Ana SayfaVİDEO HABERAli Bayramoğlu: “Erdoğan, MHP’yi eleştirilerle baş başa bıraktı. Bahçeli, otoriter dil ve...

Ali Bayramoğlu: “Erdoğan, MHP’yi eleştirilerle baş başa bıraktı. Bahçeli, otoriter dil ve anti-Kürt tutum etrafındaki siyaseti canlandırmaya çalışıyor”

“Ali Bayramoğlu ile Bugünler”de bu hafta: “Tüm ciddi kamuoyu araştırmalarında, iktidarın gerilediğini ve CHP’nin ön plana çıkmaya başladığını görüyoruz. Toplumun alışıldık aidiyet kodlarıyla davranmayıp, siyaseten ‘doğru’yu savunanlara teveccüh gösterdiği bir tablo ortada. Erdoğan, bunu dikkate alıyor. Sinan Ateş'in eşini kabul etti, MHP'yi eleştirilerle baş başa bırakan bir siyaset izledi. Buna karşılık bir miktar yalnız kalan MHP, eski iklimi yani otoriter dil ve anti-Kürt tutumu etrafındaki siyaseti canlandırmaya çalışıyor.”

MHP’nin, Sinan Ateş suikastı davasına katılma talebiyle Mahkeme’ye sunduğu dilekçesinde, “MHP’ye iftira etmek”le suçlanan 154 kişilik bir liste verdiği ortaya çıktı. Devlet Bahçeli de düzenlediği basın toplantısında, “Günü geldiğinde bu dosya eyleme geçecek. Eylem hukuki nitelikte olacaktır” dedi. MHP ve Bahçeli’nin bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşin iki yönü var. Biri Sinan Ateş davasının etkileri. Sinan Ateş davası, kamuoyuna yansıyan ipuçları ile ülkücü camiaya ve hatta Milliyetçi Hareket Partisi’nin içine gönderme yapan bir suikast. Dosyanın ilerlemesi mümkün olmadı, zira siyasi iktidar, üzerini örtme yönünde destek verdi. Cinayetin üzerine giden yetkililer görevden alındı. Mahkeme safhasında gördük ki, polis tutanakları bile tahrif edilmiş. Bunların hepsi bir anlamda ülkücü camiaya, MHP’ye giden ayakları koruma ve hasır altı etmekle ilgiliydi. Zamanla bu hikaye, Hrant Dink cinayetine benzer bir skandala, bir infiale yol açmaya başladı. Bu infial, bugün Türk siyasetinde önemli bir rol oynuyor. Birinci boyut bu.

İkinci boyut ise şu: Milliyetçi Hareket Partisi, devlet gücünü arkasına aldığı her dönemde, 70’lerin milliyetçi cephe dönemi de dahil olmak üzere, kendi hoyrat, kaba gücünü çok rahat kullanan bir siyasi parti. Bunu bugün de yapıyor. Dille yapıyor, söylemle yapıyor, tehditle yapıyor. Zaman zaman, üstlenmemekle birlikte, bunu fiilen, eylem olarak da yaptığını görüyoruz.

Af yasasının çıkarılması konusunda kimi suç örgütü liderleriyle Bahçeli’nin kurmuş olduğu ilişkiler, hapishane ziyaretleri ve bunlarla ilgili yaptığı açıklamalar, bu kişilerin o dönemdeki Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na yönelik fiili açık tehditleri ve yine gazetecilere yapılan fiili açık tehditler, dahası saldırılar hep MHP’nin bir tür koruması, kollaması altında gerçekleşti. Yani Milliyetçi Hareket Partisi iktidarda olduğu zaman, devlet gücünü arkasına aldığı zaman, ne yazık ki şiddet ve tehdit faktörlerini devreye sokan, siyasete sokan bir siyasi parti.

Basında dolaşan 154 kişilik listede bunun yeni bir göstergesi. Sinan Ateş cinayetiyle ilgili soru soran, yazı yazan herkes; parlamenter olsun, gazeteci olsun, akademisyen olsun, soru sordukları için ve Milliyetçi Hareket Partisi’yle ilgili şüphelerini dile getirdikleri için hedef gösteriliyor.

