Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarlık rezervinin “buharlaşması” üzerinden çok etkili bir siyasi kampanya yürüttü. CHP’nin kampanyası, bu meselelere ‘erişimi’ olmayan geniş muhalif kesimlerde “buharlaşma”nın “yolsuzluk”, “birilerine peşkeş çekme” olarak algılanmasına açık kapı bırakacak bir içerikteydi. Belli ki baştan beri öyle kurgulanmıştı.
Son günlerde konuya dahil olan ekonomistler ise rezerv tartışmasını daha ‘gerçekçi’ bir noktaya taşıdılar. Onların değerlendirmelerine göre, rezervler “buharlaştırılırken” belki bir miktar böyle işlemler de yapılmış olabilirdi ama meselenin aslı başkaydı; “buharlaşma” derken başka bir şey kast ediliyordu.
İbrahim Turhan’ın Serbestiyet’e verdiği söyleşide dile getirdiği gibi:
“Kimse 128 milyar doların yok olduğunu söylemedi zaten. Burada bir demagoji yapılıyor. Rezervin yakılması, buharlaştırılması demek bir deyimdir. İsraf edilmesi, boşa harcanması anlamına gelir.”
Peki ne surette “boşa harcanmış”, İsraf edilmiş”ti bu 128 milyar dolar?
CHP’nin, başlangıçta çok etkili olsa da şayet aynı yönde ilerlerse önümüzdeki günlerde ters bile tepebilecek kampanyasının en verimli sonuçlarından biri, 2017’de yapılan fakat bugüne kadar açıklanmayan ‘protokol’ün açığa çıkmasına vesile teşkil etmesi oldu. İktidar belli ki bugüne kadar olduğu gibi ‘gizli’ kalmasından memnuniyet duyacağı Hazine ve Maliye Bakanlığı-Merkez Bankası protokolünü, baskı karşısında bir direnç noktası oluşturabilmek için açıklamak zorunda kalmıştı.
Önce Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, ardından Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, 2017’deki bu protokolle Merkez Bankası kaynaklarının Bakanlık tarafından kullanımına imkân verildiğini açıkladılar.
Burada iki soru öne çıkıyor:
Birinci soru: Böyle bir protokole neden ihtiyaç duyulmuştu?
İkinci soru: Protokol dört yıl boyunca gizli kaldığı halde neden şimdi açıklanmıştı?
İkinciden başlayalım, çünkü birinci soru bu yazının başlığıyla ve finaliyle doğrudan bağlantılı.
Protokolü açıklamak zorunda kaldılar, çünkü Merkez Bankası’nın alım-satım ihaleleri bir tarihe kadar düzenli olarak kayda alınıp ilan edilirken neden o tarihten sonra ilan edilmediğinin cevabı verilmiyordu.
Bu işte, CHP’nin ‘yolsuzluk’ kampanyasına inandırıcılık katıyor, kuşkulara yol açıyordu. Şimdi, bu porotokolü fâş ederek, Merkez Bankası’nın rezerv satışlarının doğrudan (ihaleyle) değil kamu bankaları üzerinden yapıldığını, ihale duyurularının o nedenle MB kayıtlarında olmadığını söylemiş oluyorlar.
Gelelim asıl soruya: 2017’deki o protokole o tarihte neden gerek duyulmuştu? Başında Berat Albayrak’ın bulunduğu Hazine ve Maliye Bakanlığı MB rezervlerine ‘erişim’e neden ihtiyaç duymuştu? O rezervleri ne amaçla kullanmayı planlıyordu?
Bu soruya bilgili, güvenilir ekonomistlerin verdiği cevaplar, CHP’nin de artık neyin üzerinde yoğunlaşması gerektiğini gösteriyor. Cevapların hepsi bir noktada buluşuyor: Deniyor ki, bu rezervler doların değer kazanmaması için piyasaya sürüldü. Peki neden önemliydi doların değerinin düşük kalması? İki ekonomistin kaleminden aktaralım:
“‘faiz sebep – enflasyon sonuçtur’ teorisini kanıtlamak üzere…”
Mahfi Eğilmez: “2020 yılında yaşanan Covid – 19 salgını her ülke açısından tartışmasız zor zaman olarak kabul edilebilecek bir durumdur. Böyle bir durumda rezervlerin kullanılması normaldir, çünkü belirttiğimiz gibi rezervler bu tür olaylarda kullanılmak için tutulur. Burada sorulması gereken asıl soru rezervlerin gerçekten bu zor zamanların olumsuz etkisini önlemek için kullanılıp kullanılmadığı sorusudur. Bugün tartışılan konular içinde en önemlisi budur, çünkü bu noktada işler karışıyor. Biliyoruz ki bu rezervlerin çok büyük bir bölümü ‘faiz sebep – enflasyon sonuçtur’ teorisini kanıtlamak üzere döviz kurunun yükselmesini önlemek amacıyla kullanıldı. Pek çok yerli, yabancı kişi ve kurum ihtiyacı olsun olmasın düşük faizle kredi alarak gidip düşük kurdan satılan bu dövizleri satın aldı.”
Barış Soydan: Rezervler doları yapay bir şekilde düşürmek için kamu bankaları üzerinden piyasa terminalleri aracılığıyla satıldı. Alanlar kuvvetle muhtemel çok bilindik küresel ve yerli bankalardı. Ekonomi yönetiminin umduğu olmadı, dolar 2020 baharında bir süre 6.85 TL’de kaldıktan sonra yazın patladı, Türkiye ‘ütüldüğüyle’, rezervler boşaldığıyla kaldı…”
Yani acı gerçek şu ki, milyarlarca dolar, ülkenin tek adamının inandığı imkânsız bir teoriyi ispatlamak üzere satılmıştı.
Dahil olduğum bir WhatsApp grubunda bir arkadaşım, asıl meselenin bu olduğunu vurguladı ve bunun üzerinden CHP’nin kampanyasını eleştirdi. Onun sözleriyle bitireyim:
“CHP’nin propaganda çizgisi çok amatörce ve niteliksiz; ters tepmeye elverişli bence de. 128 milyar meselesi etkili oldu ama doğru yolda ilerletilemiyor; heba edilmeye yüz tuttu. Yolsuzluk vurgusu kazandı; oysa kötü yönetimi deşifre etmeye, tek adam rejimini anlatmaya çok elverişli bir konu bu.”