Ana SayfaHaberlerÇevirilerÇEVİRİ | Facebook olayı ve Hindistan'ın kapsayıcılık paradoksu: Kamusal alanın genişlemesi hoşgörüsüzlüğü...

ÇEVİRİ | Facebook olayı ve Hindistan’ın kapsayıcılık paradoksu: Kamusal alanın genişlemesi hoşgörüsüzlüğü nasıl artırabilir?

“Modi'den Önceki Hindistan: Hindistan Halk Partisi Nasıl İktidara Geldi'' kitabının yazarı Vinay Sitapati Foreign Affairs için yazdı: “Tekno-ütopyacılar, internete erişim arttıkça, bireylerin toplumun kısıtlayıcı yönlerinden kurtulup kendilerini farklı şekillerde tanımlayacaklarını ve medeni tartışma alışkanlıkları edineceklerini hayal etmişlerdi. Bir zamanların popüler ‘modernleşme teorisinin’ dijital dünyadaki temsilini oluşturan bu rüya, Hindistan bağlamında bir sanrıdan ibaret…''

Ekim ayında teknoloji devi Facebook’a ait belgelerinin sızdırılması, şirketin uygulamalarıyla ilgili rahatsız edici detayları gün yüzüne çıkardı. Bu olayla birlikte, yakın zamanda Meta adını alarak yeniden markalaşma sürecine giren firmanın, sahip olduğu sosyal medya platformlarının dünya çapında yarattığı zararlı sonuçların farkında olduğu, ancak bunları görmezden geldiği anlaşıldı. Geçtiğimiz günlerde şirket yetkilileri, 340 milyon kullanıcısıyla Facebook’un dünya çapında en büyük pazarını oluşturan Hindistan’da yaşanan gelişmeler sonucunda alarma geçti.

Sızdırılan yazışmalar, Facebook’un, Hindistan’da yaşayan 172 milyon Müslüman vatandaşı nefret ve şiddet söylemleriyle hedef alan içeriklerden ve yanlış bilgilerden haberdar olduğunu gösteriyor. Denetleme mekanizmaları yetersiz olan Facebook algoritmaları, Hindistan’ın 22 resmi dilinden yalnızca beşinden yüklenen içerikleri tarayabildiğinden, bu olumsuz içeriklerin kullanıcıların karşısına çıkmasına engel olunamadı. Gelgelelim, neredeyse trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşan Facebook, kaynak kıtlığını bahane göstererek denetleme mekanizmalarındaki yetersizlikle değil küçük işlerle uğraşmayı tercih ediyor.

Bu skandal sonrasında gözler, Facebook’un yeni girdiği pazarlardaki faaliyetlerine çevrildi. Ancak şirketin Hindistan’da karşılaştığı zorluklar, aslında daha geniş çaplı bir meseleyi gözler önüne seriyor, o da şu; Facebook üzerinden yaygınlaşan bu bağnaz tutum, onun algoritmalarındaki yetersizlikten ziyade Hindistan toplumunda yaşanan değişikliklerin bir sonucu: Hintlilerin, internetin ve sosyal medya şirketlerinin onlara sunduğu kamusal alana erişimi arttıkça, Hindistan toplumunun taşıdığı bazı önyargılar da bu alanlara girmiş oldu.

Hindistan’da internetin yaygınlaşması, Başbakan Narendra Modi’nin ve onun liderliğindeki Hindu milliyetçisi Hindistan Halk Partisi’nin (BJP) yükselişiyle aynı döneme tekabül ediyor. Modi, 2014’te başbakanlık koltuğuna oturduğundan bu yana ülkedeki internet kullanıcılarının sayısı 213 milyondan 825 milyona yükseldi. Yalnızca 2020 senesinde 78 milyon Hindistan vatandaşı ilk kez sosyal medya kullanmaya başladı. Bu süreçte Facebook, Instagram ve WhatsApp, yüz milyonlarca insanın uzun süredir dışlanmış hissettikleri kamusal alanlara girmesini sağladı. Ancak kamusal alanın bu şekilde genişlemesi, Hindistan’ın üzerine kurulduğu liberal temellerin aşındığını da bizlere gösteriyor. Ne yazık ki, Facebook’ta ve diğer sosyal medya platformlarında karşımıza çıkan davranış biçimleri, ironik biçimde, demokratikleşmenin ve siyasi katılımdaki artışın, Hindistan’ı kuruluş ideallerinden nasıl uzaklaştırdığına işaret ediyor.

