Zaman zaman ele aldığım, yeni örnekler çıktığında tazelediğim bir yazı konum var ki en sadık okurlarımdan bile hatırlamalarını bekleyemem; çünkü zaman aralıkları çok geniş… Devlet büyüklerinden, kamu görevlilerinden sâdır olan ve insanda gerçeği değil de parodisini izliyormuş duygusu uyandıran olaylardan birkaç yıl arayla derlediğim demetlerden söz ediyorum…
Bu mesaim Kürşat Bumin ve Ümit Kıvanç’la birlikte Bilgi Üniversitesi bünyesinde hazırladığımız Medyakronik döneminde (2000-2002) başlamıştı, dediğim gibi sonrasında da sürdürdüm.
Zikrettiğim yazıların 2012 tarihli olanında, tarihi çok eski olsa da çok güzel olduğu ve çok şey anlattığı için olsa gerek yer verdiğim, Medyakronik günlerinden bir vali hikâyesi aktarmıştım. Türkiye haritası şeklinde olduğu gerekçesiyle pastayı ‘bölmeyi’ reddeden zamanın Bolu valisinin hikâyesi şöyleymiş:
“Bolu Valisi, Cumhuriyet’in 78. yıldönümü resepsiyonunda önüne getirilen Türkiye şeklindeki pastayı kesmeyip geri gönderdi…
“Abant Palace Otel’de verilen resepsiyonda ortasında Atatürk fotoğrafı da bulunan pastayı kesmeyi reddeden Bolu Valisi Mehmet Ali Türker, ‘Görüntüsü çok güzel olmuş. Emeği geçenlere teşekkür ederim. Ancak, Türkiye haritası içinde Atatürk’ün fotoğrafının da bulunduğu pastayı kesemem. Vatanımı bölemem’ dedi.
“Salona ışıklar söndürüldükten sonra mumlar eşliğinde getirilen 15 kiloluk pasta, tam 15 günde yapılmıştı ancak pastayı yemek kimseye nasip olmadı.
“Davetliler Türker’in sözlerini alkışlarken, otel aşçısının yaptığı pasta yine mumlar eşliğinde mutfağa götürüldü.” (Milliyet, 31 Ekim 2001).
2019 tarihli bir başka “parodi tadında gerçekler” yazısını da iki taze örneği aktarmak için yazmışım. Bunlardan birinin kahramanı, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’a bir mitingde yaptığı konuşmadan ötürü “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla soruşturma başlatan bir savcı… Fakat parodi tadında gerçeğimiz bu değil tabii, onu da haberin tümünü okuduğumuzda anlıyoruz:
“Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu hakkında, dokunulmazlığın kaldırılması talebiyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan soruşturma fezlekesinde, gerekçe olarak Eş Genel Başkan Pervin Buldan’ın yaptığı konuşmaya ‘tepki vermemesi’ gösterildi.”
Savcı’ya göre Buldan konuşmasında terör örgütü propagandası yapmış, fakat Gergerlioğlu da ona tepki vermemiş, sözlerine itiraz etmemiş; eh, bu durumda onun da susmak suretiyle terör örgütü propagandası yaptığı açıkmış!
“Türkiye bölünmez, Türkiye tek hecedir” ya da çocukla çocuk olan medya ve Milli Eğitim
İkinci örnek yine Türkiye’nin bölünmesi paranoyasına dair ve Türkiye haritası şeklindeki pastayı bölmeyi reddeden vali örneğiyle yarışacak kadar güzel.
Olayımız şu: Elazığ’da Hazardağlı İlköğretim Okulu öğrencisi 8 yaşındaki Hiranur İrgören, heceleme ödevinde listedeki “Türkiye” kelimesini hecelere ayırmamış. Nedenini soran öğretmenine de “Türkiye bölünmez. Türkiye tek hecedir. Bu nedenle Türkiye kelimesini hecelere ayırmadım” cevabını vermiş.
Peki, biz Hiranur’un bu çocukça ve naif tepkisini nasıl ve ne surette öğreniyoruz? Medya sayesinde tabii… Habertürk, Hiranur’un bu “duygulandıran” davranışının bütün Türkiye tarafından bilinmesini uygun görmüş ve okurları için altı dakikalık bir mizansen video ile olayı ölümsüzleştirmiş.
Video, sınıf öğretmeninin sınıf kapısını açıp içeriye girmesiyle ve bunun sınıfa konuşlandırılmış kameralar marifetiyle kaydedilmesiyle başlıyor… Olayın nasıl geliştiğini, öğretmenin anlatımıyla ayrıntılı olarak öğreniyoruz. Keza öğretmenin duygularını da:
“Çok aşırı derecede gururluyum. Meslek hayatımın ilk yıllarından beri hep söylemişimdir; akademik başarı ikinci plandadır. Önce milli ve manevi değerlere sahip bireyler yetiştirmek gerektiğini savunmuşumdur. Çok şükür ben bu günleri görüyorum. Çocuklarımın kalbine ektiğim vatan millet sevgisi, bayrak sevgisi tohumlandı, büyüdü, koskoca bir çınar oldu.”
