Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIYeniden Refah Partisi, nereye?

Yeniden Refah Partisi, nereye?

YRP’nin kazandığı başarının muhasebesini hangi faktörlere dayandırarak yapacağı, kendine ileriki dönem için nasıl bir yön tayin edeceği noktasında önem arz ediyor. Zira hala yeni kurulan bir parti için kritik eşik sayılabilecek konularda nasıl bir yapıya bürüneceği cevabı beklenen bir soru olarak karşımızda durmaktadır.

Seçimlerden sonra Gelecek Partisi, Deva Partisi, Zafer Partisi, İYİ Parti ve Memleket Partisi gibi partilerin gelecekleri konuşulmaya dursun; 31 Mart seçimleri Millî Görüş Hareketi için de bir dönüm noktası oldu. Saadet Partisi’nin Prof. Dr. Temel Karamollaoğlu önderliğinde güttüğü siyaset, son yerel seçimlerden sonra ağır eleştiri aldı. Her ne kadar sancılı ve zor bir süreç olsa da, Saadet’in başarısızlığının tekerrür etmesi, partideki lider değişim taleplerini artırabilir. Nitekim Saadet Partisi’nin bir önceki yerel seçimde aldığı oylar %2.7’den %1.09’a düştü; Milli Görüş’ün asıl temsilcisi olduğu iddiasındaki Yeniden Refah Partisi ise, genel seçimlerde Cumhur İttifakı altında girdiği seçimin sonrasında bu seçime tek başına girdi. Üstelik halkın Cumhurbaşkanına olan teveccühünü dikkatle okudu ve Cumhurbaşkanının şahsına mümkün olduğunca doğrudan eleştiri getirilmedi. Saadet Partisi (SP) “Milli Görüş Belediyeciliği” sloganıyla kampanya sürecine başlarken, Yeniden Refah Partisi (YRP) ise heykelci, rantçı ve örgütçü belediyeciliğe karşı “Ahlâklı Belediyecilik” sloganını kullandı.

Seçim stratejisini yerel seçim mimarisine göre kurgulayan YRP, ilçe ve belde belediyelerine büyük ağırlık verdi; illerde ise stratejik hamlelerle, sevilen adayları öne sürerek oylarını arttırdı. Bu isimlerin başında gelen, Elazığ’da Faruk Septioğlu, Şanlıurfa’da M. Kasım Gülpınar, Yozgat’ta Kazım Arslan’ı YRP kendi saflarına kattı. Hükümete özellikle ekonomi, israf konusunda ciddi eleştiriler getirdi; genel seçimlerde imzalanan 30 maddelik mutabakat metninin uygulanmamasından dolayı muhalif tutumunu sürdürdü. Her ne kadar Cumhur İttifakı’na yerel seçimlerde katılmama kararından dolayı parti sekreteri ve aynı zamanda milletvekili olan Suat Pamukçu’nun partiden istifa ederek AK Parti’ye katıldıysa ve Kurucular Kurulu üyesi olan Abdurrahman Akyüz ittifaka girmeyen partisine ağır eleştiriler yönelttiyse de, bunlar seçmen nezdinde karşılık bulmamış iki olay olarak kaldı. Özellikle bazı medya organlarında FETÖ’cülükle, kaybettiren olmakla suçlanan partinin, büyük bir tazyik ve baskı altına alındığı bir vakıadır.

Hatta bazı dini cemaat liderleri YRP’ye oy vermenin haram olduğunu, maslahat gereği Cumhur İttifakı’nın desteklenmesi gerektiğini dahi öne sürdü. Bahsedilen tarzda ilk açıklamayı yapan, kamuoyunda Cübbeli Ahmet olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, YRP ve SP’ye verilecek oylardan dolayı Cumhur İttifakı’nın kaybetmesinin ülke için iyi bir netice vermeyeceğini; ehveni şer olarak tanımladığı İttifaka oy vermemenin, hâlis şer olarak tanımladığı CHP ve DEM Parti gibi partileri kazandırmak olacağını ileri sürerek, Cumhur İttifakı’na oy vermenin fıkhen vacip olduğunu savundu. Ancak YRP, İstanbul Milletvekili ve aynı zamanda genel başkan yardımcısı olan Doğan Bekin aracılığı ile cevap vererek, fetva makamının Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu ve Diyanet’in fetva makamı olma vasfını kurum dışındaki kişi ve kurumlara kaptırmaması gerektiğini dile getirdi. Tam bu noktada, YRP’nin yetkili ağızlarından yukarıda ifade edilen sözler çıksa da, 14 Mayıs’ta yapılan genel seçimin arifesinde Fatih Erbakan’ın, aralarında Ahmet Mahmut Ünlü’nün de bulunduğu  bazı dini halkaların önderlerine yaptığı ziyaret nasıl yorumlanmalı?

Bununla beraber, gerek parti teşkilatlarının üye yaptığı kişiler gerekse de belediye başkanlığı aday seçim sürecinde aday gösterilen kişiler konusunda YRP’nin, sadece milliyetçi, muhafazakâr, dindar seçmen kitlesinin AK Parti ve MHP gibi partilerden kendilerine kaymasıyla yetinmediği görüldü. Parti teşkilatları birçok yerde AK Parti’den kopan siyasilere adaylık teklifi götürdü ve bir kısmını da ikna ettiler. Ancak hemen belirtelim ki YRP’nin aday seçim sürecinde bahsi geçen hamleleri hangi mantık çerçevesinde yaptığı bir muamma olarak karşımızda duruyor. YRP’nin, AK Parti’de siyaset yapmış kişileri aday göstermekle, partiye güçlü isimler kazandırmak, tecrübeli isimleri yeniden siyaset sahnesine sürmek, AK Parti’nin yereldeki gücünü kırmak, partinin 2028’de yapılacak genel seçimlere büyük başarı hikayeleri ile girmesini sağlamak gibi birçok farklı amaç güttüğü öne sürülebilir.