Hüsnükuruntu

1950’de ülkedeki İngiliz egemenliğinin sona ermesinin ardından yürürlüğe giren Hindistan anayasasıyla birlikte, ülkede esas olarak Batılı tarzda laik, liberal ve demokratik bir devlet inşa edilmişti. Bireylerin, bağımsızlığına yeni kavuşan Hindistan’ın yalnızca siyasi birimlerine değil, toplumsal ve ekonomik birimlerine katılımının da önü açıktı.

Ancak, anayasada yer alan bireysel haklar ve liberalizme yönelik varsayımlar ile Hintlilerin gerçek hayattaki davranışları arasında büyük çelişkiler var; bu, o zamanlarda da böyleydi, bugün de böyle.

Pew Research Center’ın 2021 yılında yaptığı geniş katılımlı bir anket, Hintlilerin çoğunun dini açıdan hoşgörülü olmasına rağmen; ülkedeki Hinduların, Müslümanların veya Sihlerin büyük çoğunluğunun kendi dindaşları arasında yaşadığı, esas olarak kendi sosyal çevrelerinden insanlarla arkadaşlık ettiği ve kendilerini hâlâ kastlarıyla (Hindistan’ın kurucularının Hint toplumundan temizlemeye çalıştıkları bir ilişki biçimi) özdeşleştirmeye devam ettiğini ortaya çıkardı. Ankette ayrıca Hint nüfusunun yüzde 80’ini oluşturan Hinduların büyük bölümü için, ulusal kimliklerinin, dinlerinin ve ana dillerinin (yani ülkenin kuzeyinde ve orta kısımlarının çoğunda ana dil olan Hintçenin) eşit derecede ve büyük önem taşıdığı görülüyor. Ayrımcılığın ve hoşgörünün, kolektif kimliğin ve bireysel oy verme davranışının bu karışımı, çoğu Hindistan vatandaşının yaşam biçimini özetliyor.

Modern Hindistan’ın kurucu babaları -yani ülkenin ilk başbakanı Cevahirlal Nehru ve Hindistan anayasasının taslağını hazırlayan ilk adalet bakanı Bhimrao Ramji Ambedkar gibi figürler- Hindistan’ın geleceğine ilişkin vizyonlarının, çoğu vatandaşın yaşamlarını sürdürdüğü gerçeklikle çeliştiğinin farkındaydılar. Ancak buna rağmen, siyaset teorisyeni Madhav Khosla’nın da öne sürdüğü gibi, “kuralların kodifikasyon yoluyla açıklanmasının,” yani merkezi bir devlet yapısı ile bireylere odaklanan siyasi temsilin, geleneksel ve grup temelli bir toplumu zaman içinde aydınlanmış bir liberal demokratik devlete uygun hale getireceğini umdular.

Onların yüce gönüllü -bazıları içinse küçümseyici- elitizmi, halkın Hindistan’ın İngilizlere karşı verdiği bağımsızlık hareketine öncülük eden Nehru’ya ve ülke çapında popülerliğini artıran Hindistan Ulusal Kongresi’ne duyduğu minnettarlık sayesinde, onlarca yıl Hindistan’ın yönetici aklı olarak varlık gösterdi. Cumhuriyetin ilk yıllarında çok az sayıda vatandaşın siyasi süreçlere anlamlı bir şekilde katılma gücüne veya zamanına sahip olması da, benzer şekilde Hindistan’ın İngilizce konuşan yönetici elitlerine yardımcı oldu. Hindistan, 1947’de bağımsızlığına kavuştuğunda, on Hindistan vatandaşından yalnızca biri okuyup yazabiliyordu (günümüzde bu oran onda sekize tekabül ediyor). 1951’de yapılan ilk seçimlere ulusal düzeyde elli beş parti katıldı (son yapılan 2019 seçimlerinde bu sayı 669’a ulaştı). Üstelik 1951 seçimlerinde, ülkedeki 176 milyon seçmenin yüzde 45’i oy kullanmıştı (son seçimlerde 900 milyonu aşkın seçmen arasında yüzde 67’lik bir katılım yaşandı). Bütün bunlardan ötürü Hindistan’ın erken dönem liberalizm deneyimi dar bir tabanda karşılık buluyordu.

