Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIYeni süreç, umut ve endişeler

Yeni süreç, umut ve endişeler

Şayet Türkiye, Suriye Kürtlerinin de silah bırakarak kurbanlık koyun gibi başlarını Suriye’deki yeni yönetime uzatmalarını barışın sağlanmasının bir şartı olarak ileri sürerse, bu adil ve makul bir çözüm olarak görülemez. Çok ağır bedeller ödeyen Suriye Kürtleri, mülkiyet, yaşam hakkı ve özgürlüklerini tehlikeye sokacak, siyasi statüsüz bir dayatmaya rıza göstermez. Türkiye kendi Kürtleriyle kardeşçe bir arada yaşama zeminini oluşturduğunda, sınırları dışındaki Kürtlerin de sevgi ve sempatisini kazanır.

Abdullah Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma ve partiyi feshetme çağrısı, PKK’nin buna olumlu bir cevap vererek 1 Mart’tan itibaren silahlı eylemelerine son vermesi, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümü açısından yeni bir dönemin kapılarını aralamaktadır.  Bu yeni dönemin en önemli özelliği, sivil ve demokratik siyaset kanallarının açık tutularak barışçı yol ve yönetimlerle soruna çözüm bulmak şeklinde özetlenebilir.  Kuşkusuz çözüm yolunda sivil topluma, hükümete ve kamuoyuna düşen görevler olacaktır.  Amaç barışı inşa etmekse, herkesin gücü oranında sorumluluk alması ve sürece destek vermesi gerekir. Daha önce başarısız olan Oslo ve 2012-13 süreçlerinden alınacak pek çok ders var. Tarafların aynı hatalara düşmeden, geçmişteki tecrübe ışığında makul bir yol bulmalarını umut ediyoruz.

Oslo süreci kamuoyuna kapalı olarak yürütüldüğü için, neden ve nasıl çöktüğü konusunda fazla bilgi edinemedik. Ancak 2012-2013 sürecini yakından takip edip konuyla alakalı onlarca yazı yazmış biri olarak, bu sürece yönelik bazı düşüncelerimi aktarmak isterim.

Yeni sürecin güçlü ve avantajlı yönleri

Öncelikle bu sürecin olumlu veya güçlü yanlarıyla ilgili birkaç tespitte bulunmak isterim.  Kanımca bu sürecin en olumlu tarafı, MHP’nin hükümetin yanında yer almasıdır. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin meselenin çözümü için inisiyatif almış olması başlı başına önemli bir etkendir. Zira 2012-13 sürecinde, neredeyse AK Parti tek başına bütün sorumluluğu üstlenmişti.  AK Parti’nin süreçte muhatap olarak kabul ettiği HDP bile, barışın muhatabı AK Partiyi güçlendireceğine, pek çok hususta diğer muhalefet partileriyle ortak hareket edip, bilerek veya bilmeyerek sürece zarar veriyordu. Bir önceki süreçte, Selahattin Demirtaş Başbakan Erdoğan için “Seni Başkan yaptırmayacağız” derken, bugün, “Allah Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan’a uzun ömürler” versin diyerek yeni sürece destek açıklamasında bulunuyor.

Bir önceki süreçte Türkiye’de parlamenter sistem vardı, şimdi artık başkanlık sistemi var. Türkiye’de başkanlık sisteminin olması, Kürt meselesinin çözümü açısından büyük bir avantaj sağlamaktadır. Eğer önceki süreçlerde başkanlık sistemi olmuş olsaydı, belki de şimdi Kürt meselesi çözüme kavuşmuştu.  Güçlü başkanlar ve güçlü liderler barışı getirebilir. Sayın Erdoğan, bir önceki süreçte, neredeyse tek başına Türkiye toplumunun %70’inden fazlasını barışa taraftar kıldı. Şimdi bunu çok daha kolay yapabilir. Zira karizmatik bir lider olarak, kitleler üzerinde halen büyük bir etkiye sahiptir.  Şayet başarırsa, Sayın Erdoğan’ın tarihe bırakacağı en büyük miras Kürt meselesinin çözümü olacaktır.

