“Yandaş medya” deyince akla hemen ve sadece AK Parti’yi destekleyen medyanın gelmesi hem haksızlık hem de tablonun bütünü yerine bir bölümünü görmemize yol açtığı için yanıltıcı… Evet, ‘doz’ ölçüsüyle ele aldığımızda bugünkü yandaş medya geçmişteki tekabüllerinin hepsini suya götürüp susuz getirir ama, bu da yine tablonun tümünü görmemizi engelleyen bir perde işlevi görmemelidir.
Türkiye siyasetinin asker vesayeti altında olduğu yıllardaki yandaş medyasıyla günümüzün yandaş medyasını karşılaştırdığım eski yazılarımda, bugünkü yandaş medyanın işinin daha zor olduğunu ifade etmiştim. Bu da esasen askerlerin medyadan kısa vadede değişmeyen net taleplerinin olmasına karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık fikir değiştiren ve bunu ilan etmekten çekinmeyen bir siyasetçi olmasından kaynaklanıyordu. Bu konuyu ilk kez ele aldığım 2013 tarihli bir yazımda şöyle anlatmıştım bunu:
“(…) Bu söylediğimizi bir metafor üzerinden göstermeye çalışalım ve askeri vesayet dönemi medyası ile şimdiki ‘havuz’ medyasını partnerleriyle, yani askerlerle ve mevcut iktidarla dans eden iki dansçı gibi düşünelim…
“Partnerler açısından baktığımızda, askeri vesayet medyasının zorluğunun çok daha az olduğu açık: Çünkü askerler, partneri gazetecilerle dans ederken onların hangi figürleri kullanacaklarını önceden ilan ediyorlar ve bunları katı bir biçimde uyguluyorlardı. Mesela diyorlardı ki, komünizme geçit yok, bölücülüğe geçit yok, irticaya geçit yok! Basit, anlaşılır, kesin figürler! Ve kolay kolay değişmiyor. Dolayısıyla, partneri olan medya ikide bir güç durumda kalmıyor, devletle (askerlerle) dansını otomatiğe bağlanmış gibi sürdürebiliyor, böylece ‘tutarlı’ bir yayın çizgisine sahipmiş izlenimi yaratabiliyordu.
“Oysa günümüz medyasının işi ne kadar zor! Onun partneri siyasetçiler olduğu için, dans sırasında ikide bir değişen ‘figür’ler karşısında zor durumda kalıyor; aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık vaziyeti hâsıl oluyor.”
Havuz medyasının yeni güçlüğü: Erdoğan cumhurbaşkanı, Davutoğlu Başbakan
Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde havuz medyasının temel güçlüğü, onun sık sık fikir (‘figür’) değiştirmesi ve medyanın manevra yaparak yeni fikirlere adapte olmasından ibaretti. Bu sorun pratikte basitçe Erdoğan tarzıyla çözülüyordu; eski ‘söylem’ yokmuş, hiç var olmamış gibi davranılarak…
Fakat Erdoğan’ın cumhurbaşkanı, Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olmasından sonra iktidar medyası için yeni bir sorun baş gösterdi.
Başbakanın cumhurbaşkanı ile bazı konularda ters düşebileceği başlangıçta kimsenin aklına bile gelmemişti; Çünkü Erdoğan ‘organik lider’di, yani yanlış yapma ihtimali yoktu ve Ahmet Davutoğlu’nun da bu net hakikat üzre hareket edeceği düşünüldü. Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı, zamanla Erdoğan’ın Davutoğlu’ndan hazzetmediği, aralarında ihtilaf olduğu ortaya çıktı ve o noktadan itibaren havuz medyasını yönetenlerin yutkunma günleri başladı. Problemi ifade eden soru şuydu: Davutoğlu başbakan olarak bir karar alıp uyguladığında ya da önemli bir konuda şu ya da bu adımı attığında, bunlar nasıl haberleştirilmeliydi? Diyelim medya bunları olumlu buldu ve desteklemeye karar verdi, peki ya bu adım Reis tarafından onaylanmıyorsa?