Hindistan halkının apolitik oluşu, ülkedeki elitlerin, Batılı tarzda bir liberal demokrasiyi Batıdan çok uzak bir topluma aşılamasına izin verdi. Dahası, bu deneyin gözle görülür başarıları, birkaç on yıllık modern bir devletin bin yıllık bir toplumu dönüştürebileceği kibrine yol açtı. Ancak Hintliler daha okuryazar, daha şehirli, daha bilgili ve günümüzde de İnternet konusunda daha bilgili hale geldikçe, liberal bir devlet yerine, Hindistan’ın barındırdığı grupları ve hiyerarşik yapıyı yansıtan bir devlet sistemi geliştirdiler. Gerçek şu ki, aslında devleti dönüştüren toplumun ta kendisidir.

Kapıları açmak

Modern Hindistan’ın kurucuları, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Pakistan’ın Hindu bir versiyonunun, yani ülkede çoğunluk olan dini topluluğun geleneklerini yansıtan bir devletin ortaya çıkmasını önlemek istiyorlardı. Üstelik Kongre Partisi halk nezdinde popülerliğini koruduğu ve Hindistan’ın Hindu çoğunluğu, kast ilişkileri gibi meseleler üzerinden oy kullandığı için, Hindu milliyetçileri kendi tabanlarını oluşturmakta zorlandılar. Ancak ”Modi’den Önceki Hindistan: Hindistan Halk Partisi Nasıl İktidara Geldi” adlı son kitabımda öne sürdüğüm gibi, Hindu milliyetçileri yüz yıl boyunca hem düşük kasttaki Hindulara yönelik bir siyaset izleyerek hem de Müslümanları düşmanlaştırarak Hindu oylarını tek bir blok etrafında birleştirmeye çalıştılar. Düşük kasttan gelen Modi’nin iktidarındaki Hindistan’da bu dönüşüm tamamlanmak üzere gibi duruyor. Hindistan Halk Partisi’nin seçmenleri, geçmişteki Hindu milliyetçisi partilerin asıl tabanını oluşturan ve üst kastlarda bulunan orta sınıf Hindulardan çok uzakta. Modi’nin kendisi gibi seçmenleri de daha yoksul, yeni yeni eğitim görmeye başlamış ve kast hiyerarşisinin aşağılarında yer alan insanlardan oluşuyor. İşte son birkaç yılda sosyal medyanın yayılmasını sağlayan gruplar da tam olarak bunlar.

Tekno-ütopyacılar, internete erişim arttıkça, bireylerin toplumun kısıtlayıcı yönlerinden kurtulup kendilerini farklı şekillerde tanımlayacaklarını ve medeni tartışma alışkanlıkları edineceklerini hayal etmişlerdi. Dünyadaki tüm toplumların, Batının liberal modernitesinin çeşitli biçimlerine yönelerek doğrusal yörüngeler üzerinde gelişebileceğini öne süren, bir zamanların popüler “modernleşme teorisi”nin dijital dünyadaki temsilini oluşturan bu rüya, çoğu yerde karşılık bulsa da, Hindistan bağlamında bu bir sanrıdan ibaret.

