Bugünlerde toplumsal muhalefet, Meral Akşener’in yükselen yıldızını mercek altına almış durumda. Muhalif liberal aydınlarla, Akşener’i desteklemesi beklenen kitlelerin ortak bir rüyada buluşmaları henüz zor gözüküyor. Muhalefeti düşündüren bir başka konu ise, Akşener’e oy verme potansiyelinin Cumhur ittifakından çok, Millet ittifakından ve CHP’den gelmesi. Son anketlerden birinde Akşener’e oy vermeyi düşünen seçmen CHP çizgisinin sekülerliğini yeterli bulmadığını söylüyor.
Cumhur ittifakının “Beka” paradigması Tarihsel mi?
Cumhur ittifakı, ABD önderliğindeki Batı’nın, Ortadoğu’da Kürt sorununu da kullanarak haritaları değiştirmek istediğini öngörüyor. Bu nedenle Batı’nın demokrasi ve insan hakları konusundaki telkinlerini samimi bulmadığını söylüyor. Cumhur ittifakı II. Dünya savaşı sonunda soğuk savaş düzeninde Türkiye’ye yapılan demokrasi baskısının siyasi sonuçlarını unutmuş gibi görünüyor.
Beka odaklı siyaset üretenler, içinde bulunduğumuz durumu I. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı’nın karşı karşıya kaldığı duruma benzetiyor. Kuvvetler ayrılığı ve şeffaflık, beka gerekçeleriyle uygulanmıyor. Devlet bürokrasisi de adeta 1914-1918 arasındaki güvenlik yaklaşımı ile yönetiliyor. Türkçülük ve İslamcılık, 1914-1918 dönemi kaygılarına ve reflekslerine formatlanmış durumda. Bu kaygılar sadece “Sevr” kaygısı veya distopyası ile sınırlı kalmıyor. Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra, İngiliz desteği ile olduğu düşünülen Kürt isyanlarının ülkeyi böleceği kaygısını da buna katabiliriz.
Cumhur ittifakının ideolojik koalisyonu
Cumhur İttifakının zihniyet iklimine sekülarist sert ulusalcılığın karıştığını görebiliyoruz. Bu koalisyonun ideolojik arka planını şöyle özetleyebiliriz: Kısmen 1940’lı yılların Nihal Atsız ve Cevat Rıfat Atilhan’ların Türk milliyetçiliği, 1960 model Kemalist- ulusalcılık ve 1990’lı yılların Milli Görüş İslamcılığı. Bu popülist bakış açısı hain ve kahramanlar üreterek besleniyor.
Liberaller aydınlarımız nereden bakıyor?
Millet ittifakının fikir dünyasını oluşturan bağımsız liberal aydınlar ise tamamen farklı düşünüyorlar. 21. Yüzyıla girerken büyük deneyim kazanıldığını, Türkiye’nin ekonomisi, demokrasisi ve kurumlarıyla bir zamanlar AB’ye bile ciddi aday olduğunu hatırlatıyorlar. Kurumların ve değerlerin içlerinin boşaltıldığını vurguluyorlar.
Hakikat önemsizleşirken kitlelere laf anlatabilmek?
Ülkemizin seçmen çoğunluğunun üzerine, ideolojiler çağı hayaletlerinin ve I. Dünya Savaşı sonrası travmasının gölgeleri düşmüş durumda. Bu da “Beka” sorununun niteliğinin ve iktidar mücadelelerinin samimiyetinin sorgulanmasına engel oluyor.
Söz konusu durum aynı hedef kitleden kısa vadede oy bekleyen muhalefetin de elini kolunu bağlıyor. Muhalefet, iktidarın beka temelli ideolojik argümanlarına karşı tez üretemiyor, sadece metot ve uygulamalarını eleştirebiliyor.
Akşener sadece muhalif kitleden mi oy alacak?
Bu tablo, Meral Akşener gibi duygusal ve sokaktaki siyaseti iyi yapabilen bir kadın siyasetçinin ellerini bağlıyor. Daha çok muhalif mağdur kitlenin oy desteğini alabiliyor.
Cumhur ittifakı, “Beka” siyasetini başarı ile uyguluyor, içeride ve İslam dünyasında mazlum insanların takdirini kazanıyor.
Akşener ve Ülkücü camia ilişkisinin niteliği
Ülkücü potansiyelin ana akımını ikna edebilen Akşener “Beka” denkleminin kritik eşiğini, ülkenin aktif dinamikleri açısından aşmış olacaktır. Zira ülkücü ana akımı ikna edebilmek sadece % 5-7’lik oyla sınırlı değil. Ülkemizin sopayla değil rıza ile ortak bir geleceği üreteceği böyle bir harca da ihtiyacı vardır.