Erdoğan’ın bu dönemde uyguladığı bir taktik, iktidar medyasının işini daha da zorlaştırdı. Erdoğan, başbakan Davutoğlu’nun kararlarını ve uygulamalarını itiraz etmeden izliyor, sonra birdenbire bunlara karşı olduğunu ilan edip Davutoğlu’nu zor durumda bırakıyordu. Medya, itiraz gelmediğine bakıp Davutoğlu’nun karar ve uygulamalarını destekler bir pozisyon alıyor, Erdoğan’ın aniden ortaya çıkan itirazları karşısında paralize oluyordu. Oysa Erdoğan baştan beri bunlara karşı olduğunu söylese, medyanın işi çok kolaylaşacaktı; fakat o süreçleri böyle yönetmiyor, medyayı zor durumda bırakıyordu. O dönemden bazı somut örnekler için 2015 tarihli şu yazıma bakılabilir:
Yeni misyon, yeni zorluk: Reis’i Reis’ten koruma
Davutoğlu döneminde yaşanan sıkıntılar, başbakanlığa Binali Yıldırım’ın gelişiyle birlikte aşıldı. Yandaş medya da böylece bir ‘oh’ çekti.
Şimdi yine tek sıkıntı Erdoğan’ın sık sık fikir ve tutum değiştirmesinden ibaretti. Fakat medya buna uyum sağlamayı öğrenmişti artık. Daha sonra, yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesinden sonra da bu, iktidar medyasının tek sorunu olmaya devam etti. Ta ki Erdoğan’ın promptırsız konuşmalarında sık sık “duyulmasa daha iyi olacak” sözler etmeye başlamasına kadar… Bu, yeni ve hazırlıklı olunmayan bir güçlüktü ve iktidar medyası için yeni bir yutkunma döneminin başladığı anlamına geliyordu.
Erdoğan’ın “duyulmasa daha iyi olacak” sözleri faslında ilk örnek, 21 Ocak’ta Çamlıca Camii’nde kıldığı Cuma namazının ardından cemaate hitap ederken kullandığı “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri, yeri geldiğinde koparmak da bizim görevimizdir” ifadeleriyle yaşandı. Ertesi gün bu sözler iktidara yakın gazetelerin hiçbirinde yer almadı. Sonradan anlaşıldı: İletişim Başkanı Fahrettin Altun devreye girmiş, bu sözlerin yazılmamasını istemişti.
12 Şubat’ta, iktidar medyasına ‘eyvah’ dedirten elektrik faturaları yorumu geldi: “Muhalefetin yaygarasını kopardığı gibi bir durum söz konusu değil…”
Bunu da ustalıkla gizleyen medya, Erdoğan’ın doktorlar hakkındaki “giderlerse gitsinler” sözleri üzerine birkaç gün önce bir kez daha yutkundu. Bu da ustalıkla gizlendi.
Bu üç örnek vaka içinde en başarılısı Sezen Aksu vakasıydı; Erdoğan’ın sözleri hiçbir iktidar medyası organına sızamamıştı. Sonraki ikisinde ise bazı küçük yol kazaları oldu; muhtemelen birinci vakadaki merkezi operasyon deşifre olduğu için son iki vakada durum iktidar medyasının basiretine bırakılmıştı ve yukarılardan talimat gelmediği için süreçte aksamalar yaşanmıştı.
Üç vakanın da ortak yanı, promptırsız ortamlardan neş’et etmesiydi.
Yani artık iktidar medyasının yeni misyonu bu: Erdoğan’ın promtırsız ortamlarda yaptığı konuşmaları dikkatlice incelemek ve ‘uygun olmayan’ bölümleri sansürlemek.
Erdoğan, bazı sözlerinin kendi medyasında sansürlendiğini biliyor mu? Biliyorsa nasıl bir tepki gösteriyor? Bunların cevabını bilmiyoruz. Siyasetin Cüneyt Arcayürekvari tarihi yazıldığında bir gün, bunları belki öğrenebiliriz.