Günümüzün internet meraklısı Hintlileri, ülkenin cumhuriyeti kuran ve İngilizce konuşan elitleri bir yana, Silikon Vadisi’ni dolduran diğer hemşehrilerinden her anlamda çok uzaktalar. Hintlilerin yüzde 90’ından fazlası, interneti bir masaüstü veya dizüstü bilgisayar yerine akıllı telefonları aracılığıyla kullanıyor. Bu insanların birçoğunun ilk telefonlarını yakın zamanda satın aldığını da unutmamak lazım. Her ne kadar Hintlilerin büyük bölümü teknik olarak okuyup yazabilseler de, çok azı yazılı metinleri anladığımız anlamda okuyabiliyor.  

2016 yılında Hindistan’ın 589 kırsal bölgesinde yapılan bir anket, ülkedeki öğrencilerin yüzde 50’sinin, kendilerinden üç sınıf aşağıdaki öğrenciler için yazılmış kitapları bile okuyamadığını ortaya koydu. Ülkedeki bir haber portalının sahibi, herhangi bir dilde kitap okuyabilen Hindistan vatandaşlarının sayısının on milyonu geçmeyeceğini tahmin ettiğini söylüyor. Kendi ifadesiyle: “1,2 milyar nüfuslu bir ülkede Belçika’nın nüfusu kadar insan kitap okuyor.” Üstelik bu insanlar interneti kendilerini yeniden tanımlayabilecekleri bir alan olarak görmektense, kast, din ve bölge gruplarına aidiyetlerini devam ettirmek için kullanıyor. Daha önce yapılan bir Facebook araştırmasında, Hintlilerin sitede katıldığı grupların ortalama üye sayısı 140 bin olarak bulunmuştu. Bu durum, Hintlilerin büyük gruplar içinde güvenli alanlar yaratmayı bireysel arayışlar peşinde koşmaya tercih ettiğini gösteriyordu.

İnternet başbakanı

Kullanıma açtığı bir sürü yerel internet uygulamasının (app) yanı sıra Facebook, Instagram ve YouTube’da da yoğun bir şekilde faaliyet gösteren Modi, internetin Hindistan toplumunda yarattığı etkileri ve yansıttığı kültürü en iyi kavrayan siyasetçilerden biri. Modi’nin Twitter’daki 72 milyon takipçisi, onu açık ara bu platformdaki en popüler Hindistan vatandaşı yapıyor. İkinci sırada ise 46 milyon takipçisiyle Bollywood oyuncusu Amitabh Bachchan var. Amerikalı televizyon sunucusu Megyn Kelly, 2017’de Modi’ye Twitter’dan haberdar olup olmadığını sorduğunda, başbakanın takipçileri arasında alay konusu oldu. Modi, günümüzde eski ABD Başkanları Barack Obama ve Donald Trump’tan sonra dünya çapında en çok takip edilen üçüncü siyasetçi olma sıfatını taşıyor.

Modi, popülerliğini artırmak için interneti iki gidiş yolu üzerinden kullanıyor: Çevrimiçi bir kült yaratmak ve devlet hizmetlerini çevrimiçi hale getirmek. Hindistan’ın devlet kapasitesi -yani hükümetin iradesini topluma dayatma yeteneği- tarihsel olarak vasat bir seviyedeydi. Ancak Modi, yoksul kadınlara mutfak gazı tüpleri dağıtmak gibi vatandaşlara bireysel refah sağlayacak hizmetler için dijital teknolojiyi kullanarak bu başarısızlığa son vermeyi başardı, hem de bunu oylarını artırarak yaptı. Bu birikimin belki de en çarpıcı örneği, Hindistan’ın yetişkin nüfusunun yüzde 80’inin en az bir doz Covid-19 aşısı olmasını sağlayan ve ülke çapında faaliyet gösteren bir dijital platform oluşturmasıdır. Buna karşılık, Hindistan nüfusunun dörtte birine ve devlet kapasitesinin birkaç kat fazlasına sahip olan Amerika Birleşik Devletleri, ülkedeki yetişkinlerin yalnızca yüzde 69’unu bir doz aşılamayı başardı. Üstelik Amerikalıların ellerinde bulundurması gereken yazılı aşı sertifikalarının aksine, Hintler, onlara bir minnettarlık göstergesi olarak kimse oy vereceklerini hatırlatacak şekilde bir köşesinde Modi’nin büyük boy fotoğrafı bulunan aşı sertifikalarını istedikleri zaman sanal ortamda indirebiliyorlar.