Ek olarak YRP, siyasi partilerde çok da alışık olunmayan bir şekilde, parti teşkilatlarına verilen üye hedefi doğrultusunda seçimin hemen öncesinde üye sayısını 500 binin üzerine çıkararak partiyi kitle partisi yapma amacını belli etti. İkinci aşamada bu üye sayısı partinin sadece niceliksel olarak büyümesini değil, aynı zamanda geniş bir tabanda karşılık bulmasını, eğer başarabilirlerse parti kimliği ve aidiyetini kitlesel bir boyuta oturtmalarını sağlayacaktır. Bahsedilen sürecin en güzide örneğini Şanlıurfa’da yaşanan seçim süreci oluşturdu. AK Parti’de uzun yıllar boyunca siyaset yapmış bir isim olan M. Kasım Gülpınar, YRP tarafından büyükşehir adayı olarak gösterildiğinde, AK Parti ve YRP arasında gerçekleşmesi beklenen ittifak görüşmeleri farklı bir rekabet zeminine taşınmış oldu. Meseleye YRP teşkilatları açısından bakıldığında ise, YRP için bir tehlike gündeme geldi. Çünkü parti kurulduğundan beri emek veren, sahada koşturan parti teşkilatlarından değil de AK Parti’den kopmuş kişilerin aday gösterilmesi, bazı yerlerde parti teşkilatlarını yavaşlattı. Mesele, aday gösterilen kişilerin sahada karşılığı olup olmamasından ziyade, aday-teşkilat uyumunun kaybedilmesiydi.

Yerel seçimlerin ülke gündemini işgal etmesinden itibaren hemen her mecrada konuşulan, AK Parti’nin başını çektiği Cumhur İttifakı’na YRP’nin katılıp katılmayacağı konusu, iktidar kanadı tarafından oldukça geç bir tarihte gündeme getirildi. Ancak YRP’nin medyada demeç veren tüm temsilcileri, kendilerine genel seçimlerden hemen sonra başlayan yerel seçimde ittifak olup olmayacağı sorusuna net bir yanıt verdiler. YRP’nin genel seçimlerde ittifak ön şartı olarak sunduğu 30 maddelik ittifak anlaşmasının uygulanmasına bakılacağının, ancak uygulanmadığı takdirde AK Parti ile ittifak yapılmayacağının parti yöneticileri tarafından belirtilmesi, oldukça başarılı bir şekilde tüm mecralarda dile getirildi. Ancak ittifak maddelerinin sadece birkaçının öne çıkması, diğer maddelerin ise gölgede kalması, YRP’nin iletişim stratejisinde bir eksiklik olarak dikkat çekti.

Tüm bunlara ek olarak, ittifak görüşmeleri sırasında konuşulan konuların medyada net bir şekilde ifade edilememesi de YRP’yi seçim kampanyasında oldukça geriye düşürdü. İttifak görüşmeleri büyük ölçüde sadece bir pazarlık olarak medyada yansıtıldığı için, YRP bir kısım medya yorumcuları tarafından “tamahkar, aç gözlü ve gerçeklikten uzak” diye itham edildi.  Ancak özellikle genel başkan Dr. Fatih Erbakan’ın çıktığı programlarda ittifak görüşmelerindeki başlıklar net ve kesin bir şekilde ortaya kondu. Hem YRP’nin hem de AK Parti’nin görüşmeler sırasındaki tavrı, hassasiyetleri, yine genel başkanın kendisi tarafından açıkça dile getirildi.

Netice olarak, seçim sonuçlarına bakıldığında, AK Parti’nin yerel dokuyu ihmal eden bir noktaya gelen aday seçimi ve kampanya süreci, sandıkta, ekonomik koşulların da etkisiyle menfi olarak yansıdı. Ancak AK Parti seçmeninin YRP’ye kaydığı yönündeki büyük beklentinin pek de doğru olmadığı ortaya çıkmış oldu. Zira seçim sonuçları genel olarak incelendiğinde, sandığa gitmeyen seçmenin bir kısmının AK Parti dışında bir partiye vermek istememesi, Cumhurbaşkanının liderliğinde oluşan, Cumhurbaşkanının şahsıyla bütünleşmiş yeni bir seçmen kitlesinin olduğunu ortaya koymaktadır. Yerelde ise, seçim dinamiklerinde daha farklı etkenlerin bahsedilen tablonun oluşmasına katkı sunduğunu da göz önünde tutmak gerekir. Acaba yerelde hangi faktörler beklenen oy kayışının önüne geçti? Ek olarak, YRP’nin kazandığı başarının muhasebesini hangi faktörlere dayandırarak yapacağı da, kendine ileriki dönem için nasıl bir yön tayin edeceği noktasında önem arz ediyor. Zira hâlâ yeni kurulan bir parti için kritik eşik sayılabilecek konularda nasıl bir yapıya bürüneceği, cevabı beklenen bir soru olarak karşımızda durmaktadır.

* Dr. Abdullah Özçelik: 2023 yılında doktora eğitimini “II. Meşrutiyet Dönemi İslamcı Düşünürlerde İlerleme/Terakki Fikri: Sıratımüstakim-Sebilürreşad Mecmuası Örneği” başlıklı teziyle tamamladı. Halen Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İslam İktisadı ve Finans Bölümü’nde görev yapmaktadır.

- Advertisment -