68 kuşağının önde gelen devrimci liderlerinden Mahir Çayan ve dokuz arkadaşının öldürüldüğü Kızıldere Katliamı, katliamdan sağ kurtulan Ertuğrul Kürkçü ile katliamda öldürülenlerden Cihan Alptekin’in ablası Nuran Alptekin Kepenek arasında yaşanan polemikle gündeme geldi.
Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan hakkındaki idam cezalarının uygulanmasını engellemek isteyen Mahir Çayan ve arkadaşları, 26 Mart 1972 günü Ordu Ünye Radar Üssü’nde görev yapan ikisi İngiliz (Gordon Banner ve Charles Turner), biri Kanadalı (John Law) üç teknisyeni silahla rehin alarak Tokat Niksar’a bağlı Kızıldere köyüne gitmiş ve köy muhtarı Emrullah Arslan’ın evinde kalmaya başlamışlardı.
30 Mart 1972 günü, yerlerinin tespit edilmesi üzerine evi saran güvenlik güçleri tarafından yapılan “teslim olun” çağrılarına uymadılar. Makinalı tüfek ve roketatarla eve yapılan saldırılar sonucunda Mahir Çayan, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin, Ömer Ayna öldürülmüş, Ertuğrul Kürkçü ise evin bitişindeki samanlıkta yaralı olarak saklanırken yakalanmıştı. Çatışmanın ardından eve giren askerler üç yabancı teknisyenin de cansız bedenlerini bulmuştu.
İstihbarat subayı oldukları ortaya çıkmıştı
İngiliz Savunma Bakanlığı’nın radar teknisyeni olduklarını açıkladığı ve üzerindeki sırrın kalktığı 1984’e kadar öyle anılan Gordon Banner, John Law ve Charles Turner, aslında Büyük Britanya’nın dinleme örgütü GCHQ’ye bağlı olarak çalışan gizli istihbarat subaylarıydı.
“Kürkçü, onların isimlerine ‘Üç İngiliz’i öldürdüler’ kirini yapıştıramaz”
Kızıldere’de öldürülenlerden Cihan Alptekin’in ablası Nuran Alptekin Kepenek, Cumartesi günü (3 Ağustos) Halk TV’de Serhan Asker’in sunduğu Görkemli Hatıralar programına konuk oldu.
Alptekin, Ertuğrul Kürkçü’nün olayla ilgili bahsettiği “iki İngiliz ve bir Kanadalı teknisyenin devrimciler tarafından öldürüldüğü” anlatımına inanmadığını belirterek şunları söyledi:
“O güne kadar kimseye zarar vermemiş. Kimseyi incitmemiş. Yüreği doğaya, insana sevgi dolu çocuklar üç İngilizi neden öldürsünler sorusunu sormadan edemedim. Öldürdüklerine asla inanamadım. Bunu da dile getirdim. Bana göre Ertuğrul Kürkçü, ısrarla gerçeği söylemiyor. Bir kere karşılaştık. Çok soğuk davrandı. Soğuk durmasının nedeni, benim onun söylediği gerçekçi bulmadığım o söylem; çocukların İngilizleri asla öldürmedikleri inancım. Bazı dergilerde bu konuda tartışmalarımız oldu. Ertuğrul, ısrarla Cihan’ın ve bir iki ismin daha teknisyenleri öldürdüğünü iddia etti. Bunu o zaman da reddettim, şimdi de reddediyorum. Doğru değildir. Çocuklar kimseyi incitmediler. Onların adına ‘Üç İngiliz’i öldürdü’ kirini yapıştıramaz.”
“Tek tanık Kürkçü ama anlatmıyor”
Alptekin’in bu sözleri üzerine programın sunucusu Serhan Asker, “Kızıldere olayları, aralanması gereken kalın bir sis perdesinin arkasında kaldı. Tek bir tanık var: Ertuğrul Kürkçü. Ama anlatmıyor” dedi.
Programın diğer konuğu CHP Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı da teknisyenlerin Çayan ve arkadaşları tarafından öldürüldüğüne inanmadığını ve Kızıldere katliamıyla ilgili TBMM’ye araştırma komisyonu için başvuruda bulunacağını söyledi.
Kürkçü: “Daha cezaevinde ilk Uğur Mumcu’ya konuştum”
Kürkçü, programın Pazar günkü bölümüne görüntülü olarak bağlanarak kendisiyle ilgili iddialara cevap verdi.
Kürkçü’nün söylediklerinden öne çıkanlar şöyle:
“Kızıldere’deki çatışma ve onu takip eden süreçlerin bir sis perdesi altında olduğunu, bununla ilgili gerçeğin ortaya çıkarılması gerektiğini, hatta milletvekili olduğunu söyleyen birisi vardı, o da Meclis’te araştırma isteyeceğini vs. söyledi. Herkes yeniden gerçeği araştırma hakkında sahip ama bununla ilgili bütün bilgileri derleyip toplamadan bu konuyla ilgili konuşmak doğru olmaz.
“Mesela söylenenlerden birisi şu: ‘Ertuğrul Kürkçü neden konuşmuyor?’ Onu ekrana KJ olarak da koymuştunuz. Bu doğru olabilir mi? Ben daha cezaevindeyken ilk Uğur Mumcu’ya konuştum. O zaman Cumhuriyet’te çok ilgi gördü. Cezaevinden çıktıktan sonra Mehmet Ali Birand’ın 12 Mart belgeselinde konuştum, Kurtul Altuğ’un TRT’de yaptığı programda konuştum. Kürt medyasında, Alevi medyasında, sosyalist medyada konuştum. Kendim bir medyanın kuruluşuna katkıda bulunduğum Bianet’te yeri geldikçe bu konularla ilgili görüş beyan ettim. Belki bir tek sizin televizyonunuzda konuşmamış olabilirim ama o da benim kusurum değil. Bu, Halk TV’nin benden bir şey bekleyip beklemediğine, merak edip etmediğine bağlı olabilir.