Bahçeli, “Hukuk etrafında hesaplaşacağız” dedi ama biz bu işlerin nasıl olduğunu ülkede yaşadığımız için biliriz. Burada esas olan bu tür tehdit ima eden, sus çağrısında bulunan listelerin hazırlanması, ilan edilmesi ve bunun savunulmasıdır. Bu, hukuk devletine ve demokrasiye aykırı bir durumdur. Bunların içine sindirememiş bir bakış açısının ifadesidir.

Şunu özellikle söylemek lazım: Öfkeli ve şiddetle iç içe davranmayı alışkanlık haline getirmiş MHP, bugün siyasi dengeler değişirken hala, ısrarla, doz arttırarak böyle davranmaya devam ediyor. Dolayısıyla Sinan Ateş davasıyla ilgi kendisine yönelik baskı arttıkça ve bu dava simge bir cinayet haline geldikçe, AK Parti bu konuda MHP’yi kollamadan uzak durdukça, Bahçeli’nin öfkesi yükseliyor. Bahçeli’nin ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin çıkışlarını açıklayan durum esasen budur.

Biraz önce söylediğim birinci boyuttan devam edeyim. 31 Mart seçimleri önemli seçimler oldu. Malum, sadece o gün ortaya çıkan sonuçlar itibariyle değil, bugüne kadar uzanan iklim itibariyle. Bu ne demek? Tüm ciddi kamuoyu araştırmalarında, iktidarın gerilediğini ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin ön plana çıkmaya başladığını görüyoruz. Bunun bir ifadesi, siyaset ötesinde kamuoyunun, toplumun devreye girmeye başlamasıdır. Yani toplumun alışıldık aidiyet kodları etrafında davranmayıp siyaseten “doğru” istikametinde hareket etmesi, siyaseten “doğru”yu savunan siyasi partilere daha çok teveccüh göstermesi gibi bir tablo ortada. Bunun herkes farkında. Bunun Cumhuriyet Halk Partisi de farkında, gazeteciler de farkında, Tayyip Erdoğan da farkında.

Burada iki tane önemli, kamuoyunu ilgilendiren ve siyasileri etkileyen gelişme var. Bunlardan biri Sinan Ateş davası. Sinan Ateş davası, o denli üstü örtülen tatsız, tuzsuz bir tablo ortaya çıkarmaya başladı ki; işte Tayyip Erdoğan, Sinan Ateş’in eşini kabul etmek durumunda kaldı ve bu konuda bir miktar geri çekildi. MHP’yi kendisine yönelik eleştirilerle baş başa bırakan bir siyaset izledi. Bahçeli’nin son basın toplantısının gerekçelerinden bir tanesi iki iktidar partisi arasındaki çıkar çatışmasıdır. Siyasi iktidar, Sinan Ateş davası kamuoyunu etkilediği ve belirlediği oranda, eskiden olduğu gibi hoyratça “Bu budur” deme noktasından uzaklaşıyor ve kamuoyuna kulak vermek zorunda kalıyor.

Bir diğeri de hayvan yasası. Hayvan yasası, uyutmayı da içeren bir yasa ve infialle karşılaşıyor. Kamuoyu araştırmaları, AK Parti seçmeninin, muhafazakâr seçmenin dahi yarısının böyle bir uygulamaya karşı olduğunu gösteriyor. Nitekim Bahçeli de bugün hemen onun arkasına girerek yine orada AK Parti ile bir ayrışma işareti vermiş durumda.

Bunların simgesel olarak anlamları şu: kamuoyunun duyarlılıkları ve istedikleri son derece önemli hale gelmeye başlıyor. Siyasi partiler, özellikle siyasi iktidarın büyük partisi AK Parti ile Erdoğan, bunu dikkate alarak ilerliyor. Buna karşılık bir miktar yalnız kalan ve Sinan Ateş davasında büyük ithamlarla karşı karşıya bulunan Milliyetçi Hareket Partisi, buna yönelik bir dizi tepki veren, çıkış yapan, kendisini gösteren eski iklimi yani otoriter dil ve anti-Kürt tutumu etrafındaki siyaseti canlandırmaya çalışıyor. Ben son basın toplantısını böyle okuyorum. Hafife almamak lazım.

