Ana SayfaRÖPORTAJAli Bayramoğlu: Barış ve çözüm ikliminde değiliz

Ali Bayramoğlu: Barış ve çözüm ikliminde değiliz

Ali Bayramoğlu, Diyarbakır’da konuşmacıları arasında olduğu İHD’nin Kürt Meselesinde Çözüm ve Barış Konferansı’ndan izlenimlerini anlattı: “Koşullar itibariyle bir barış, çözüm ikliminde olduğumuzu düşünmüyorum. AK Parti’nin seçim başarısı, şu anda sistemi kontrol etme biçimi, Irak’ta hazırlanılan büyük operasyon… Bütün bunlar bir çözüm ihtimalinden çok güvenlik politikalarının daha sert şekilde süreceğini bize gösteriyor. DEM, Türkiyelilik fikrinden biraz daha geri durmayı ima eden bir siyasi parti. Daha geleneksel siyasi eğilimlere, Kandil’e sırtını yaslamaya dayanan bir parti. Türk siyasetinde oyun kurucu hamlelerinin çok aşırı talep görmediği bir parti. Toplantıdaki Öcalan-Erdoğan arasında bir temas üzerinden çözüm vurgusu, Türkiye’nin muhalefeti ile ittifakın, önce demokratikleşme ve ardından çözüm sürecinin gelmesinin iddiasının geri planda tutulmaya başlandığını gösteriyor."

Hafta sonu Diyarbakır’da İHD tarafından bir Barış Konferansı düzenlendi. Bu konferansın katılımcılarından ve konuşmacılarından biri de sizdiniz. Gerek katılan kişiler, gerek katılmayanlar, iptal edilen oturumlar, Demirtaş ve Mızraklı’dan gelen mesaj gibi birçok ayrıntı toplantıyla ilgili gündem oldu. Neden böyle bir toplantı organize edildi? Neler yaşandı, neler konuşuldu? Sizin gözlemleriniz neler?

Toplantının neden tertip edildiği sorusunun muhatabı olmadığım gibi cevabını da bilmiyorum. İHD – DEM birlikte hareket etmesinin bir sonucu yeni stratejik duruşun bir parçası mıydı yoksa bir gündem oluşturma girişimi miydi bunları ancak kestirim yoluyla cevaplamak mümkün.

Katılımı geniş bir toplantıydı. Basına kapalıydı ama 200’e yakın davetli vardı takip eden. Bunlar arasında DEM milletvekili Cengiz Çandar, Gazetecilerden Hasan Cemal, kimi sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, İnsan Hakları Vakfı’nın başkanı, Kürt meselesiyle ilgili,  bir önceki dönemde HDP’nin danışma kurulunda yer almış isimler vardı. Van’dan tutun Batman’a kadar bölgenin STK’larının temsilcileri vardı. Akademisyenler de vardı;  Arzu Yılmaz gibi, Vahap Coşkun gibi.

Bu toplantının en çok tartışılan meselesi ne oldu derseniz, bunun bazı açıklamalarla bağlantı içerisine alınması lazım. Bir tanesi Leyla Zana’nın bir süre önce vermiş olduğu bir söyleşide yeni bir çözüm sürecini Erdoğan ve Öcalan’ın masaya oturması üzerinden tasavvur etmesiydi. Bir başkası da benim konuşmacı olduğum oturum öncesinde okunan Demirtaş & Mızraklı mektubunda yine bu denklemin vurgulanmasıydı. Daha sonra Ahmet Türk de bir konuşmasında benzer bir şey söyledi. Bütün bunlar Kürt kesim tarafından bir umut, bir gelişme, bir gelişmenin ipuçları şeklinde algılanmış bulunuyor.

Tabii Kandil’den de bir açıklama geldi ve Karayılan “Bir müjde vereceğiz” dedi. Herkes bu müjdenin acaba yeniden bir siyaset süreci mi olup olmadığını merak etti. Böyle bir beklenti etrafında oluşan bir toplantıydı bu.

Benim olduğum “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında Bir Barış Süreci Mümkün mü?” başlıklı oturumda iki konuşmacı olacaktık Leyla Zana ile birlikte. Bir gece önce bana İHD yöneticileri Leyla Zana’nın gelemeyeceği bildirildi. Bunun gerekçesi olarak da Leyla Zana’nın birkaç gün sonra Nevruz’a katılacağı, bundan önce ortada görülmesi ve konuşmasının çok uygun olmadığı değerlendirmesi yaptığı söylendi.  Bunun politik durumda ne anlama geldiğini açıkçası bilmiyorum.