Türkiye demokrasisinin son yüz yıldaki en büyük başarısı, AK Parti iktidarı döneminde askeri vesayet rejiminin sonlandırılmasıdır. Türkiye’yi askeri vesayet rejiminden kurtaran Sayın Erdoğan ve ekibi, Kürt meselini de barışçıl ve demokratik bir zeminde çözüme kavuşturarak ülkeyi gerçek anlamda bir demokrasiye kavuşturabilir. Kürt meselesi ret, inkâr, asimilasyon ve şiddet çemberinin dışına çıkamadığı sürece, askeri veya başka türlü vesayetlerin yeniden zuhur etmesi her zaman mümkündür.

Daha önce barışa ikna edilen Türkiye toplumu, yeni dönemde daha kolay bir şekilde barışçı politikalara destek sağlayabilir. Yeter ki siyasiler kutuplaştırıcı nefret dilini bir tarafa bırakarak, barışçıl bir dil kullanmaya özen gösterebilseler.

Sürecin zayıf ve dezavantajlı yanları

Bu sürecin eksik ve olumsuz taraflarına gelince şunu söyleyebilirim: Kullanılan dil ve pratikte atılan adımlar beni ciddi olarak endişelendiriyor.  “Ezeriz, gömeriz, kökünü kazarız…” benzeri söylemler barışı ürkütür. Zira barış, çok nazik bir bitkidir, her iklimde yetişmez; ancak savaş arsızdır, çığırtkandır, yırtıcıdır, kavgacıdır, kaostan beslenir ve büyür.  Barışı önce dil ve söylemde içselleştirmek zaruridir.

Türkiye’de Kürt meselesinin çözümünün ulusal ve uluslararası boyutları var. Türkiye kendi Kürtleriyle barışıp sınırları dışındaki Kürtleri tehdit olarak göremez. 20. yüzyılda emperyalistler Kürtleri böldü, darmadağın ve perişan etti. Aynı ailenin üyeleri, aynı aşiretin fertleri, çizilen sınırların ve tellerin altında ve üstünde kaldılar.  Yüz yıldan fazla bir zaman içinde, farklı parçalardaki Kürtlerin yaşadığı koşullar değişti. Kürtleri egemenlikleri altında tutan devletlerin realiteleri farklıydı.  Irak Kürtleri 20 yıldan fazladır federe bir statüye sahipler.  Suriye Baas rejiminin kimlik bile vermediği Kürtler, 10 yıldan fazla bir zamandır de facto bir devlet yönetimine sahiptirler.  Yakın dönemde Esat rejimi son buldu. Ancak Suriye’nin artık eski Suriye olamayacağını dünya âlem biliyor.

Şayet Türkiye, Suriye Kürtlerinin de silah bırakarak kurbanlık koyun gibi başlarını Suriye’deki yeni yönetime uzatmalarını, barışın sağlanmasının bir şartı olarak ileri sürerse, bu adil ve makul bir çözüm olarak görülemez.  Son birkaç gündür canlı olarak izlediğimiz Suriye’deki Alevi katliamı, fırsatı ele geçirdiğinde yeni rejimin Kürtlere de nasıl davranacağını açıkça gösteriyor. Çok ağır bedeller ödeyen Suriye Kürtleri, mülkiyet, yaşam hakkı ve özgürlüklerini tehlikeye sokacak, siyasi statüsüz bir dayatmaya rıza göstermez.  Türkiye kendi Kürtleriyle kardeşçe bir arada yaşama zeminini oluşturduğunda, sınırları dışındaki Kürtlerin de sevgi ve sempatisini kazanır.

Barış kazandırır

Bin yıllık Türk-Kürt tarihine göz attığımızda, son 100-150 yılda yaşanan olumsuzluklar bir tarafa bırakıldığında, dünyada eşi benzeri olmayan bir kardeşlik hikayesi görürüz.

Osmanlı ne kadar Türk devletiyse, en az o kadar da Kürt devletidir. Türk-Kürt ittifakı Osmanlı beyliğini bir cihan imparatorluğu yaptı. Türkler Kürtlerle, Kürtler Türklerle büyüdü. Kanuni Sultan Süleyman, “Kürdistan hükümdarı” olmakla övünüyordu. Türkler ve Kürtler, yeni bir ahit, yeni bir barış anlaşmasıyla, yeniden dünyada sayılı ve saygın bir yer edinebilirler. Barış bunu sağlayabilir.

- Advertisment -