi Akar’ın darbe girişiminin yedinci yıldönümünde “darbe ihbarı yoktu”yu bu ölçüde vurgulu bir biçimde bir daha kayda geçirmesi çok önemli. Neden öyle olduğunu anlamak için 15 Temmuz 2016’da, 14:30 civarında MİT’e giderek o gece için ihbarda bulunan binbaşı O. K. ve onun darbe girişiminden yaklaşık bir yıl sonra iki savcıya söylediklerinin tutanağı (‘ifade’ diyemiyoruz, nedeni şimdi anlatacaklarımda) hakkında bildiklerimizi hatırlamamız gerekiyor.
Domatessiz menemen: Kara Havacılık Okulu iddianamesinde O. K.’nın ifadesi yok
15 Temmuz’da (2016) öğle saatlerinde Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) giderek “bir ihbar”da bulunan binbaşının tam olarak neyi ihbar ettiğini 20 Mayıs 2017’ye kadar bilmiyor, tahminlerde bulunuyorduk… Fakat ihbarın ‘darbe’ye müteallik olabileceğini öne sürmek eldeki verilerle pek mümkün görünmüyordu, ki bu veriler arasında en önemlisi Genelkurmay Başkanı Akar’ın darbe girişiminden birkaç gün sonra tanık sıfatıyla verdiği 7 sayfalık ifadeydi. Akar, o ifadesinde ihbarın içeriğini “Kara Havacılık Okulundan kalkacak üç helikopterle o gece MİT başkanının alınacağı” şeklinde açıklamıştı.
Evet, o günkü bilgilere göre, ihbarcı binbaşının çok ciddi bir ihbarda bulunduğu anlaşılıyordu ama söylediklerinden ülkenin bir darbe ihtimaliyle yüz yüze olduğu gibi bir sonuç da çıkmıyordu.
O günkü bilgilerle en fazla, yine de buradan bir darbe tehlikesi çıkarmanın paranoya olmayacağı ve çıkarılabileceği yorumları yapılabiliyordu. Ben de aynı kanaatteydim:
“İlk istihbaratın, o gece kendisine ‘Hakan Fidan’ı alma’ görevi verilen bir pilot binbaşıdan geldiğini biliyoruz. Yani ilk istihbarat, ‘MİT’e bir saldırı’ biçimindeydi… MİT’e saldırı, MİT Başkanı’nı ‘alma’ gibi bir bilginin darbe girişiminden başka bir anlamı olabilir mi?” (Serbestiyet, 23 Kasım 2016).
İhbarın darbe hakkında olmama ihtimalini güçlendiren bir başka olgu da şuydu: O gece darbecilerin harekete geçmesinden önce Genelkurmay’ın verdiği emir ve talimatların niteliği ve düzeyi, saatler sonra bir darbe girişiminin başlatılacağını bilen bir heyetin vermesi gereken emir ve talimatlarla örtüşmüyordu. Bu gerçek, darbenin başarısızlığa uğratılmasında belirleyici rol aldıkları hususunda herkesin hemfikir olduğu iki komutanın ifadelerine de yansımıştı.
Korgeneral Aksakallı ve Orgeneral Dündar
Bu ifadelerden birincisinin sahibi, darbe girişiminin seyrini değiştiren astsubay Ömer Halisdemir’in vurulması davasında dinlenen Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı idi. Aksakallı, ifadesinde, “TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz tedbir olarak ‘personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Bu temel kural 15 Temmuz’da uygulansa darbe girişimi açığa çıkardı” demişti.
Bu noktada tanıklığı önemli olan ikinci kişi ise Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar… Ümit Dündar, Türkiye Büyük Millet Meclisi 15 Temmuz Darbesi’ni Araştırma Komisyonu’na verdiği ifadede, bir soru üzerine, MİT’in Genelkurmay Başkanlığı’na darbe ihbarında bulunmamış olması gerektiğini söyledi. Soru ve cevap şöyleydi:
Komisyon üyesi, milletvekili Aytun Çıray: “Bana gelen bilgiye göre 15 Temmuz günü MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Genelkurmay Başkanı’na bir darbe olacağına dair istihbarat değil, kendisine asker içinden bir suikast yapılacağına dair ihbarı getirmiş. Bu bilgi hakkında ne diyorsunuz?”
Ümit Dündar: “İki kişi arasında geçen konuyu tam olarak bilmem mümkün değil. Ancak şöyle bir yorum yapabilirim: Eğer gelen bilgi darbeye yönelik olsaydı Sayın Genelkurmay Başkanımız tarafından daha farklı emirler verileceğini değerlendiriyorum.”
