Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIİsrail’in Suriye Devrimi

İsrail’in Suriye Devrimi

HTŞ’nin iki haftadan daha az bir zaman içinde, Kürt bölgesi hariç Suriye’nin tamamını ele geçirmesinde ne gibi faktörler belirleyici oldu? Yıllardır İdlib bölgesine sıkışmış olan bir örgüt, nasıl oldu da bir anda Suriye’nin kaderini eline aldı? Suriye’deki bu son “devrimde” hangi faktörler belirleyici oldu? HTŞ’ye bu zaferi bağışlayan iç ve dış dinamikler nelerdi?

27 Kasım’da Suriye’de Hayat Tahrir el Şam Örgütü tarafından Esad rejimine yönelik olarak başlayan saldırılar, 13 yıllık Suriye sivil savaşında, daha önce eşi ve benzeri olmayan gelişmelere yol açtı. Çok kısa bir süre içinde Suriye’nin ikinci büyük şehri Halep’i ele geçiren isyancılar, daha sonra Hama’yı da ele geçirerek, Suriye’nin üçüncü büyük şehri Homs’a doğru ilerlediler. M5 Karayolu üzerinde bulunan Homs’u ele geçirdikten sonra, herhangi bir direnişle karşılaşmadan Su başkent Şam’ı ele geçirdiler.

Doğrusu ben ve çoğu insan, Sünni nüfusun yoğun olarak bulunduğu yerlerden ciddi bir direniş beklemezken, Alevi nüfusun yoğun olduğu Şam ve Homs’un sahil şeridinde, ölümüne bir direniş olacağını tahmin ediyordum.  Zira radikal cihatçı yapıların, Alevi, Hristiyan ve Dürzü nüfusa yaşam hakkı tanımayacaklarını, herkesten çok bu kesimler biliyor diye düşündüm. Ayrıca sahil şeridi Rusya açısından da stratejik bir öneme sahipti. 2015 yılından beri Suriye iç savaşında belirleyici bir rol oynayan Rusya’nın donaması sahil şeridindeki Tarsus’ta yer alırken, hava üssü biraz kuzeyde yer alan Hmeimim’de bulunmaktaydı. Ancak beklenilenin aksine ne Rusya, ne de East güçleri, herhangi bir direniş göstermedi ve ülkenin tamamı birkaç gün içinde HTŞ ve müttefiklerinin eline geçmiş oldu.

 ABD ve başka bir aktörlerin tahmin edemediği sonuç          

HTŞ’nin iki haftadan daha az bir zaman içinde, Kürt bölgesi hariç Suriye’nin tamamını ele geçirmesinde ne gibi faktörler belirleyici oldu?  Yıllardır İdlib bölgesine sıkışmış olan bir örgüt, nasıl oldu da bir anda Suriye’nin kaderini eline aldı? Suriye’deki bu son “devrimde” hangi faktörler belirleyici oldu? HTŞ’ye bu zaferi bağışlayan iç ve dış dinamikler nelerdi?

Belli ki rejimin birkaç gün için yerle bir olacağını ABD bile tahmin edememişti. Zira daha birkaç hafta önce, Biden yönetimi, Birleşik Arap Emirlikleri vasıtasıyla Esad’la, ABD’nin Suriye’ye yönelik ambargolarının kaldırılması amacıyla görüşmeler başlatmıştı. Washinton Post yazarlarından David Ignatius, 3 Aralık’ta kaleme aldığı yazısında, Biden yönetimi ve ABD müttefiki Arap ülkelerinin, Suriye’nin İran’dan gelen silah ve mühimmatın Hizbullah’a ulaşımını kesmesi şartıyla, Suriye ile bir anlaşmaya varılabileceğini dile getirdi. Aslında ABD, HTŞ’nin Halep şehrini ele geçirmesinden sonra bile Şam’ın düşüneciğini beklemiyordu. HTŞ’nin Halep’i alıp Hama kentine doğru harekete geçtiği sırada, CNN’e açıklamalarda bulunan Ulusal Güvenlik Danışmanı  Jake Sullivan, şöyle diyordu: “Rusya, İran ve Hizbullah tarafından desteklenen Esad hükümeti, belirli baskılarla karşı karşıya kaldı diye gözyaşı dökmüyoruz.”[1]

