Ege Denizi’nin yuttuğu insanların ismini kimse hatırlamıyor.
Alan Kurdi’yi biliyoruz. “Onun için yapabileceğim bir şey yoktu. Yapabileceğim tek şey yerde yatan bedeniyle çığlığını duyurabilmekti” diye anlatmıştı muhabir Nilüfer Demir o anı.
Kim bilir kaç üç yaşında çocuğu Ege suları yuttu.
Ve hatta kaç bin kişiyi…
İsimleriyle beraber denize gömüldüler.
Daralan çember misali. İflas eden ülkelerin umut dolu insanları. Kimse öleceğini bilerek denize açılmaz. Kimse öleceğini bilerek çocuklarını o botlara bindirmez. Kimse öleceğini düşünerek uçağa tutunmaz. Ölümün daha az yüzdesi varsa eğer onlar için, umut o taraftadır. Bir umut…
Avustralya için onların bir ismi var. Boat People. Tekne insanları.
Şimdilerde haritada bulmakta zorlanacağınız Güney Vietnam, 1955’le 1975 yılları arasında önce Fransa sonra da ABD’nin desteğiyle 20 yıl ayakta kalan bir ülke.
Aşina geliyor mu?
Afganistan’da Amerikan desteğiyle 20 yıl ayakta kalan Afgan rejiminin aksine, Amerikan askerleri çekildikten sonra birkaç yıl ayakta kalabilmiş ve sonra da yerini şu anda bildiğimiz Sosyalist Vietnam Cumhuriyeti’ne bırakmış bir ülke.
Soğuk Savaş’ın cephelerinden biri olmasının faturasını ağır ödemiş olan bir ülke Vietnam. 60 bine yakın Amerikan askeri hayatını kaybetti burada.
Vietnamlılar için, 20 yıl içinde 3 milyona yakın asker ve sivil ölüm…
Her yerde olduğu gibi savaş orada kalmadı. Kamboçya’da iç savaş ve sonrasında gelen ve insanların gözlük taktığı için öldürüldüğü ve iki milyon kişinin hayatına mal olan soykırım.
O dönemden birkaç fotoğraf, insanlığın hafızasına sonsuza dek kayıtlı kalacak.
Napalmın etkisiyle elbiseleri tutuşmuş küçük kız…
Devrilen Güney Vietnam rejiminin simgesi haline gelen yetkilinin, Nguyen Van Lem’i infaz etmesi…
Asya’nın güneydoğusunu enkaza çeviren ve milyonlarca insanın canına mal olan savaşlar sonrasında milyonlarca insan ellerindeki tüm imkanları kullanıp kaçmaya çalıştı. Saygon’un Ho Chi Minh City olduğu 1975’ten sonra başlayan kaçış 1990’ların ortasına kadar sürdü. Birleşmiş Milletler tahminlerine göre, tekneyle kaçanlardan yaklaşık 800 bini Avustralya dahil komşu ülkelere varabildi. 400 bini de varamadı. Bazı uzmanlar da tekneyle okyanusa açılan sığınmacıların yüzde 70’inin denizde kaybolduğunu düşünüyor.
Fırtına, hastalık ve açlıkla birlikte korsanlarla da mücadele etmeleri gerekiyordu. Korsanların kaçırdığı kadınlardan bir daha haber alınamadı. Kaç tekneye çıkıp her şeyi çaldıktan sonra kaç tanesini batırdıklarını kimse bilmiyor.
Yük gemileri bazen kurtarıyor, bazen de kurtarmıyordu.
Yıllar içinde yaklaşık 100 bin Vietnamlı Avustralya’ya yerleşti. Güneydoğu Asya’dan gelen toplam göçmen sayısı 200 bin. Şu anda yaklaşık 300 bin Vietnamlı Avustralyalı var.
Avustralya halkının ve siyasetçilerinin yıllar içinde tekne insanlarına yönelik tutumları değişim gösterdi.
İlk birkaç yılki sempati ve destek sonraki yıllarda yerini endişeye bıraktı.
Zaten göçmen ülkesi olan Avustralya, resmi programlar dahilinde her yıl çok sayıda göçmen kabul ediyordu. Tekne insanlarının göçmen programına “kaynak” yaptığı ve resmi yollardan gelmeye çalışanların önüne geçtikleri konuşulmaya başladı.
Ülkedeki ekonomik kriz ve sınırlarda kontrolün kaybedildiği düşüncesi siyasi ve sosyal konu olarak gündemin merkezine oturdu.