Meğer darbe ihbarıymış…
İşte böyle, herkesin, “esrarengiz” binbaşının gerçekte neyi ihbar ettiği hakkında spekülasyon yaptığı bir sırada, 20 Mayıs 2017’de (darbeden 10 ay sonra) Yeni Şafak’taki “İşte o binbaşının ifadesi” başlıklı haberle öğrendik ki o binbaşı darbeyi izleyen ayda (Ağustos) savcılığa ‘ifade’ vermiş.
Yeni Şafak’ın tam metnini yayımladığı ‘ifade’ye göre binbaşı bir yandan o gece MİT’e ve MİT Müsteşarı’na karşı bir harekât planlandığını, bir yandan da bunun bir darbe girişimi, üstelik kanlı bir darbe girişimi olabileceğini söylemişti:
“Bana (MİT’te) ne olacağını sordular, ben de büyük bir faaliyet olabileceğini, hatta darbe faaliyeti olabileceğini söyledim. ‘Çok kan akacak’ dediklerine göre, bu faaliyetin iyi niyetli bir faaliyet olmadığını söyledim. Hatta kendilerine YAŞ kararlarında FETÖ’cülere karşı büyük bir temizlik olabileceği sürekli yazılıyor. Bu nedenle YAŞ öncesinde bir darbe faaliyeti olabileceğini söyledim.”
Peki ben neden Yeni Şafak’ın haberinde ifade olarak geçen kelimeyi tırnak içinde kullanıyorum? Çünkü iki savcı tarafından alınmasına rağmen üzerinde ‘ifade’ yazmıyordu. Yeni Şafak ‘ifade’ diyordu ama bu doğru değildi, doğrusu Hürriyet’in Yeni Şafak’ınkinden bir yıl kadar sonra yayımlanan haberindeydi (15 Ağustos 2018):
“15 Temmuz darbe girişiminin halkın desteğiyle bastırılması üzerine soruşturma başlatan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Hâkimevi’nde O.K. ile bir görüşme gerçekleştirdi. Dönemin Ankara Başsavcısı Harun Kodalak ve Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen, O.K.’nin anlattıklarını bir tutanak haline getirdi. O.K., resmi ifadesi sayılmayan mülakatında…”
Aslında alınamayan ‘ifade’nin macerası biraz daha geriye gidiyordu. Onu da o sıralarda Cumhuriyet’te çalışan gazeteci Alican Değer’in “Darbe ihbarcısı subay sır oldu” başlıklı haberinden öğrenmiştik:
“Kara Havacılık Komutanlığı iddianamesinde Fidan’ın alınacağını MİT’e ihbar eden binbaşı, yer almadı. Savcı, binbaşı O.K.’yi dinlemek istedi ancak MİT yanıt vermedi. (…) OHAL kapsamında KHK ile ihraç edilen, daha sonra tekrar göreve iade edilen ve daha sonra MİT’e geçen O.K., darbe girişimi ile ilgili davaların hiçbirinde ifade vermedi. Kara Havacılık Komutanlığı’na ilişkin soruşturmayı yürüten savcı Alpaslan Karabay, tanık olarak dinlemek istediği O.K.’nin ifadesini almak için MİT’ten izin istedi, ancak hiçbir yanıt alamadı. Binbaşının ifadesi alınamadığı için ihbarın MİT’e ne şekilde yapıldığı, içeriğinde neler olduğu, neden daha önceden önlem alınmadığı gibi sorular yanıtsız kaldı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Alpaslan Karabay, FETÖ tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişimine katılan ve darbeye direnen halkı hedef alan silahlı helikopterlerin kalkış yaptığı Kara Havacılık Komutanlığı’na ilişkin soruşturmasını geçen hafta tamamlayarak, iddianameyi mahkemeye gönderdi.” (Cumhuriyet, 17 Mayıs 2017).
İnanmak zor ama, evet, Kara Havacılık Okulu davası iddianamesi ihbarcı binbaşı O. K.’nın ifadesi olmadan yazıldı. Sayın ki banka soyguncusu çeteyi ele veren bir çete üyesinin ifadesine yer vermeyen bir banka soygunu iddianamesi!
Özetlersek; MİT, 15 Temmuz darbe girişimini ihbar eden binbaşı O.K.’nın ifadesinin alınmasına izin vermedi ve o gece MİT müsteşarını ‘almakla’ görevli Kara Havacılık Okulu’na yönelik davanın iddianamesi O.K.’sız yazıldı. Fakat daha sonra iki savcı O.K. ile görüştü ve bir tutanak tuttu. O.K. orada darbe ihbarında bulunduğunu açıkça söyledi. Hulusi Akar yedi yıl sonra ilk kez konuştu ve aradaki bu kritik ‘ifade’yi görmezden gelerek “15 Temmuz’da darbe ihbarı yoktu” dedi. Bu ısrar gösteriyor ki, 15 Temmuz’un hakikatinin anlaşılmasında binbaşı O. K.’nın ihbarının içeriği ‘anahtarların anahtarı’ niteliğindedir.