Salim Güran: Bu cesedi yok edeceksin, yoksa seni ve aileni öldürürüm.
Nevzat Bahtiyar: Eğer beni ve ailemi öldürürsen o zaman yok etmen gereken ceset sayısı 4 olur !
Nevzat Bahtiyar elbette Sergio Leone veya Tarantino karakteri değildi ve böyle bir cevap vermedi.
Medya eliyle ucuz bir Yeşilçam melodramına dönüştürülmüş bu hikayede ayağına gelen fırsatı tepmedi ve Salim’e “Evet” dedi.
Trajik bir çocuk cinayetinin üzerine bu soğuk alaycılık, bazılarını irrite edebilir ama bu yazı belki de bu cinayete kurban gitmiş yavrucağın bu hayatta en sevdiği insanlar olan başta annesi olmak üzere olmak üzere bir çok kişinin medya eliyle hayatlarının altüst edilmesiyle ilgili ve bu absürtlükler aşağılanmayı hakkediyor.
Üzerimde bir işi hal yoluna koymuş olmanın getirdiği bir huzur var. Bu yumuşak huzurun sebebi Yıldıray Oğur’a 13 Eylül 2024 yılında gönderdiğim mektubun Nevzat’ın panik halinde verdiği dilekçe ile ifadesini üçüncü kez değiştirmesine yol açtığını düşünmemdir.
21 Eylül 2024 tarihi itibariyle cinayet resmi olarak da çözülmeye başlandı fakat yalan rüzgarının müsebbibi medyanın iddia ettiği gibi Tavşantepe Köyü’nün “organize kötülüğünün “ aleyhine değil tam aksine oldukça lehine bir çözülme bu.
Medya son çırpınışlarıyla, “Nevzat her şeyi itiraf etti” “Katil Salim Güranmış” manşetlerine azalarak hala devam etmekte.
Bir aylık cinayetin öyküsündeki yalan fırtınasının uyduruk bir Facebook gönderisinde geçen “ ANNE, ENES , BATANİYE, ARABANIN ÖN KOLTUĞU, BENZİNCİ” gibi anahtar kelimeler üzerine inşa edildiğini daha önce uzun uzadıya anlattık.
Yıldıray Oğur mektubu kendi yorumları ve çalışmasıyla da zenginleştirip yayınladığında medyada aileyi suçlayan dalganın tersine dönmesini bekleyecek kadar saf olmasam da bir sessizlik ve şüphe yaratacağımızı tahmin ediyordum.
Ve nihayet şüphelerini anaakım medyada en gür şekilde diğerleri de açıklamaya başladılar.
Gökten kendilerine vahiy gelmiş gibi bu medya faciasıyla ile aralarına bağıra çağıra bir mesafe koymaya çalışıyorlar.
Ama bu meselede önce ben demiştim yarışından çok daha hayati şeyler var.
“Bir kentin mutluluğu, her gün bir kızın işkence görmesine bağlı olsaydı, o kentin halkı ne yapardı?” diye sormuştu büyük Dostoyevski.
Şu soruda geçen çocuk şuan için 15 yaşındaki tarım işçisi Ramazan. Ya medyadaki geçen haliyle R.A.
Adaletsizlik bende klostrofobik bir etki yapıyor bu meseleye burnumu sokmamın sebebi de bu.
Bilhassa Narin’in Annesi ve 15 yaşındaki çocuk işçi Ramazan’ın yalan bir çeviriyle hapse atılması ve bunun medya baskısıyla yapılması beni en hafif tabiriyle çileden çıkardı.
Kollektif kötülük senaryosuna verilecek kurbanların kimliği, yaşı, olaya dahlinin boyutu kimin umrunda !
Çeviri’nin yalan olduğu ortaya çıkmasına rağmen ,ahalinin “ yılın gazetecisi” unvanına layık gördüğü muhabirin buz gibi yalanıyla bu çocuk 24 Eylül 2024 tarihi itibariyle hala içerde.
Ramazan’ı kurban veren Türk medyası ve peşinde sürükledikleri insanlar için , Nevzat’ın adam akıllı bir avukat bulup daha inandırıcı yalanlar söylemesi dışında pek fazla ümit yok.
“Kindar bir pedofil’in yavan cinayeti” ihtimaline şimdilik hiçbir şekilde tahammülü olmayan bu ucube medya herkese karşı bu kadar hoşgörüsüz değildi, hakkında konuşurken kadife kelimeler kullandıkları da vardı.
Örneğin, 8 yaşındaki bir çocuğu gömüp, 19 gün boyunca susan, baba Arif Güran’ın karşısına çömelip tabakasını çıkarıp, ağır ağır sigarasını saran soğukkanlı bir psikopat olan Nevzat hakkında.
Medyanın biricik ve son ümidi olan bu adam ,bu sabah Yeşilçam melodramı diye küçümsediğimiz ifadesine level atlattı ve Brechtiene bir tarza geçti.
Bu hafta itibariyle kendisi hakkında tutarsızlıkların iyice tartışmaya açıldığı günlerde hücresinden izledikleri yahut avukatlarının telkiniyle bir dilekçe verip vicdan azabı duyduğunu ve bir başka hikaye anlatmak istediğini söyledi. Yeni brechtyen hikayede aşağı yukarı aşağıdaki diyaloglar geçmekte:
Salim Güran: Bana bak Nevzat. Gördüğün üzere, ben ve Narin’i annesi ahlaksız bir fiilin içindeyken Narin tarafından basıldık ve onu öldürdüm ve sen de sebebini 18 dakikaya sığdıramayacağım şekilde bu olayın ortağı oldun. Evet, eğer cesedi alıp yok etmezsen önce seni sonra da futbolcu olmaya çalışan yeteneksiz oğlunu öldüreceğim.
