1 Ekim Perşembe günü Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, gece yarısına 10 dk kala attığı bir tweet’le Türkiye ve Libya hükümetleri arasında 27 Kasım 2019’da imzalanan “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” anlaşmasının Birleşmiş Milletlerce tescil edildiğini duyurdu.
Çavuşoğlu tarafından verilen bu ‘tescil’ haberi, AK Parti yanlısı sosyal medya kullanıcıları, medya organları ve gazeteciler tarafından bir zafer sayıldı, ardından da yorumlanarak paylaşıldı.
Aralarında Anadolu Ajansı, Memur-sen, EğitimBir-sen Genel Başkanı Ali Yalçın, gazeteci yazar ve eski AK Parti milletvekili Şamil Tayyar, AK Parti Kadıköy ilçe başkan yardımcısı Meral Çayır, gazeteci yazar Hilal Kaplan ve benzeri daha birçok AK Parti destekçisi hesap kullanıcısının katıldığı bu coşku dalgası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a özel teşekkürler eşliğinde giderek yükseldi.
Birkaç örnek;
Anadolu Ajansı:
Şamil Tayyar (gazeteci, yazar, eski AK Parti milletvekili):
“Geceyi aydınlatan güzel bir gelişme. BM, Türkiye ile Libya arasında yapılan deniz sınırı anlaşmasını tescil etti.
Gurur verici. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere emeği geçen herkese (alkış emojisi).”
Hilal Kaplan (gazeteci, yazar):
“’Libyada ne işimiz var’ muhalefetinin anlamayacağı işler…”
Meral Çayır (AK Parti Kadıköy İlçe Başkan Yardımcısı):
“BM, Türkiye ve Libya arasındaki deniz sınırı anlaşmasını tescil etti. ‘Libyada ne işimiz var’ diyenler umarım şimdi anlamışlardır. Emeği geçenlere minnettarız.” #SahadaveMasadaGüçlüTürkiye
Ömer Oruç Bilal Debgici (AK Parti Kahramanmaraş İl Başkanı):
“Akdeniz’de sürdürdüğümüz haklı davamızın mücadelesi sonuçlarını vermeye başladı. BM, Türkiye ile Libya arasında yapılan deniz sınırı anlaşmasını tescil etti. Yani Türkiye sonuna kadar haklı dedi. Sahada da masada da güçlüyüz. Liderimiz @RTErdogan ile tarih yazmaya devam ediyoruz.”
Ancak ertesi gün, bu coşkuyu söndürecek paylaşımlar ve açıklamalar geldi.
Anlaşıldığına göre bu, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 122. maddesine uygun standart bir prosedürden öte bir anlam taşımayan rutin bir işlemdi ve ortada bir zafer, aşılmış bir engel, her şeyden önce de bir tescil yoktu.
BM sadece iki ülke arasındaki anlaşmayı kayda geçiriyordu ve bu, gelecekte BM nezdinde yapılacak tartışma ve oylamalar için bir şart, bir basit kayıt altına almaydı.
Birleşmiş Milletler Antlaşması 16. Bölüm 122. Madde şöyle diyor:
“İşbu antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra, Birleşmiş Milletler’in herhangi bir üyesi tarafından yapılan her uluslararası sözleşme ya da anlaşma, mümkün olan en kısa sürede Sekretarya’da kütüğe işlenecek ve Sekreterya tarafından yayımlanacaktır.
“İşbu maddenin 1. Fıkrası hükümleri uyarınca kütüğe işlenmemiş bir uluslararası sözleşme ya da anlaşmanın taraflarından herhangi biri, söz konusu sözleşme ya da anlaşmayı Birleşmiş Milletler’in bir organı önünde ileri süremez.”Olan sadece buydu; Libya ve Türkiye arasındaki anlaşmanın Sekretarya kütüğüne işlenmesi ve işlendiğinin yayımlanması…
Eski Büyükelçi, İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı, Bursa milletvekili Ahmet Erozan tepkisini şu sözlerle açıkladı;
“Çavuşoğlu herkesi cahil sanıyor. Libya ile yapılan Deniz Yetki Alanı Mutabakat Muhtırası’nın aşağıdaki belge temelinde ‘tescil’ edildiğini iddia etmiş. Oysa bu ‘gelen evrak kaydı’ndan öteye bir değer içermemektedir. Dosyalarımızda böyle bu anlaşmanın kaydı var denilmektedir..!”
Çavuşoğlu’na cevap verenlerden biri de emekli büyükelçi, CHP’li Ünal Çeviköz’dü:
“Bu belge sadece bir evrakın alındığına dair kayıt belgesidir. Bir anlaşmanın tescili anlamına gelmez. Bunu anlamak için de kapsamlı Uluslararası Hukuk bilgisine ihtiyaç yoktur. Kandırılmamak, gerçekleri bilmek her vatandaşımızın hakkıdır. Bilgilendirmek de bizim vazifemizdir.”
“Türkiye, Rumların BM’ye tescil ettirdiği hiçbir anlaşmayı tanımıyor”
İktisatçı ve eski Dış Ticaret Müsteşarlığı uzmanı Aydın Sezer ise konuyu daha fazla detay vererek anlattı:
“Taraf olmadığımız BM Deniz Hukuku Sözleşmesinin 16, 75 ve 84’ncü maddelerinde, ‘Deniz Haritaları ve coğrafi koordinatlara ilişkin listeler, BM Genel Sekreteri nezdine tevdi edecektir’ ifadesi yer almaktadır.
“’Tevdi’ kelimesi, bizim siyasilerin kullandığı ifade ile ‘BM’ye bildirim’ dir. Anlaşmanın orjinalinde ise ‘deposit’ kelimesi kullanılmaktadır. Bildirim veya tevdi etmenin asıl amacı uluslararası kamuoyunun gerektiği şekilde bilgilendirilmesidir.
“Daha açık bir ifade ile, bu sayede, bir taraftan bildirimde bulunan ülkenin egemenlik haklarının korunması sağlanırken, diğer taraftan kıyı devletlerinin hak ve çıkarlarının ihlal edilmemesi açısından 3. tarafların etraflıca bilgilendirilmeleri temin edilmiş olur.
Bildirim, eğer varsa, sorunlu sularda veya deniz alanlarındaki itilafın çözülmesi anlamına gelmediği gibi sorunun, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği hususunu saklı tutar.
“Bu çerçevede, resmi tezlerimiz doğrultusunda, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin BM’ye yaptığı bildirimlerin hiç birisinin tarafımızca tanınmadığı belirtilmiştir.”