Bunların dışında hükümet, interneti bir başka sinsi yolla da kullanıyor: İddialı bir Hindu kimliğinin teşvik edilmesi için. Bunun en tipik örneklerinden biri, Facebook üzerinden Myanmar’dan gelen Müslüman Rohingya göçmenlerinin vurulması çağrısında bulunan ve camileri yıkmakla tehdit eden mesajlar paylaşan Hindistan Halk Partili siyasetçi T. Raja Singh’dir. Wall Street Journal’da yayımlanan bir habere göre, Facebook yetkilileri, gönderilerin şirketin nefret söylemi kurallarını ihlal ettiği sonucuna varmasına rağmen, Singh Facebook ve Instagram’daki paylaşımlarına devam ediyor. Hint sosyal medyası, her kasta ve dine mensup kişilerin bu türden nefret dolu söylemlerine aracılık ederek, Hint toplumunun grup temelli ve parçalanmış doğasını yansıtıyor. Hindu yanlısı ve Müslüman karşıtı seslerin daha yüksek çıkması -Facebook’un iç belgelerinin gösterdiği üzere- hem Hinduların Hindistan nüfusunun çoğunluğunu oluşturmasından, hem de devletin desteğine sahip olmalarından kaynaklanıyor. Bu bağlamda, devlet himayesi büyük önem arz ediyor. Modi hükümeti, yasalar çıkartarak nefret söyleminin ve dezenformasyonun yayılmasına yardımcı oldu. Twitter, 2021’in başlarında çiftçilerin hükümet karşıtı protestolarıyla ilgili 1178 hesabı kapatma talebine karşı çıktıktan kısa bir süre sonra, Hindistan hükümeti sosyal medyada yeni düzenlemelere gitmişti. Bahsi geçen düzenlemeler, sosyal medya platformlarının içerik üreten kişileri denetlemesini, Hindistan’dan gelen şikâyetlere yanıt verecek bürokratik bir yapı oluşturmasını ve bir hükümet veya mahkeme kararından sonraki 36 saat içinde söz konusu içeriği kaldırmasını gerektiriyor. Bu tür önlemler, her ne kadar sosyal medyayı düzenlemeye yönelik küresel eğilimlerle uyumlu olsa da, mevcut Hindistan hükümetinin elinde, ifade özgürlüğünün seçici biçimde bastırılacağına yönelik korkuları iyice artırıyor. İnternet sansürünün, interneti bu kadar yoğun biçimde kullanan Hindistan toplumundan çok az direnç görmesi, birçok gerçeği gözler önüne seriyor. Öyleyse pekâlâ bu düzenlemelerin hedeflerine de ortak olabilirler.

Kapsayıcı ve illiberal

İnternet devrimi milyonlarca Hindistan vatandaşına kamusal alanda seslerini duyurma imkânı verdi. Nehru’nun Hindistan’ın Birleşik Krallık’tan bağımsızlık kazandığı ânı tarif ettiği gibi, Hintler “kaderle buluşmalarını” kendileri gerçekleştirmeye hevesli. Ancak bu aşağıdan yukarıya ve ısrarcı tavır, modern Hindistan’ın kurucularının korkularının gerçek olmasına neden oldu. Böylesine bir dinamik, popülaritesi grup kimliklerine ve önyargılara dayalı bir başbakanın neden başarılı olduğunu gayet iyi açıklıyor. Facebook skandalının ortaya çıkardığı asıl açmaz işte tam olarak budur. Öyle ki, Batı modernitesinin araçlarını kullanan milyonlarca sıradan Hindistan vatandaşının, bu araçları kullanarak dönüşmek gibi bir derdi yok.

Çeviren: Deniz Karakullukcu

Makalenin orijinali:

https://www.foreignaffairs.com/articles/india/2021-11-24/facebook-and-indias-paradox-inclusion

- Advertisment -