İyi ama, nasıl oldu da, hem ABD, hem de Arap ülkeleriyle bir anlaşmaya varma şansı olan Esad yönetimi birden bire darmadğın oldu? Henüz 2015’te yıkılma eşiğine gelen Esad’ı Rusya’nın yardıma koşması ve etkin bombardumanları kurtarmış ve neredeyse rejimin ömrünü bir on yıl daha uzatmıştı. Acaba, ABD ile bir anlaşmaya varan Esad böyle bir şansı daha yakalayamazmıydı? Üstelik böyle bir hamle Suriye’nin diğer Arap ülkeleriyle yakınlaşması ve ilişkilerinin tekrar normale dönüşü yolu da açacaktı. Kuşkusuz eğer uzlaşma sağlanırsa, Esad rejimi için yepyeni dönem başlayabilirdi. ABD ve Arap ülkeleri bir yana, daha bir iki ay öncesine kadar Türkiye de Suriye ile bir anlaşmaya varmanın yollarını arıyordu.           

Suriye’deki rejimin düşüşünde birkaç faktör belirleyici oldu. Bunlardan ilki ve en önemlisi İsrail’in Hizbullah’a vurmuş olduğu ağır darbeydi. Zira Hizbullah, Suriye iç savaşında hem askeri hem de lojistik açıdan Suriye rejiminin en yakın müttefiki ve destekçisi konumundaydı. Yıllardır hem moral hem de psikolojik açıdan çökmüş olan Suriye ordusunu ayakta tutan en önemli güç Hizbullah idi. Suriye iç savaşı boyunca Hizbullah, Suriye ordusunun sadece destekçisi ve yedek gücü değil, adeta bel kemiğiydi. İsrail yalnızca Hizbullah’ı Suriye iç savaşında devre dışı bırakmadı, Hizbullah’tan sonra hem askeri hem de maddi açıdan Suriye’yi ayakta tutan İran’ı da müttefiki ABD’nin de yardımıyla etkisiz hale getirdi. İran’ın Suriye’deki askeri varlığına yıllardan beridir hava operasyonları düzenleyen İsrail, son dönemde İran’ın gerek havadan ve gerekse de karadan Suriye ve Hizbullah lojik destek sağlayan tüm kanalları kapattı. İsrail, İran ve Hizbullah’a öyle ağır darbeler indirdi ki, yıllardır Suriye savaşının kaderini belirleyen her iki güç de bir anda devre dışında kalmış oldular.

İran ve Hizbullah faktörlerinin yanı sıra Suriye iç savaşında, 2015 yılından bu yana etkili olan üçüncü önemli güç Rusya idi. Rusya’nın son dönemde tüm ağırlığını Ukrayna savaşına vermek durumunda kalması ve eskiden olduğu gibi özellikle hava operasyonlarıyla Suriye’ye destek sağlayamaması Esad’ın düşüne yol açan ikin önemli faktör oldu.

İsrail; Suriye ve Lübnan üzerinden Akdeniz’e ulaşmış, adım adım Neo-Pers politikalarını hayata geçiren İran’ın son 40-45 yıllık hayallerini bir anda yerle bir etti. Son yıllarda Irak, Suriye ve Lübnan üzerinden, Akdeniz bölgesinde ciddi bir aktör olmaya başlamış İran’ı, İsrail son hamlesiyle şimdilik Irak sınırına kadar geriletmiş oldu. Elbette İsrail sadece İran’ın değil, Rusya’nın da yüzyıllardır devam eden “Akdeniz” hayallerini yerle yeksan etmiş oldu.

Esad rejimini düşüşe götüren üçüncü faktör, Suriye’nin demoralize olmuş ve savaştan yorulmuş olan ordusunun, savaşma iradesini yitirmiş olmasıydı. Hizbullah, İran ve Rusya’nın desteğiyle ayakta duran bu ordu, dış destekten yoksun kalınca ruhsuz bir iskelet gibi yere yığıldı.