Gelenlerin hepsinin gerçekten ihtiyaç içindeki mülteci olup olmadığı sorgulanmaya başladı. Acaba bazıları komünist casus muydu? Veya zengin iş insanları?
Ancak 1980’lerde gelenlerin sayısının azalmasıyla konu gündemin gerilerine itilmeye başladı.
1990’larda artık tekneyle gelenler Vietnamlı değildi ve sayılar yeniden artmaya başladı.
2001’de yayınlanan bir anket, yıllar içinde toplumun tekne insanlarına yönelik tutumunu ortaya koydu.
1970’lerin sonralarında halkın yüzde 60’ı, sınırlı sayıda tekne insanının kabul edilmesini istiyordu. Nüfusun yüzde 7 ila 13’ü hepsinin kabul edilmesini ve yüzde 20 ila 32’si de ülkede kalmamaları için her şeyin yapılmasını istiyordu.
1993’te halkın yüzde 44’ü gelen tekne insanlarının doğrudan ülkelerine gönderilmesini istiyordu. Yüzde 46’sı da hepsinin başvuruları incelenene kadar gözetim altında tutulmasını istiyordu. Nüfusun sadece yüzde yedisi kalmalarını savunuyordu.
2001 Eylül’ünde ise halkın yüzde 71’i başvurular incelenene kadar gözetimi destekliyordu.
2001 Avustralya için bir dönüm noktası oldu. Tampa Krizi Avustralya’nın göçmen politikasını hâlâ belirliyor.
Her geçen gün Avustralya’nın kuzey kıyılarına yanaşan teknelerin sayısıyla beraber sığınma talep eden mülteci sayısı artıyordu.
Tampa Krizi
24 Ağustos 2001’de 20 metrelik bir balıkçı teknesi olan Palapa 1’deki 438 kişi Hint Okyanusu’ndaki Avustralya’ya ait Christmas Adası ile Endonezya arasındaki uluslararası sularda görüldü. Afganistan’dan kaçan Hazara azınlığından 369 erkek, 26 kadın ve 43 çocuk.
Teknenin güvertesine SOS acil yardım mesajı yazan hasta ve aç sığınmacılar okyanusun ortasında beklemeye başlamıştı. Bu krizin fotoğrafı da bu.
Avustralya’nın acil kurtarma kurumu bölgedeki gemilere teknedekileri kurtarma yönünde istekte bulundu. Tekneye en yakın olan Norveç bandıralı Tampa isteğe cevap verip teknedekileri kurtardı.
Tampa en yakındaki Endonezya’ya doğru giderken kurtarılanlardan beş kişilik bir heyet Endonezya’ya değil Avustralya’ya veya başka bir Batılı ülkeye gitmek istediklerini ve kaybedecek bir şeyleri olmadığını söyleyince kaptan rotayı Christmas Adasına çevirdi.
Avustralya hükümeti de geminin Avustralya’ya giriş isteğini geri çevirdi ve sığınmacıları getirmesi durumunda Tampa’nın kaptanının insan kaçakçısı olarak suçlanacağını açıkladı.
Kaptan sığınmacılar fark etmeden rotayı tekrar Endonezya’ya çevirmeye çalışsa da bir süre sonra durumu fark eden sığınmacılar tepki gösterdi. Sığınmacıların gemiden atlamasından ve hattâ geminin mürettebatına saldıracağından endişelenen kaptan dümeni yine Christmas Adası’na çevirdi.
Christmas Adası’nın 12 deniz mili açığına gelen Tampa’nın kaptanı, sığınmacılardan bazılarının sağlık sorunları olduğunu söyleyerek tekrar giriş izni istedi ve bu istek tekrar reddedildi.
29 Ağustos’ta artık sabrı tükenen kaptan Avustralya sularına girdi.
Avustralya’nın tepkisi de özel kuvvetleri göndermek oldu.
Askerler adaya dört mil kala gemiye çıkıp kaptanın derhal uluslararası sulara dönmesini istedi. Kaptan da geminin sığınmacılar için güvenli olmadığını söyleyerek geri dönmeyi reddetti. Norveç hükümeti Avustralya’yı zorla gemiyi geri döndürmeye teşebbüs etmemesi yönünde uyardı.
Bu arada Endonezya’dan sığınmacıları kabul etmesini isteyen Avustralya oradan da olumsuz yanıt aldı. Norveç de sığınmacıları kabul etmeyeceğini söyledi ve Avustralya’yı uluslararası sorumluluklarını yerine getirmediği gerekçesiyle Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği’ne şikâyet etti.