DEM Parti’den Ayşegül Doğan, AK Parti’den Galip Ensarioğlu ve CHP’den Sezgin Tanrıkulu’nun da olacağı bir oturum vardı ama o da iptal edildi. Bu iptali arzu eden DEM Parti olmuş. DEM’in bu iptali arzu etmesiyle Leyla Zana’nın da katılmaması birlikte değerlendirildiği zaman sanki bir DEM Parti – İHD koordinasyonsuzluğu varmış gibi bir durum ortaya çıkıyor..

Tespitlere gelecek olursam; Öcalan’ın yeniden Kürt siyasetinin merkezine oturtulması çabasını görüyoruz Kürt siyasi hareketinde. Gerek Kandil’in açıklamalarında gerek de diğer gelen açıklamalarındaki denklem HDP’nin yürütmüş olduğu sisteme entegre olma, sorunu siyaseten çözme denkleminden farklı. Yeni denklem doğrudan, tepeden Öcalan’ın merkezde olduğu bir sürecin açılması talebine oturuyor. Ben burada bir barış süreci açılmasının hedeflenmesinden çok Kürt hareketinin ana stratejilerinin yeniden tanımlanması gayreti olduğunu görüyorum. Bunlardan bir tanesi Öcalan merkezli, yeniden Kandil’in devrede olduğu bir temsil tanımı var.

Bundan önceki dönemde -hatta Kılıçdaroğlu bile muhatap HDP’dir, Meclis’tir derken- HDP de bunu üstlenen ve Kürt sorununda her türlü çözüm arayışının muhatabının kendisi olduğunu söyleyen açıklamalar yapıyordu. Bir kere buradan bir uzaklaşma olduğunu görmek lazım. Bütün bu açıklamalar bu istikamette karşımıza çıkıyor.

Toplantının içeriğinde çok kayda değer bir husus yoktu. Cengiz Çandar ve Arzu Yılmaz’ın olduğu panelde Ortadoğu’daki yeni dengelerin neler olduğu, bu dengelerin Kürt sorununa nasıl etki edeceği ve muhtemel bir çözümle ilgili yeni girdiler üretip üretmeyeceği tartışıldı. Gerek Yılmaz gerek de Çandar Gazze savaşı sonrası Ortadoğu’da oluşan denklemi ABD’nin sahada kalmakla birlikte bu denklemde biraz daha geri gittiğini, İran’ın etkin bir şekilde devreye girdiğini ve Gazze sonrası ortaya çıkan tablonun yeni bir tablo olduğunu söylediler. Arzu Yılmaz ABD’nin birinci aktör olmadığını ve Suriye’den çekileceğini, çekilmesi ile birlikte Türkiye’ye mutlaka Kürt sorununu çözücü bir rol vereceğini söyledi. Bu açıdan bir çözüm ya da diyalog ihtimalinin varsayılabileceğini ifade etti. Cengiz Çandar ise Ortadoğu ile ilgili benzer analizler yaparken ABD ile ilgili sahadan çekileceğine ihtimal vermediği gibi onun üzerinden gelecek bir çözüm sürecine de ihtimal vermediğini söyledi.

Öğleden sonra yapılan ikinci panelde ben ve Celalettin Can katıldık. O biraz çözüm sürecinin eski fonksiyonlarını ve olumlu yönlerini dile getirdi çünkü Çandar tarafından bu süreç çok sert eleştirilmişti. Can bu tarz süreçlerin çatışma halinde de oluşabileceğini, bunun pozitif girdilerinin her zaman yeniden masaya gelebileceğinin altını çizdi. Benim burada ifade ettiğim görüşler ana hatlarıyla Serbestiyet’te de ifade ettiğim görüşler oldu.

Koşullar itibariyle bir barış, çözüm ikliminde olduğumuzu düşünmüyorum. AK Parti’nin seçim başarısı, şu anda sistemi kontrol etme biçimi, Irak’ta hazırlanılan büyük operasyon… Bütün bunlar bir çözüm ihtimalinden çok güvenlik politikalarının daha sert şekilde süreceğini bize gösteriyor.

DEM sadece HDP’nin kapatılması ihtimali üzerine kurulmuş bir parti değil, aynı zamanda bir strateji değişikliğini ifade eden, Türkiyelilik fikrinden biraz daha geri durmayı ima eden bir siyasi parti. Daha geleneksel siyasi eğilimlere, Kandil’e sırtını yaslamaya dayanan bir parti. Türk siyasetinde oyun kurucu hamlelerinin çok aşırı talep görmediği bir parti. Bütün Kürt aktörler de bunun farkındalar.

Bir bütün olarak baktığımız zaman barış süreci bir umut ve arzu olduğu için böyle toplantılar yapılıyor ama böyle bir toplantıda daha çok Öcalan-Erdoğan arasında bir temas üzerinden çözüm vurgusu, Türkiye’nin muhalefeti ile ittifakın, önce demokratikleşme ve ardından çözüm sürecinin gelmesinin iddiasının geri planda tutulmaya başlandığını gösteriyor.

- Advertisment -