Aslında Suriye savaşının henüz ilk yıllardan itibaren dış dinamikler belirleyici oldu. Birkaç sivil gösteriyle başlayan olayların tüm ülkeyi kapsayan bir savaş dönüşmesi ve muazzam insani kayıplara yol açması, ülke içindeki dinamiklerden değil, dış müdahalelerden kaynaklandı.  SOHR, İsrail’in 2024 yılında Suriye’ye yönelik olarak gerçekleştirdiği hava saldırılarında 416 Suriyeli askerin hayatını kaybettiğini söylemektedir. İsrail, Esad rejiminin düşmesinden sonra da Suriye’ye yönelik hava saldırılarını devam ettirdi. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, son hava saldırılarının kimyasal silahların, aşırılık yanlılarının eline geçmemesi amacıyla yapıldığını ileri sürmektedir (BBC Türkçe, 9 Aralık 2024). Son olarak Suriye donanması ve donanma tesislerini yok eden İsrail, BM’den gelen uyarıları da dikkate almayarak Suriye’deki stratejik noktaları bombalamaya devam etmektedir. BM Özel temsilcisi Geir Pedersen, “İsrail’in Suriye topraklarına yönelik operasyonları ve bombardımanlarını görmeye devam ediyoruz. Bu durmalı” diye çağrıda bulundu (Washington Post, 10 Aralık 2024). İsrail’in Suriye’deki askeri ve lojisik mevzileri yoğun bir şekilde vurmasının sebebi,  ülkede yönetimi ele geçiren  cihadi yapının eninde sonunda kendisine yöneleceğini bilmesinden kaynaklanıyor. İran, Rusya ve Hizbullah desteğinden yoksun bir Esad yönetimi İsrail için bir tehdit oluşturmazdı, ancak İslam dünyasında bütün cihatçı yapılar, İsrail’i  baş düşmanları olarak kabul ederler. Belli Esat rejiminin döşüşünü İsrail bile tahmin edememişti.

Hamas’ın 7 Eylül saldırıları Esad’ın sonunu getirdi

İsrail, BM ve diğer uluslararası aktörleri dikkate almaksızın Suriye’deki kara ve hava operasyonlarına devam etmektedir. Şam’ın düşmesi ve Esad’ın Rusya’ya kaçmasının ardında İsrail, 1974’te Suriye ile varılmış olan disengagement (çatışmamazlık) anlaşmasının çöktüğünü ileri sürerek Golan Tepleri çevresinde bir buffer zone (güvenli bölge) oluşturdu. İsrail Başbakanı Netanyahu, “Sınırımızda herhangi bir düşman gücünün yerleşmesine izin vermeyeceğiz.” diyerek Suriye sınırından İsrail’e yönelik bir tehditte müsaade etmeyeceklerini açıklamış oldu. Şam’a 60 km uzaklıkta bulunan Golan tepelerini 1967’deki 6 Gün Savaşlarında işgal eden İsrail, daha sonra burayı tek taraflı olarak topraklarına katmış ve ABD, 2019 yılında Golan tepelerinin İsrail’e ait olduğunu kabul etmişti[2]. Golan tepeleri civarındaki nüfusun ağırlıklı olarak Dürzi olması, ileride Dürzilere yönelik bir saldırı tehditti ortaya çıktığında, İsrail’in güvenli bölgeyi daha da genişletmesine yol açabilir. İsrail Golan tepelerinin yüksek yerlerinden 60 km uzaklıktaki Şam’ı rahatlıkla gözetleyebilmektedir.

Esad’ın düşüşü, Ortadoğu’daki gelişmelerin ne kadar da iç içe olduğunu göstermiş oldu. 13 yıllık Suriye savaşı, 430 bin civarında ölü ve milyonlarca insanın yerinden olmasına yol açsa da Esad’ı tahtından edemedi. Ancak Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e karşı başlattığı savaşın Lübnan, Suriye ve hatta İran’ı içine alabilecek bir şekilde genişleyip yayılması, Suriye’deki Esad rejiminin sonunu getirmiş oldu.  Kısacası Suriye’deki Esad rejimi, iç faktörlerin etkisiyle yıkılmadı. İsrail’in Suriye’yi ayakta tutan dış dinamikleri devre dışı bırakmasıyla 53 yıllık Esad hanedanlığının sonu geldi.


[1] David Ignatius, “In Syria, shocking rebel surge derails a diplomatic gambit,” Washington Post, December 3, 20294

[2] Jon Donnision,  “Israel seizes Golan buffer zone after Syrian troops leave positions” BBC World, 8.12.2024

- Advertisment -