Ana SayfaHaberlerAYM’den bir ilk: TBMM ve HSK’yi mahkeme kararının uygulanması için göreve çağırdı

AYM’den bir ilk: TBMM ve HSK’yi mahkeme kararının uygulanması için göreve çağırdı

Anayasa Mahkemesi, Berberoğlu kararının gerekçesini bildiri gibi bir gerekçeyle açıkladı. Mahkeme, “Hukuk devleti retorikten ibaret değildir. Tespit edilen hak ihlallerinin ortadan kaldırılması ve kararların gereğinin yerine getirilmesi yalnızca ilgili derece mahkemelerinin değil başta TBMM ile HSK olmak üzere kamu gücünü kullanan diğer organların da görevidir” dedi. Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Osman Can: “Anayasa Mahkemesi’nin imdat çığlığının farkında mısınız?”

Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılanması yönünde hak ihlali kararı verdiği CHP’li Enis Berberoğlu hakkındaki kararı uygulamayan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yeni bir hak ihlaline yol açtığına yönelik kararının gerekçesini tamamlayarak kamuoyu ile paylaştı.

Mahkeme, oy birliğiyle verdiği tarihi kararında, yerel mahkemenin anayasayı hiçe saydığını ifade etti.

Kararda, kararların uygulanmadığı ortamda hukuk devletinden söz edilemeyeceği, bu kavramın retorikten ibaret olmadığı ifade edilerek, anayasayı korumanın sadece Anayasa Mahkemesi’nin görevi olmadığına vurgu yapıldı.

 Kararda, bu nedenle, kararın bir örneğinin gönderildiği TBMM ve Hâkimler Savcılar Kurulu da göreve davet edildi.

Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararını açıklarken yaptığı açıklama şöyle:

“Anayasa’nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna dair hükmün herhangi bir istisnası bulunmamaktadır. Dolayısıyla mahkemeler ve kamu gücünü kullanan diğer organlar Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamaktan veya gereğini yerine getirmekten kaçınamaz.

Anayasa, kamu makamlarına ve derece mahkemelerine Anayasa Mahkemesi kararlarına direnme veya bağlayıcılığını tartışma yetkisi vermemektedir. Anayasa Mahkemesi kararının bağlayıcılığı, yapılması gerekenleri ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak merciin belirlenmesini kapsar.

Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmasının reddedilmesi ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmaması, Anayasa ile açıkça çelişen ve anayasa koyucunun iradesine aykırı bir yorum ve uygulamadır.

Anayasa’nın 67. maddesinde güvence altına alınmış olan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği şeklindeki Anayasa Mahkemesi kararına rağmen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmaması başvurucunun aynı hakkının bir kez daha ihlaline neden olmuştur.

Anayasa’nın 2. maddesinde anlamını bulan hukuk devleti retorikten ibaret değildir. Kamu gücünü kullanan organların, mahkemelerin ve bireylerin hukuka uygun davranmadıkları bir ülkede hukuk devletinin varlığından söz edilemez.

Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu yönündeki Anayasa’nın 153. maddesinin açık hükmüne rağmen her ne sebep ve mülahaza ile olursa olsun yerine getirilmemesi hukukun üstünlüğü ilkesinin ve bu ilkenin temel alındığı anayasal düzenin ağır bir biçimde ihlali anlamına gelmektedir.

Bu kapsamda, türlü bahaneler ve hukuk tanımaz tutum ve davranışlarla bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesine ve mevcut ihlallerin sürdürülmesine neden olacak şekilde, Anayasa’nın öngördüğü hukuk düzenine karşı koyma anlamına gelen keyfî kararlara hiçbir hukuk sisteminde müsaade edilemez.

Bir hukuk devletinde anayasal hükümlere uymamanın ilgililer açısından cezai, idari ve hukuki sorumluluklar doğuracağı açıktır.

Anayasal düzenin korunması yalnızca Anayasa Mahkemesine ait bir görev değildir. Anayasal kurumların, kamu gücünü kullanan organların, gerçek veya tüzel kişilerin Anayasa’yı koruma ve anayasal kurallara sadakat gösterme yükümlülüğü bulunmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin Kadri Enis Berberoğlu (2) ve (3) kararlarında tespit edilen hak ihlallerinin ortadan kaldırılması ve kararların gereğinin yerine getirilmesi yalnızca ilgili derece mahkemelerinin değil başta Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Hakimler ve Savcılar Kurulu olmak üzere kamu gücünü kullanan diğer organların da görevidir. Bu sebeple ihlal kararının ilgili kurumlara da gönderilmesi gerekir.”

Marmara Üniversitesi’nden Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Osman Can, Anayasa Mahkemesi’nin açıklamasını yorumladı:

 “Anayasa Mahkemesi’nin imdat çığlığının farkında mısınız? TBMM’ye ve HSK’ya sesleniyor, Anayasa’yı tek başıma ben koruyamam diyor!  80 Milyon uçurumun eşiğindeyiz, bilelim bunu.”

Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli karar metnine ilişkin TBMM Başkanı Mustafa Şentop ise “AYM yetki aşımı yaptı” dedi.

Şentop, açıklamada AYM’ye yakışmayan birtakım ifadeler bulunduğunu belirterek şunları söyledi:

“Doğrusu AYM kararını okudum, uzun bir karar. Bu kararda hukuki bölümler, görüşler var. Bunlara prensip olarak katılıyorum. AYM kararları gerek AYM’ye göre gerekse AYM kuruluş ve yargılama kanununa göre bağlayıcı. Bunda bir tereddüt yok. Diğer mahkemelerin buna uyması lazım. Kararın doğruluğu ayrı bir tartışma konusudur. İlk kararla ilgili olarak da bunu söylemiştim. AYM’nin ihlalin ortadan kaldırılmasına yönelik vermiş olduğu, yeniden yargılama kararına uyulması gerekir. Bu karar sonucunda da yerel mahkemesinin AYM’nin verdiği durma kararını vermesi gerekir. O zaman da söylemiştim bugün de söylemiştim.

“Fakat AYM kararında, tırnak içerisinde söylüyorum, siyasi bildiri diyebileceğimiz bir bölüm var, o da meclisle ilgili kısmı. Burada ne yapılacağına dair, bu kararın hüküm kısmı denen şey 140. paragrafta var. Orada dört şey diyor. Bir, yeniden yargılama yapılmalı; iki, infazın durdurulması kararı verilmeli. Bu şu, verilmiş bir mahkûmiyet kararı vardı. O cezanın çekilmesiyle ilgili hukuk esasen fiilen şu anda içeride bulunmasa da Berberoğlu, teorik olarak ve yazılı olarak böyle bir infaz süreci var şu anda. Onun durdurulması. Üç, hükümlü statüsünün kaldırılması. Çünkü mahkûm oldu ama o yargılamanın durdurulması söz konusu olacağı için hüküm verilmemiş olmalıdır anlamına geliyor. Dört, durma kararı verilmesi, dokunulmazlığı var sayılarak verilmesi. Bunlar 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yine neyin nasıl icra edileceğine dair verilen hüküm. Bunla ilgili bir tereddüt yok.

“Burada daha çok açıp bir şekilde mahkemeye nasıl giderilebileceğine dair hüküm vermiş. Ama orada kalmıyor AYM, sonra diyor ki anayasa ve kanunlara mahkemelerin uyması konusundaki hususlarda bütün kamu kurumlarına görevler düşmektedir. Şüphesiz bu Anayasada kanun gereğidir herkes görevini bilir. Ama AYM’nin iki yetkisi var. Bir ihlalin giderilmesi ikincisi de nasıl giderileceğini tespit etmesidir. O da muhatabına bunu söylemiş. Ama bundan hareketle bütün devlet kurumlarına bütün kamu gruplarına, başta TBMM ve HSK olmak üzere bütün kamu kurumlarının anayasada hukuk kurallarına uyması konusunda bu mahkemeyi ikaz etmesi veya ne gerekiyorsa yapması gibi bir hüküm. Bu benim hatırladığım ilk kez. Burada AYM, hüküm kısmında ‘TBMM şunu yapmalıdır falan’ diye bir karar vermiş değil. Burada AYM tabiri caizse bir çağrı, bir bildiri yapıyor. Hep beraber bu işe sahip çıkalım gibi bir bildiri yapıyor. Bu AYM’nin görev ve yetkileri arasında yok. Bilhassa TBMM’ye tembihte, nasihatte bulunması, öğüt vermesi AYM’nin açıkça yetki aşımıdır. Bu kararı siyasi bildiriye dönüştüren bir kısmıdır bu.  Türkiye’de temel sorun bu. Bunun AYM kararıyla da beraber yaşadığını görüyoruz.

“Türkiye’de zaman zaman görevini yapmayan kurumlar olabilir. Yargı kurumları da yanlış yapabilir kasten yapabilir vesaire ama bir hukuka aykırılık söz konusuysa başka hukuka aykırılıklar içerisine girmeye gerek yok. Bunu hukuk düzeni içerisinde gideriyoruz. Bazen zaman alabilir. Bazen süreç uzayabilir ama sonuçta hukuk sistemi hukuk kuralları içerisinde bu hukuka aykırılığı gidermek mümkün. Herkesin yapması gereken de budur. Bir hukuka aykırılık var diye başka hukuka aykırılıklar geliştirerek yapmak yeniden ayrı sorunlar ortaya çıkartıyor. Haklı pozisyondaki kararları da bu sefer bazı açılardan haksız pozisyona düşürüyor. Anayasa Mahkemesi’nin de bu kararla bunu yaptığını açıkça söylemek isterim.

“Anayasa mahkemesine bir yazı göndereceğiz. Tavzi ve maddi hatanın düzeltilmesi yönünde. Meclisin adını geçiriyorsun bir yerde peki ama ne yapmalı.”

- Advertisment -