Nevzat: Ok.
Nevzat’ın katolik rahibi etkisi gösteren suretini her gördüğünde bütün günahlarını her ifadede daha berrak şekilde anlatan bir Salim var karşımızda. Narin’i öldürmesine neden olan yasak ilişkisini komşusu Nevzat’a itiraf ediveriyor Salim.
Bütün çelişkilerine, çocuk gömmeyi soğukkanlılıkla anlattığı ifadesine rağmen kendini bir anda önyargılı sekülerlerin korumasında bulan bu Nevzat kim peki?
Narin’i çuvala koyarken Elif-ba’yı da yanına yerleştirmesi, alıp yakmaya cüret etmemiş olması, Nevzat’ın namazlı niyazlı hikayelerinin ve zihninin karışıklığı bende ciddi pedofili şüphesi uyandırıyor.
Hatta Amerikan seri katillerin cinayet sonrası soft müzik tercihleri gibi bir arınma seanslarını çağrıştırıyor. Namaz kıldım ifadesi onun yalan senaryosundaki hakiki detaylardan olabilir zira bu detayın ona yönelecek suçlamada getireceği ekstra bir hukuki dezavantaj yok.
Bu şüpheyi artıranlardan biri de köylülerin jandarmaya Nevzat’ın zaman zaman Narin’e verdiği paralar meselesini aktarması. Daha sonra Arif Güran da aynı detayı öğrendiğini aktarmıştı. Belli ki köylüler bir şeyler görmüş kötüye yorup aileye söyleyip bir soruna neden olmak istememişlerdi. Köylülerin hafızasında yer etmesi onlar için bile bunu gördükleri zaman bir şüphe duyduklarının kanıtıydı. Özetle bu para verme hadisesi rutin dışı idi ve dikkat çekmişti.
Ayrıca zaman zaman verilen para detayının en kritik tarafı yamaçtan eve yönelen Narin’in evi o patika üstünde olan Nevzat’ın küçük bir el işaretine veya kısık bir seslenmesine olumlu şekilde yaklaşıp ona doğru yürümüş olma ihtimalini kuvvetlendiriyor.
Nevzat’in Narin’e paralar verip güvenini alma girişimlerinin geçmişi nereye uzanır bir malumatımız henüz yok. Amca Erhan Güran’ın ifadesiyle: Nevzat’ın babası da eski bir katildi, kurbanını önce bıçaklayıp sonra yaktığı söyleniyordu. Bu Nevzat’ı potansiyel bir cani yapmaz fakat “ KÖYÜN GARİBAN İŞÇİSİ “ den çok daha karmaşık biri yapar.
Kendini medyanın şefkatli kollarına teslim ettiğinde tuhaf ifadesine inanacak birileri olacağını bilecek kadar da kurnaz biri var karşımızda.
Nevzat’ın genel durumuna baktığımızda da vaziyet pek parlak değil.
Aileye karşı feci bir kin duymuş olma ihtimali yüksek. Evvela köşeye sıkışmış biri var karşımızda, evinin ruhsatını alamadığı için müthiş stres altında ve evinin yıkılma tehlikesi var ve köyde sevilmiyor.
Bütün bu sorunları bertaraf etmek için Salim’e muhtaç ve muhtemelen sürekli ona yaranmaya çalışıyordu. Ve insanoğlu yaranmaya çalıştığına içten içe bir kin duyar, bazen bu kin kinliğiyle kalır bazan bir intikama dönüşür.
Yani şuan Nevzat ezik hissettiği Salim’in çöküşüne “rezil rüsva” haline merhamet ediyor değil. Bilakis belki de hayatın normal akışı içinde asla alt edemeyeceği bir köyü ve aileyi tarumar etmenin hazzını yaşıyor olabilir.
Zaten Enes’in savcılıktaki ifadesinde buna dair bir çok done var.
Enes , Nevzat için Salim’in emir eri tonunda sıfatlar kullanıyor. Burası çok kritik çünkü bu detay Salim’in Nevzat üzerindeki dominant tavrını, Nevzat’a herşeyi yaptırabilme kudretine sahipmiş intibası uyandırıyor.
Fakat çelişkimiz şu ki: Nevzat, Salim’i suçlarken samimi olsa zaten bunu açıklardı. Nevzat yalana başvurdu önce para sonra tehdit dedi. Kaderi yaranmaya çalıştığı insanların elinde olan biri olan Nevzat’ın karşısında mutlu, varlıklı ,kalabalık bir aile tablosu var.
Nevzat’in Güran ailesine karşı müspet hisler beslemesi mevcut şartlar itibariyle imkansız. “Salim, bütün köyün erkeklerinin ,davetiye dağıtmasını fırsat bilerek bu fiili gerçekleştirmiş olabilir” derken aslında kendinden söz ediyor olabilir.
Salim’in zaten davetiye dağıtmaya çıkmadığı sabit ve cinayet saatinde tarlada olduğuna dair ciddi kanıtlar var en azından işçi beyanları o yönde .
Yalan bir Facebook gönderisiyle başlamış olan bu hikayenin dalga dalga yayılıp bir ülkeyi bir ay boyunca kasıp kavurmasının kronolojisini bilmenin verdiği rahatlıkla aynı şeyin bir mektupla tersi şekilde çözülüp dağılabileceğine de inanıyorum.
Çünkü büyük Dostoyevski’nin dediği gibi “GERÇEK HERŞEY’İN ÜZERİNDEDİR ,ZAVALLI EGOLARIMIZIN BİLE” hatta zavallı medyamızın bile…