Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIÜçüncü Dünya Savaşı (4) Mazlumdan zalime (*)

Üçüncü Dünya Savaşı (4) Mazlumdan zalime (*)

Söz verdim; bu Üçüncü Dünya Savaşı (başladı/başlamadı/başlayabilir) dizisinde, Netanyahu’ların arkaplanını ve Gazze soykırımına nasıl gelindiğini, İsrail açısından da gerilere gidip anlatacağım. “(2) Baş provokatör Netanyahu”nun (1 Ağustos) spot’unda, ipuçlarını vermiştim nasıl baktığımın. (a) “19. yüzyıl milliyetçiliğinin bir başka varyantı olarak Siyonizm”den; (b) “ulus-devletin muhtaç olduğu teritoryalitenin Avrupa dışında, Filistinli Araplara etnik temizlik uygulamak suretiyle sağlanması”ndan; (c) bir “yerleşimci kolonyalizm” türü olarak İsrail’den; (d) (bir zamanlar Güney Afrika gibi) kendi “ilkel yerli”lerine sürekli militarizm ve apartheid uyguladığından söz etmiştim. Şimdi bunları ve yan fikirlerini tek tek açmak istiyorum.

[10 Ağustos 2024] Yukarıda sol başta Theodore Herzl (1860-1904). 1896’da yayınladığı Der Judenstaat (Yahudi Devleti) kitabı ve 1897’de topladığı Basel Kongresi ile, Filistin’de kurulacak bir Yahudi yurdunun kamu hukukuna dayanmasını öngörüyor. Başlangıç idealleri başka, sonraki realiteler başka. Üstte sağda, Moshe Dayan (1915-1981). 1930’larda Haganah, 1948’te düzenli ordu (IDF, Israeli Defense Forces), cephe komutanı, genelkurmay başkanı, savunma bakanı. Sol altta Ariel Sharon (1928-2014). 1940’larda Haganah, 1948’te düzenli ordu (IDF), general, savunma bakanı, başbakan. Sağ altta Binyamin Netanyahu (d.1949, halen hayatta ve görevde). 1967-1972 arasında bir Sayeret Matkal (SM) komandosu (doğrudan IDF genelkurmay başkanlığına bağlı, en elit özel savaş ve istihbarat birimi). Yüzbaşılıktan terhis edilip SM rezervlerine katılıyor. Sağcı Likud partisinin lideri. 1996-1999, 2009-2021, en son da 2022-2024 olmak üzere, başbakanlık sürelerinin toplamı 18 yıl. — Bu üç biyografinin ortak noktalarını bulmak zor değil. İsrail’de ordu ile siyaset içiçe. Politikacılığın yolu, savunma ve istihbarat müessessi”nden geçiyor.

Dayan, Sharon ve Netanyahu, aynı zamanda bir bütün olarak İsrail’in siyaset sahnesinin süregelen militarizasyonunun da üç kritik simgesi. Kuvayı Milliye yazılarımda da değinmiştim: Devletler (ve hele modern devletler), Hazreti Meryem’in Katolik inancındaki “lekesiz ilhakı ve doğumu” (Immaculate Conception) gibi doğmuyor. Böyle şiddet içinde doğuyor. Küçük çocuklar kendilerini leyleğin getirdiğine inanabilir. Derken ilkokula gidip de seks diye bir şeyin varlığını arkadaşlarından öğrendiklerinde, ilk ağızda bir inkâr (denial) reaksiyonu geçirebilirler: Başkalarının anne babaları böyle günahlar işlemiş olabilir, ama benimkiler asla! Zamanla öğrenirler. Milletler de biraz böyle. Şu farkla ki, biyolojiyi reddetmek mümkün değil ama tarihi reddetmek (veya çarpıtmak) pekâlâ mümkün. Şu veya bu toplumun demokratik olgunluğu ve özgüvenine bağlı. Bazı iskeletleri merdiven altında kilitli de tutabilirsin; açığa çıkarıp yüzleşebilir, evet, oldu da diyebilirsin. Uzun vâdede, ikincisi kaçınılmaz. Charles Tilly’nin “War-making and state-making as organized crime” diye ünlü bir makalesi var (Organize suç olarak savaşmak ve devlet kurmak). Bu mecraya giren özel şiddet unsurları, kaybederlerse terörist olarak kalıyor. Kazanırlarsa, zaferin kutsadığı devlet kurucuları oluyor. Bazen onunla da kalmıyor; yeni galiplerin bağımsızlıkla yetinmeyip emperyalistleşmesine dönüşüyor.