Ülkücü camianın 68 kuşağından bugüne geçmişi olan tabanının tamamen MHP’yi desteklediğini söylemek mümkün değildir. İYİ Parti ve AK Parti’de de ülkücü camiadan insanlar mevcuttur. Tabii ki ana akım kurumsal ülkücülük MHP ile birliktedir. 68 kuşağından bu yana Türk sağının ender entelektüelleri ülkücü camiadan yetişmedir.
Bugün iyi eğitim almış ve refaha kavuşmuş genç ülkücü kuşakların Akşener’den beklentileri yüksektir. Bu kesim ile başta Kürt meselesi olmak üzere, ülkenin diğer sorunları konusunda yapıcı müzakerelere girebilmek mümkündür. Bu kuşak 1915-1945 Türk milliyetçiliği anlayışını 21. Yüzyılın içine inşa edici yapıcı içeriğiyle evrimleştirmeye aday gözükmektedir.
Ülkücü hareket içinde kısa bir tarihsel gezinti
Ülkü Ocakları 1969’da MHP ile ilişki içinde kurulmuştu. Bu gelenek hala sürüyor.
Ülkücü hareketin kökenlerini kurumsal olarak Türk Ocağına (1912) ve Türk Milliyetçiler Derneğine (1951-1953) bağlayabiliriz. Türkçü ve milliyetçi hareketin 150 yıla yakın bir tarihi bulunuyor. Sultan Galiyev, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Cevat Rıfat Atilhan, Seyit Ahmet Arvasi, Alpaslan Türkeş dahil olmak üzere aynı hassasiyette farklı bakış açılarında birçok tarihi şahsiyet mevcut. İçerik olarak ideolojik Türk milliyetçiliği; Sosyalist evrensel Turancılıktan, Alman nasyonalist felsefesine yakın olanlardan, Sovyet yayılmacılığına karşı sivil bir devlet projesi teşekkülünden, Türk-İslam ülküsüne (ülkücülük) kadar değişik süreçlere evrildi. Ülkücülük anlam bakımından bilindiği gibi idealizmin karşılığıdır. Bu aslında gelişime açık olan pozitif bir tanımlamadır da.
Akşener’in camia ile hukuku
Meral hanımın ülkücü camiaya katılımında ağabeyi merhum Nihat Gürer’in katkısı olduğu bilinir. Nihat beyin manevi ve maddi prestiji bugün dahi milliyetçi camiada tartışılmaz. Aile çevresinin etkin olduğu Kocaeli Aydınlar Ocağı ideolojik olarak Türk-İslam senteziydi ve siyaseten merkez sağda konumlanıyordu. 80 darbesi sonrasında ülkücü ağır ağabeylerin bir kısmı ANAP ve DYP’de yer aldılar. Meral hanımın ilk siyasi deneyimlerini de buralarda görüyoruz.
Akşener bundan sonra siyasetin hep içinde oldu. Merkez sağda, AK Parti kuruluş çalışmaları ve MHP’de karar kılması mağduriyetleri ve mücadeleleri ile kendisini hep hatırlattı ve bugünlere ulaştı.
Siyasi tarihimizde başarılı çıkışlar ve Akşener
İYİ Parti’nin göreceli yükselişinde Akşener’in liderliği kadar genç aydın ülkücü kuşağın da etkisi vardır.
AK Parti’nin veya ANAP’ın yükselişini sadece darbelere tepkiyle açıklamak yeterli değil. Türk siyasetindeki yıpranmışlık, çözümsüzlük belki de en önemlisi yolsuzluklar bu yeni partilere, yeni siyasetçilere zemin hazırladı. Ülkemizin politik tarihi 2 önemli lideri kazandı.
Bugün de toplum, siyasetçilere umudunu ve güvenini kaybetmiş durumda. Eski siyasi alışkanlıklarla, yolsuzluklarla tescilli kadrolarla başarı imkanı yoktur.
Özal ve Erdoğan bu işe böyle başladılar. Kitleleri parlak başarılarıyla radikal değişimlere ikna ederek yola koyuldular. Böyle sürdürebildikçe başarıyı yakaladılar.
Sonuç yerine
Meral hanıma ülkücü camia güven duyuyor. 21. Yüzyılın başında Türk milliyetçiliği tanımını Yesevizade, Sultan Galiyev veya Yusuf Akçura gibi evrensellerin parantezinde doğru tanımlamak gerekiyor.
Ülkenin yetişmiş insan kadrosu kendini ifade edecek yeni mecralar arıyor. Meral hanım gösterilen teveccühü ve yürüyüşünü taçlandırmak istiyorsa, zor zamanlarda gösterdiği cesareti partisinin radikal değişimleri üstlenebilmesinde de gösterebilmeli.
Tarih bize bu formülün hep aynı sonucu verdiğini göstermiştir.