“(…) Çok kısa bir süre AK Parti’nin belki de demokratlığa da gidebilecek bir istekliliği vardı. Ama laik kesimin destek vermemesi AK Parti içindeki dinamiği tekrar eski hamuruna, eski damarına geri döndürdü. Dolayısıyla AK Parti’nin ilk on yılı Türkiye açısından kaçırılmış çok çok büyük bir fırsat. Fakat aslında bunu ne AK Partililer ne de karşısındaki laikler idrak etti.”
(…)
“Kendi kabahatinle yüzleşmek istemezsin. Laik kesim ne yapıyor şimdi, bugünkü AK Parti’yi geriye projekte ederek kendini aklamaya çalışıyor: AK Parti zaten böyleydi, Tayyip Erdoğan zaten bu kafadaydı diyor. Şurası doğru Erdoğan büyük ölçüde aynı kafadaydı ama AK Parti’yi Tayyip Erdoğan yönetiyor değildi, çok başka bir koalisyon yönetiyordu. [Laik kesim bunu idrak edebilseydi] AK Parti’de yaşanan bütün tasfiyelerin sonucunda neyi kaybettiğimizi de anlayabilirdi.”
Bu satırları, Etyen Mahçupyan’ın, yeni kitabı Demokrat Manifesto vesilesiyle Gülsüm Ekinci’ye verdiği söyleşiden (Serbestiyet, 15 Aralık) aldım. Söyleşinin başlığı: “AK Parti’nin ilk on yılı Türkiye için kaçırılmış bir fırsat. Fakat bunu ne AK Partililer ne laikler anladı.”
Bir entelektüel ve siyaset yorumcusunun yaptığı, benim de katıldığım bu değerlendirme gazeteciliğimi kışkırttı.
“AK Parti’nin belki demokratlığa da gidebilecek istekliliği”nin kırılmasında “laik kesimin destek vermemesi”nin rolü neydi? Laik kesimin gerçekten de böyle bir rol oynadığı olgular üzerinden gösterilebilir miydi?
2012 yılının ortalarında, başlığı ‘2007’ olan bir kitap çalışmasına başlamıştım. Niyetim, geniş gazete taramalarıyla ‘her şeyin belirlendiği’ o kırılma yılını ve oraya nasıl gelindiğini olgular üzerinden anlatmaktı. Olguları peş peşe sıralayınca doğal olarak karşımıza seçimle gelmiş bir iktidarı ‘kurumlar’ı kışkırtarak hal’etme hikâyesi çıkıyordu, yani bir mağduriyet hikâyesi… Ne var ki kitabın yazımını bitirdiğimde artık bizzat AK Parti birilerini mağdur eden bir iktidar kurmaya başlamıştı ve o koşullarda kitabı yayımlamak içimden gelmedi.
Aradan 10 yıl geçtikten sonra, yukarıda andığım söyleşide yer alan bir değerlendirme düşüncemi değiştirdi; çünkü kitabı tam olarak Etyen Mahçupyan’ın yaptığı tespiti doğrulamak için kaleme almıştım ve şimdi onun, Mahçupyan’ın işaret ettiği yönle bağlantılı olarak okunabileceğini ve okunması gerektiğini düşünüyorum.
Bu dizide, evet, geçmiş yılları hatırlatıyorum fakat iktidar bu geçmişi artık bir mağduriyet öyküsü olarak kullanamaz… Geçmişi, laik siyaset ve laik sosyolojinin bugünlere gelişteki sorumluluğunu hatırlatmak için deşiyorum.
Bu düşüncelerle ‘2007’yi Serbestiyet’te tefrika etmeye karar verdim. 10-15 bölüm arasında toparlayabileceğimi düşündüğüm dizinin ilk bölümünün tarihi 26 Aralık Salı.