Bitmedi. Videonun sonlarına doğru aralarından birinin Elazığ İl Milli Eğitim Müdürü Feyzi Gürtürk olduğunu öğrendiğimiz birkaç kamu görevlisi ellerinde “örnek davranışı” için Hiranur’a verilecek hediyelerle birlikte içeri giriyorlar. Video, Milli Eğitim Müdürü’nün kısa konuşmasıyla son buluyor.
Gerçek ve parodisi
Biri 2001’den öbürü 2019’dan bu iki olay yaşanmadan, o yıllardaki ziyade bölünme korkusunu vurgulamak için mesela bir tiyatro grubu böyle iki oyun sahneleseydi, o oyunları görenler “Yok, bu kadarı da olmaz tabii ama şu bölünme paranoyasını da iyi anlatmışlar” demezler miydi?
Gerçekte var olan bir durumu asla gerçekleşmeyeceği düşünülen ölçülerde abartırsanız (gerçeğin parodisi), o durumun var olan haliyle de dalganızı geçmiş olursunuz. ‘Zaytung’ haberciliği bu mantık üzerine kurulu mesela… Ya da geçenlerde X platformundan aktardığım bir paylaşımda olduğu gibi: “Gezi eylemlerine katıldığı gerekçesiyle ifade vermek için Emniyete çağrılan Halit Ergenç, Şehzade Mustafa’yı boğdurtmak suçuyla tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi.”
Elbette böyle bir şey olmaz, yani bu kadarı da olmaz, fakat paylaşımın sahibi gerçeği asla gerçekleşmeyeceği düşünülen ölçülerde abartarak yargının içinde bulunduğu gerçek ve feci tabloyu bize hatırlatmış oluyor.
Gerçeğin parodisi, karikatürcülerin, komedyenlerin her zaman “bir koyup üç aldıkları” bir komedi türü; gerçeğin iyi kotarılmış bir parodisi hiçbir zaman müşterisiz kalmaz. (Eskilerde Olacak O Kadar, şimdilerde Güldür Güldür Show).
“RTÜK Başkanı’ndan bülten sunarken gülümsemeyen spikerlere uyarı geldi…”
Şimdi Güldür Güldür Show ekibinin birkaç hafta önce RTÜK’ün uygulamalarını mizah yoluyla eleştirmek için Ebubekir Şahin’le ilgili bir skeç hazırladığını ve onu şöyle konuşturduğunu düşünelim:
“Bazı haberlerin ülkemizde ‘olumlu olaylar’ olmuyormuş gibi kamuoyuna servis edildiği ve böylelikle vatandaşların karamsarlığa ve yalnızlığa sürüklendiği görülmektedir… Bir diğer önemli hususun da altını çizmek gerekir ki, bu sorumluluk sadece haber içerikleriyle sınırlı değildir. Ana haber sunucularının asıl görevi, haberi olduğu gibi tarafsız bir şekilde izleyicisine aktarmaktır. Bir siyasi parti temsilcisi gibi davranmak hem kanuna hem de etik ilkelere aykırı olacağı için asla kabul edebileceğimiz bir durum değildir.”
Bir ülkedeki futbol federasyonunun ‘sıkıcı’ olduğu gerekçesiyle teknik direktörlerden savunmayı esas alan bir oyun anlayışından uzak durmalarını, aksi takdirde kendilerine müeyyide uygulanacağını ve bunu da sanki “şike yapan takımlara karşı sert müeyyideler” uygulanacağından söz ediyormuş gibi büyük bir haklılık duygusuyla duyurduğunu düşünün…
Şu yukarıdaki hayali skeçle bunun arasında gerçekten hiçbir fark yok. Çünkü ikisinde de düzenleyici kurumların belki ancak tavsiyede bulunabileceği fakat kesinlikle cezaya bağlayamayacağı durumlar söz konusu.
Ve geliyoruz işin tuhaf kısmına: Yukarıda Güldür Güldür Show ekibinden birinin canlandırdığı hayali Ebubekir Şahin karakterinin repliği tümüyle gerçek! Yani gerçek Ebubekir Şahin bunları gerçekten de söyledi, kelimesi kelimesine…
Yani Güldür Güldür Show’cular iki hafta önce oynasaydı “Eh, Ebubekir bey de yapıp ettikleriyle bu abartıyı hak etti” diyeceğimiz bir parodi artık gerçek ve yeni bir parodi bunu aşmak zorunda.
Benim aklıma “RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, bülten sunarken sanki ülkede hiçbir güzel şeyin olmadığını imâ etmek istercesine bültenin başından sonuna kadar ciddiyetlerini muhafaza eden haber spikerlerini uyardı, birkaç dakikada bir gülümsemelerini istedi” gibi bir şey geliyor ama tabii Güldür Güldür Show’cular daha iyi bilir.