Buraya nasıl gelindi? İsrail bu noktaya nasıl geldi? Aklıma tekrar, W. H. Auden’ın “September 1, 1939” şiirinin her fırsatta alıntıladığım dizeleri geliyor: I and the public know / what all schoolchildren learn; / those to whom evil is done, / do evil in return. Herkes bilir bunu (fakat öyle mi, Türkiye biliyor mu acaba?). Okullarda çocuklara bile öğretilir. Kendilerine kötülük yapılanlar, karşılığında gene kötülük yapar. İkinci Dünya Savaşının patlak verdiği 1 Eylül 1939 günü, Auden bunu Almanya için yazmış. Versailles Antlaşması, Fransız intikamcılığının berbat bir örneği. 1870’te yenilmişler; 1914’ten 1918 başlarına, hep kendi topraklarında savaşmış ve Batı Cephesinin esas yükünü taşımışlar; şimdi sıra bizde diyorlar; Almanya’nın bir daha doğrulmamacasına belini kırmaya çalışıyorlar. Karşılığı Hitler oluyor. Günümüzde ise, mazlumun zalime dönüşmesinin en korkunç örneği İsrail. İroni, olursa bu kadar olur. Soykırım, sırf katliam demek değil. Birleşmiş Milletler tanımıyla, herhangi bir insan grubunun kendi kendini yeniden üretmesinin (maddî ve manevî) koşullarını yoketmek demek. İsrail bir ulus-devlet. Özel olarak bir Yahudi devleti, Yahudilerin çoğunlukta olduğu, Yahudi olmayanların vatandaşlığa çok zor kabul edildiği bir devlet. Yahudilerin ise gerisinde Nazilerin toplama ve ölüm kampları var, Holokost var, 1942-1945 Yahudi soykırımı var. Şimdi ise bir benzerini İsrail tâ 1948’den beri bütün Filistin halkına, neredeyse bir yıldır da en çıplak biçimiyle Gazze’ye uyguluyor.

Fakat gerçekten uzun hikâye. İÖ birinci binyıl kadar gerilere uzanıyor. Hem somut olaylar var, hem de bunların ideolojileştirilmiş anlatımlarının üstüste binişi. Deşmeye çalışacağım.

———————–

(*) 7 Ekim 2023 Hamas saldırısı ve Gazze Savaşının başlamasının ardından, bu konuda iki konuşma yaptım. İlki İbn Haldun Üniversitesi’nda, bir grup uluslararası doktora öğrencisinin talebi üzerine gerçekleşti: “Living with the Palestinian Question” (14 Kasım 2023). Başlığının da imâ ettiği gibi, başka bir yığın şeyle birlikte, Filistin sorunun nasıl çocukluğumdan beri hayatımda hep var olduğunu, çünkü bir zamanlar bu dâvâya Türkiye’nin dindar-muhafazakâr kesiminden çok solcuların sahip çıktığını (dolayısıyla onların yanılgıları ve acı tecrübelerini öğrenmenin yararlı olabileceğini) anlatmaya çalıştım. Kastım, özellikle silâhlı mücadele fetişizmiydi. Gelen itirazları ve cevaplarımı ayrıca yazacağım. Birkaç ay sonra, bu sefer Robert Kolej’de yapılan “Model Birleşmiş Milletler” (RCIMUN) konferansına katıldım. Benden istenen, 22 Temmuz 1980 tarihli BM Güvenlik Konseyi toplantısına, Filistin sorununun (o günkü) durumu hakkında bilgi vermekti. Bunu da 6 Nisan 2024’te yaptım ve büyük ölçüde İHÜ konuşmamı tekrarladım. O liseli gençlerde, işin ciddiyeti konusunda pek bir kavrayış ve duyarlılık görmediğimi söylemeliyim. Her neyse. Elinizdeki yazı, bu iki taslaktan hareketle hazırlanmıştır.

- Advertisment -