Yarım aklımla

Neden bu ülkenin onca güzide üniversitesinde hala gözümüzün içine baka baka düşman güçlerin ekonomi teorileri, finans yöntemleri filan okutuluyor; bilim kisvesi altında körpecik zihinlerin zehirlenmesine izin veriliyor? Biraz zaman ayırıp yazılacak bir kitaba bakar. Tek kitap yeter. Yazacak büyüğümüz de belli. Kore modeli peşinde değil miyiz? Güney olmuş, Kuzey olmuş ne fark eder… Bırakın ayrıntıları…

Son 10-15 gündür sanıyorum hepimiz aynı şeyleri konuşuyoruz. Konumuz fiyat etiketleri. Ben konuşmakla kalsam iyi; rüyamda bir zincir market elemanı etiket basma aletiyle bana ateş etti ama çevik bir hareketle kurtuldum. Saçmalık neresinde diyeceksiniz. Çeviklik göstermemde.

Bir market macerası yaşadım. Her önüme gelen arkadaşıma anlatıyorum; biraz delirmiş olabilirim.  Bilinen zincirlerden birisine gittim; bu ayın üçüncü günüydü. Varlığını yeni öğrendiğim bir çikolata var. Reyonlara bakıp “ya bunları kimler alıyor acaba” dediğiniz ürünler vardır; işte birisi de şahsım. On lira verip aldım, aynı akşam tek darbede gövdeye indirdim. Zaten incecik bir paket. Üst aklın gıda mühendisleri öyle bir tuzak kurmuşlar ki, hemen beş tane daha istiyor insanın canı. Yine bu ayın yedisinde aynı markete koştum. Marketin şöyle bir huyu var: etiketlerinde sadece fiyat değil, fiyatın değiştirildiği tarih de yazıyor. Çikolataya uzandım. Eskiden olsa pek yapmayacağım şey; gözüm etikete gitti. O da ne? Fiyat bugün değişmiş. 10 liradan 17 liraya çıkmış. Gözlerim doldu. Sevgili bir arkadaşımın olur olmadık yerlerde kazık yerken söylediği söz geldi aklıma: “Amaan dert etme nerelere vermiyoruz ki”… Nerelere verdiklerimizi düşündüm. Kendime kızdım. Almaktan vaz geçtim. Dört kısa günde artış %70; iyi mi…

Ulusal kurtuluş mücadelesinde çikolata yemek! Benimki de olacak iş değil tabii…

Hakikaten kızgınım.

Meraklarım var. Mesela iktidar mebuslarının, medya memurlarının, Külliye danışmanlarının, para varlıklarını nerede tuttuklarını öğrenmek istiyorum. Vadeli TL hesaplarında mı? Yoksa, yabancı varlıklarla kendini katlayarak büyüten finans fonlarında, dövizde ya da adını bilmediğimiz ada ülkelerinin bankalarında mı? Eminim yastık altında değildir. Zavallı kasabalıların işi o. Postmodern kurtuluş savaşında da yük onların sırtında. Eskiden top mermisi taşırlardı; şimdi yastıklarıyla kurtaracaklar memleketi. Yumuşak çözüm…

Yine merak ediyorum. Cumhurbaşkanı, ekonominin dış güçlerin saldırısı altında olduğunu bütün yastıkçılara söyledi de, Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanı Nureddin Nebati’yi aydınlatmadı mı ? Üst akıl kabineye de mi sızdı yoksa? Biliyorsunuz Bakan Bey ülkeye bir dış saldırı yok dedi. Spekülatörler içimizdenmiş.

Peki, bu dış saldırı ne zaman başladı? Herhalde 15 gün önce olmamıştır. Berat Albayrak’ın günahı neydi? Meğer damat saldırının farkındaymış. “Döviz umurumda değil, biz milli ekonominin peşindeyiz” diyordu son günlerinde. Hiç mi konuşmamış kayınpederiyle? Kulağına çıtlatmamış mı? Birçok aldatılma olayı yaşandı, bari burada aldanmasın diye düşünmemiş mi?

Bir başka merak konum şu: Neden bu ülkenin onca güzide üniversitesinde hâlâ gözümüzün içine baka baka düşman güçlerin ekonomi teorileri, finans yöntemleri filan okutuluyor; bilim kisvesi altında körpecik zihinlerin zehirlenmesine izin veriliyor? Biraz zaman ayırıp yazılacak bir kitaba bakar. Yazacak büyüğümüz de belli. Tek kitap yeter. Kore modeli peşinde değil miyiz? Güney olmuş, Kuzey olmuş ne fark eder… Bırakın ayrıntıları…

Ben hukuk okudum. Orada makro-mikro iktisat gibi dersler de gördük. Ancak temel bilgiler düzeyinde kaldı tabii, askeri eğitim görmediğimiz için. Biz de harp okullarına gitseydik, bugün bu mevkide olmazdık şüphesiz. Millet için hangi ekonomik modellerin iyi olduğunu bilir, bunun bir milli güvenlik meselesi olduğunu idrak eder ve konuyu siyasi partilerin, sendikaların, gazetecilerin, sözde aydınların, tekinsiz sivillerin, ayak takımının tartışmasına izin vermezdik. “Adam gibi, bir köşede siyasetinizi yapın; ekonomi konuşmak, eleştirmek sizin işiniz mi” derdik.

Nitekim, yıllar önce kadri bilinmemiş bir paşa “kağıt orada, mürekkep orada, matbaa da var; basın parayı halledin sorunları” dememiş miydi? Demişti. Ne kadar geç uyandık. Şaşırıyorum.

Şaşırdığım başka şeyler de var. Sözden söze atlıyorum ama mesela Merkez Bankası faiz düşürmesine rağmen piyasada kredi faizleri neden arttı? Dünya pandemi yüzünden paraya boğulmuşken, yeryüzündeki en yüksek faizi veren bu cennet ülkeye neden yabancı sermaye gelmiyor? Ekonomimizde bütün göstergeler şapşahaneyken niçin paramız diplere doğru rekorlara doymuyor? Görünmez bir el mi var? İnsanın Adam Smith’den şüphelenesi geliyor.

Dedim ya; delirdim galiba birazcık…

Yarım aklımla ne mi yapıyorum; anlatayım.

Param yetiyorsa aldığım dayanıklı ürünleri ihtiyacımın iki katı alıyorum. Erdoğan’a soruyorum: Stokçu muyum? Hayır; yarın daha pahalı olacaklarını düşünüyorum. Kendimi koruyorum. Ticaret yapmıyorum. Üç kuruş açıkta param varsa dolar alıyorum. Numan Kurtuluş’a soruyorum: Ben ahlaksız mıyım? Hayır; dibe çaktığınız paradan kaçıyorum. İnsanlar değersiz olandan kaçarlar.

Aynı ilk seçimlerde sizlerden kaçacakları gibi…  

- Advertisment -