Tampa’daki sığınmacılar önce Avustralya’ya ait bir savaş gemisine aktarıldı. Sonra da küçük ada ülkesi Nauru’da iki gözetim merkezine götürüldüler. Yaklaşık 150’sine Yeni Zelanda sığınma hakkı tanıdı. 92’sine Avustralya mülteci statüsü tanıdı.
Yıllar içinde Avustralya’nın yasadışı göçmenlere yönelik Pasifik Çözümü kapsamında, yüzlerce başka sığınmacı yanlarına yerleşti.
Bu arada, Tampa’nın kaptanı Arne Rinnan Norveç’in en yüksek sivil nişanına layık görüldü.
Avustralya Tampa vakası nedeniyle uluslararası toplumdan büyük eleştiri aldı.
Ancak hükümete halk desteği yüksekti. Üstte bahsettiğimiz Eylül 2001’deki ankete göre, halkın yüzde 77’si hükümetin Tampa Krizi’ndeki tepkisini doğru bulduğunu söyledi. Bazı anketlere göre bu destek yüzde 90’dı. Hattâ hükümetin bir sonraki seçim kampanyasında iktidardaki Liberal Parti’nin ana sloganı “bu ülkeye kimin nasıl gireceğine biz karar veririz” oldu.
Kasım 2001’deki federal seçimler öncesindeki kampanya sırasında, başbakan dahil çeşitli üst düzey Liberal Partililer, bazı sığınmacı teknelerindekilerin başka ülkelere götürülmemek için teknelerini batırdığını ve hattâ bebeklerini denize atmakla tehdit ettiklerini iddia etti.
Seçimlerden sonra yapılan meclis soruşturmasında, 6 Ekim 2001’de 223 sığınmacıyı taşıyan bir teknenin Christmas Adası açıklarında durdurulduğu ve Avustralya’ya ait bir savaş gemisine bağlı bir şekilde, yedekte götürülürken battığı belirtildi. Soruşturma raporuna göre, bebeklerin denize atılması gibi bir durum söz konusu değildi ve tekne savaş gemisi tarafından çekilmenin yarattığı basınca dayanamadığı için battı. Başbakan o dönemde elindeki istihbarata göre yorumda bulunduğunu söyledi.
Tampa olayıyla mülteciler konusunda Pasifik Çözümü adlı bir yöntem belirlendi. Buna göre, gelenler sığınma başvurusu incelenirken üçüncü ülkelere ait — ki bunlar genelde Pasifik Okyanusu’ndaki küçük adalar veya Papua Yeni Gine — gözetim kamplarında tutuluyor. Bu kamplardaki koşulların insan haklarına aykırı olduğuna yönelik çok şikâyet ve Birleşmiş Milletler kınaması var.
Gözetim merkezinde yıllarca kalanlara bazen ülkelerine dönmeleri için para teklif ediliyor. Yıllarca merkezlerde kalanlar arasında intiharlar ve psikolojik sıkıntılardan bahsediliyor. Yurt dışındaki bazı merkezler kapatılıyor, bazıları açılıyor.
2019 seçimlerinde, Liberallerin kaybedip yerine Pasifik Çözümü’nü eleştiren İşçi Partisi’nin geleceğine umut bağlayan bazı sığınmacıların, sürpriz Liberal zaferi sonrası intihara meyilli hale geldiği haberlere konu oldu.
Avustralya resmi yollardan gelmeyen sığınmacılara kapılarını kapatmak konusunda kararlı. Halktan da genel olarak bu politikaya destek var.
Kapıyı hafif aralık bırakınca insan kaçakçıları ve korsanlar ortaya çıkıyor ve binlerce insan okyanusta kayboluyor.
Siyasete gelince de politikacılar beklendiği gibi davranıyor. Bazıları Trump gibi duvar sözü vererek başa geçiyor. Bazıları para koparmak için, vize muafiyeti kazanmak için mültecileri kullanıyor. Bazıları da, şimdiye kadar hiçbir zaman mal ve insan kaçakçılarından sınırını koruyamamış bir ülkede sınırın namus olduğunu söyleyip, insanlık tarihinde ilk defa milyonları zorlamadan ülkelerine göndereceği sözünü veriyor.
Bildiğim şey, her insani krizin fotoğrafı var.
Alan Kurdi bu krizin fotoğrafını verdi. Bir süre dünya olarak insanlığımızdan utandık.
Kısa bir süre…
Artık kimsenin hiçbir şeyden utandığı yok.
Devir orman yangınları manzaralı selfie devri.
Acaba kim daha dürüst?