Ama kimse AK Parti ile MHP arasındaki bağların kopmasını beklemesin. Bunu çok uzun süredir söylüyorum. Burada partileri aşan büyük bir ittifak var. İttifak bozulmaz ama çıkar çatışmaları yaşanır.

Sonuç olarak söyleyeceğim şudur: toplumun uyanması, kamuoyunun siyasi denklemde devreye girmesi önemli ve etkileyici. Cumhur İttifakı’na baktığımız zaman; otoriter, bekâcı, anti-Kürt siyasetinin yanına yeni unsurlar girmeye başlıyor. Bunlardan bir tanesi MHP’nin varoluş biçimi, MHP’nin etkileri. Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, bile öldürülen kocasının kimi gazetecileri dövdürdüğünü ve bunu Genel Merkez’den aldığı talimatla yaptığını söyledi. İşte bütün bunlar, bu partinin ve çevresinin nasıl fütursuz bir davranış içinde bulunduğunu gösteriyor. Ahmet Hakan’ın burnunu kırdılar, Levent Gültekin’i dövdüler. Selçuk Özdağ’ı adeta öldürüyorlardı. Yeniçağ gazetesinden, esasen kendilerine yakın ama politik olarak farklı fikirler ileri süren gazetecileri dövdüler ve bütün bunlar hep hasır altı edildi.

Şimdi Sinan Ateş cinayetinde de tam bilmiyoruz perde arkasını ama kesin olarak bu camianın içine doğru gitme ipuçları veriyor. Bunu engellemeye ve iktidar gücüyle örtbas etmeye çalışıyorlar. Edemeyecek noktaya geldiklerini anladılar mı? Zannediyorum bunu AK Parti de gördü. İç siyaset açısından bütün bu olayları, MHP-AK Parti ilişkilerinin seyrini böyle değerlendiriyorum.

MHP’nin bu kadar farklı fikre rağmen AK Parti’den ayrışmayacağını düşünüyorsunuz. Peki, MHP bunları neden dile getiriyor?

Bir tür siyaset yapma şeklidir bu. Hem kamuoyuna hem de kamuoyu üzerinden AK Parti’ye verilen mesajlar söz konusu. Şu anda siyasal sistem üzerinde iki tür baskı var. Bunlardan bir tanesi “Eski Türkiye”nin baskısı. Bu ne demek? İşte 16 Temmuz sonrası oluşan büyük devlet krizi, toplum krizi, güvenlik ve güvensizlik duygusuyla ilgili büyük dalgalar, toplum tarafından bir otoriter düzenin görmezden gelinmesine yol açmıştı. Bu da işte mevcut anayasayla, tek adam rejimiyle, biraz önce MHP’nin anlattığım eylemleriyle hayata geçiyordu.

Bu iklim kırılmaya başladı ama yok olmadı. Cumhur İttifakı hala bu iklimin etkisinde davranıyor; kendi içerisindeki tartışmaların kimisini bu iklimi biraz esnetme, kimisini ise bu iklimi yeniden kurarak sertleştirme istikametinde karşımıza çıkarıyor. Dolayısıyla sorunun cevabı burada yatıyor.

Bu baskının yanı sıra bir başka gelişme daha var. O da nedir? İşte toplum devreye giriyor, siyasi dengeler değişiyor, bir siyasi hegemonya toplum nezdinde sona eriyor ve bu hegemonyanın eski sahipleri, AK Parti ve Erdoğan başta olmak üzere, bunun farkında olup yeni bir siyaset yapma ihtiyacında. MHP’den bazı konularda uzaklaşıyor. MHP ise hem kendini savunup hem de AK Parti’yi esas duruşa davet ediyor.

- Advertisment -