Serbestiyet: Oruç Reis gemisinin daha önce ilan edilen araştırma süresini doldurmadan Antalya limanına dönmesini iktidar “bakım, ikmal, tamir” gibi gerekçelere bağladı ve geminin araştırmalarına devam edeceğini açıkladı. Ana muhalefet Partisi CHP ise bunu “taviz” olarak niteledi ve iktidarı “milli” tavırdan uzaklaşmakla suçladı.
Muhalefetin öbür partileri de böyle durumlarda hep olduğu gibi ne diyeceğini bilemedi ve muhtemelen onların aklına da CHP’nin aklına gelenden başka bir şey gelmeyecek.
Muhalefet gerçekten çaresiz mi? Ulusal çıkarların savunulmasıyla kaba milliyetçilik arasında fark olduğunu topluma anlatamaz mı? Toplumda buna açık kulakların sayısı çok mu az?
Sizce, iktidarın dış politikasını eleştirmede muhalefetteki muhafazakâr partilere özel bir rol düşüyor mu?
Mahçupyan:İktidarın ilkel milliyetçi politikasının başarı şansı olmamakla birlikte, en azından yurt içinde muhalefeti ideolojik olarak paralize edebildiği görülüyor. “Türkiye’nin milli menfaatleri” söyleminin alternatif yaklaşımlar arasında bir tartışma ve mukayeseye değil, bütün partilerin aynı kanalda buluşmasına yol açtığını görüyoruz. Buna “birlik ve beraberliği” olumlu bir nitelik olarak gören kültürel eğilimi eklediğimizde her şey iktidarın istediği yönde gidiyor.
Muhalefet ‘milli’ denen amaçların değil, ancak kullanılan araçların eleştirisini yapıyor ve yurt dışından herhangi bir baskı olduğunda iktidarın politikasına neredeyse koşulsuz destek veriyor. Hatta Oruç Reis gemisinin geri çağrılmasında olduğu üzere, iktidar yeterince ‘milli’ olmamakla bile suçlanabiliyor!
Muhalefet alternatif bir millilik tanımı üretemediği sürece bu dar boğazdan çıkamayacak. Söz konusu alternatif milliliğin yeni bir ulusal kimlik tanımına dayanması ve bu ulusal kimliğin küresel çerçevede barıştan yana bir stratejiyi doğal kılması lazım.
Düşünün ki bugün “Türkiye’nin çıkarları” diye sunulan bütün stratejiler çatışmayı ve savaşı gerektiriyor. Diğer deyişle barış sanki kendiliğinden tüm coğrafyalarda Türkiye’nin aleyhine sonuçlar doğururmuş imiş gibi bir durum var… Muhalefetin bu garip durumdan ders çıkarıp barışçı bir küresel ortamda menfaatlerine daha kolay ulaşabilecek bir Türkiye resmi sunması ve milliliği de bu zeminde tanımlaması gerek.
İktidarın milliliği muhafazakârlıkla meczetme arayışı nedeniyle, söz konusu alternatif milliliğin de muhafazakâr zeminde serpilen partilerce gerçekleştirilmesi daha işlevsel olacaktır. Böyle bir tabanın bir çoğunluk oluşturmayacağı açık… Ancak saha çalışmaları muhafazakâr kesim içinde yüzde 15-20 gibi bir oranın bu söyleme açık olduğunu gösteriyor, ki bu da (anketlere bakılırsa) yeni partilerin toplam oyundan daha fazla…
Yeni bir millilik anlayışının geliştirilmesinde dikkate alınması gereken bir husus, iktidarın artık yerli-milli birleşiminin iki kanadına eşit ağırlık vermediğinin görülmesidir. Dış politika üzerinden beslenen ‘yeni millilik’ yerliliği kendi bünyesine almış gözüküyor. Öyle ki bu milliliği desteklemeyenler ‘yerli’ de addedilmiyorlar.
Dolayısıyla muhalefetin ilk işi yerliliği özgürleştirmek, yerellikten kurtararak küresel bir çerçeveye oturtmak ve alternatif millilik anlayışını bu çerçeve içinde tanımlamak olmalı. Ancak o zaman Türkiye kendi içinde ve dışında barış yanlısı ve barışlardan yararlanan bir ülke olur.