“Nuran Hanım yanlış hatırlıyor”
“İkinci nokta. Kızıldere’deki çatışma ve orada maruz kaldıklarımız, orada yaşadıklarımız veya yaşayamadıklarımız hakkında söylediklerimden şüphe duyuyormuş Nuran Hanım. Ben Nuran Hanım’ın bu söylediklerine hiçbir şey demem. Kardeşini kaybetmiştir, acılıdır ve belki de yasını böyle tutmaktadır, acısını böyle hafifletmektedir.
“Ancak ben Kızıldere’de hayatını kaybedenlerin aileleriyle temastayım. Bir tek Nuran Hanım hariç. O da Nuran Hanım’ın inisiyatifindedir. Karşılaşmamızı yanlış hatırladığını düşünüyorum. Nuran Hanım’la ben ilk kez ODTÜ Mezunlar Derneği’nin bir toplantısında karşılaştım. Cihan’ın ablası olduğunu ve çok takdir ettiğim iktisatçı Yakup Kepenek’le evli olduğunu biliyordum. Benim için çok mutlu bir karşılaşmaydı. Çok kısa bir süre sonra Nuran Hanım’ın bir kitap yazdığını gördüm ve o karşılaşmaya hiçbir anlam veremeyeceğim kadar inanılması güç ithamlarla dolu bir metindi karşımda olan. Kalbimin kırıldığını saklayacak değilim. O nedenle Nuran Hanım’ın ‘Beni gördü yüzüme bakmadı’ demesi bir yanlış hatırlama.
“İlan ettiğimiz silahlı isyan, ölmek ve öldürmek üzerineydi”
“Benim hak etmediğim, asla maddi olgularla desteklenemeyen iki iddia etrafında dönüyor. Birincisi, bizim kışkırtıldığımız ve bu olaylara irademiz dışında girdiğimiz ithamıdır. Kimse bizi bir yere sürüklemedi. İkincisi, ‘Rehinelere herhangi bir şey yapılmadı’ iddiası Her ikisi de bizim yaşadığımız hayat ve süreçler hakkında az bilgi sahibi olmakla ilgili.
“12 Mart öncesi, sırası ve sonrasında Türkiye’de iki devrimci grup, silahlı halk savaşı ilan etti. Bu şaka değil, bu silahlı savaş, silahlı isyan. Bu silahlı isyan, ölmek ve öldürmek üzerine. Ölmeden ve öldürmeden silahlı isyan yapamazsınız. Devletin silahlı güçlerini karşınıza almışsınız demektir. Onlar da sizi karşılarına almışlardır. Burada kimin haklı, kimin haksız olduğu tarihin konusudur. Biz kendimizin haklı olduğunu iddia ediyoruz ve bana sorarsanız yaşanan hayat haklı olduğumuzu ortaya koydu.
“Bizden ‘melek’, karşımızdakilerden ‘şeytan’ diye söz etmek gerçekçi değil”
“Bu süreç içinde her şeye yer vardı ama bir silahlı isyana, silahlı çatışmaya kalkışan insanların bu çatışmadan melek gibi çıkmalarına imkan ve ihtimal yoktu. Çünkü çatışmanın tabiatı böyledir. O nedenle bizleri nitelerken meleklerden söz ediyormuş, karşımızdakilerden de şeytanmış gibi söz etmek belki halk arasında mümkündür ama tarihte ve siyasette böyle bir şey mümkün değildir.
“Sözlerimin arkasındayım, mahkemede de söyledim”
“Benim sözlerimin aksi doğruysa, yapılacak şey ‘Ben böyle olduğuna inanmıyorum’ demek değil, mukabil kanıtları ‘Aslında şöyle oldu’ diyerek ortaya koymaktır. Bu olmadıktan sonra, söylenecek şeyler olsa olsa yakınma olarak kalır. Ben sözlerimin arkasındayım. Hep bunu söyledim ve doğru söyledim. Mahkemede de doğru söyledim. Siyasi hayata devam ederken de doğru söyledim. Bundan başka bir hakikat yoktur.
“’Onlar yaptı haberim yok’ demedim, ‘Biz yaptık’ dedim
“Ben kendi beyanlarımla, kendime bir ithamda bulunmuş oldum. Ben hiçbir zaman ‘Onlar yaptı benim haberim yok’ demedim. ‘Biz yaptık’ dedim. ‘Biz yaptık’ dediğim zaman ben kendimi de dahil ettim demektir. Ben deli miyim kendimi başkalarının nezdinde suç olacak bir şeyi yapmakla itham edeyim. Tarih karşısında sorumluluk budur. Size gelecek zarar olsa bile hakikati söyleyeceksiniz.
“Milletvekili olan arkadaş, Meclis’te araştırma isteyecekmiş. Meclis’te araştırma isteyecek insan, Meclis’in bunu araştırıp araştırmadığını sorabilir. Ben darbe komisyonuna ifade verdim. Gidip ifademe bakabilir. Bugün söylediğimden başka bir şey söylüyorsam, gelip o ifadeyi yüzüme çarpabilir.”